İstanbul’da bulunan Yüksek Sağlık Kurulu 1846 yılında, İzmir'e dış ülkelerden gelen gemi personelinin olası bulaşıcı hastalıklarının, ülke içerisine girmesini önlemek amacıyla bir karantina
binasının yapılmasını kararlaştırır. Bu amaçla görevlendirilen Ahmet Fehmi Paşa 'da İzmir’e gelerek bu binanın inşaatında bulunur. Paşa’ nın gelmesiyle hızlı bir şekilde bitirilen Karantina binası aynı yıl içerisinde açılarak hizmet vermeye başlar. (Bu bina şimdiki Küçükyalı semtinde ve Mithatpaşa Endüstri Meslek Lisesinin yan tarafındadır.)Hamidiye camisine komşu bulunan tahta iskeleye yanaşan gemiler burada kontroldan geçtikten ve gerekli durumlarda personeli karantina denilen bu küçük hastaneye alınıp uygun bir süre bekletilip, tedavileri yapıldıktan sonra gemileriyle birlikte İzmir Limanına girmelerine izin verilmekteydi. 1900 lü yılların başlarında ise İzmir limanın rıhtımı ve kısmen de kordonun doldurulması için gerekli olan taşların bu bölgedeki kayalıklardan alınmasıyla, kıyıda yeni yerleşim için yer açılır. Kuyularından da tatlı su çıkması üzerine evlerin yapımı hızlanır ve arka arkaya yeni evler oluşur. Bu bölgedeki yerleşimin artması üzerine karantina binası, Urla’da bulunan Karantina adasına taşınmak zorunda kalır.O zamandan beride şimdiki Urla Devlet hastanesinin bulunduğu yarımda Karantina adası olarak bilinir.
Buradaki karantina binaları Osmanlılar tarafından Fransızlara yaptırılmıştır. Binalar hazırlanınca sahil ve hudutlar sağlık ekipleri tarafından başlayan çalışmalar 1950 senesine kadar aralıksız olarak sürdürüldü. Karantina sistemi şu şekilde işlemekteydi. Karantina adasına yanaşan gemiden indirilen yolcular ve gerektiği durumlarda gemi personeli ilk olarak soyunma odasına alınır. Burada ilk olarak Kıyafetlerini çıkartıp özel filelerin içerisine koyarlardı. Soyunma yerindeki dönen dolap sistemiyle odanın diğer tarafında bulunan görevli bu kıyafetleri alarak 360 derece dönen ve sıcak hava içeren dolaplara yerleştirip dezenfeksiyon işlemine başlardı. Sadece peştemal ve takunya giyen yolcular özel duş odalarına alınır, burada sabunla ve özel dezenfektanlarla duş yaptırılırdı. Giyinen yolcular doktor muayenesinden geçtikten sonra sağlam olanlar yollarına devam eder hasta olanlar ise tedavi edilmek amacıyla özel bölmelerde kontrol altında tutulurlardı.
Bu sırada
vefat etmeleri durumunda ise özel olarak sönmüş kireç dökülmüş olan mezarlara
ve mümkün olduğunca derine gömülerek izole edilmeye çalışılırdı. Eşyaların
mikroplardan arındırılması sırasında kıyafetler 120 derecede buharla sterilize
edildiği için ıslanmıyor ve yolcuların tekrar giyilmesine olanak veriliyordu.
Yolcuların kıyafetleri bu sterilizasyon sırasında ipekli ve normal olarak ikiye
ayrılır. İpekli olanların zarar görmemesi için ayrı ve özel olarak bu işleme
tabi tutulurdu.
Karantina
adasındaki ‘taaruzhane’ da denilen bu karantina odalarını normal vatandaş
olarak görmeniz imkansız. Sağlık bakanlığının kamp ve eğitim yeri olarak
ayırdığı ve Karantina adasındaki Urla Devlet hastanesinin hemen arkasında kalan
bu bölüme girmenize izin yok. Kapıdaki görevli bu bölüme geçmenizin yasak
olduğu bildiriyor. Israr faydasız . Gerçi neden yasak kimse bilmiyor.
İzmir
Sağlık Müdürümüz meraklı olanların bu
alanı görmesine ve fotoğraf çekmesine izin vermenizi bekliyoruz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder