Bafa
gölü civarında yer alan şehir, Heraklia Kentinin ilk yerleşim
yeridir. Konum olarak fazla yüksek olmayan bir tepenin üzerinde yer
alır. Şehre ait kalıntıları görmek isteyenler Kapkırı Köyü
istikametine giderken yol üzerinde bulunan Gölyazı Köyünü
geçip, göl kıyısına ulaştıktan sonra sağ tarafta kalan
vadiden yukarı doğru çıkmaları gerekir.
Şehri
gezenlerin ilk karşılaşacakları özellikle lahit mezarların yer
aldığı bir nekropol alanıdır. Dağınık biçimde bulunan bir
çok lahit burada izlenebilir. Lahitlerin çoğu bakımsızlıktan ve
hazine arayıcılarının yaptıkları zararlardan dolayı iyi
görünümde değiller. Bazılarının üzerinde mermerin oyulmasıyla
oluşturulmuş haç işaretleri seçilebilir. Buradan şehrin
sokaklarını oluşturan taş döşemeleri ve bu taş yolun
devamında yer alan patika yolun izlenmesiyle küçük bir kiliseye
ulaşılır. Şapel olduğu düşünülen bu
yapının, Akavlu Manastırına bağlı bir ibadet yeri olduğu sanılıyor. Yapının duvarları ve kapısı kısmen belli.
Burayı ziyaret edenlerin en çok ilgisini çeken ön
duvarında bulunan ve günümüze kadar ulaşmış olan bir güneş
saatidir.
Bu
küçük kilisenin batı tarafında kayaların oyulmasıyla oturma
sıraları oluşturulmuş. Bir çok kişinin aynı anda burada
bulunmasına elverişli olan bu bölümün, şehrin toplanma alanı
olduğunu düşünülüyor. Buradan batıya doğu giden patika
izlenirse şehrin en önemli kalıntısı olan Pantokrator
ikonalarının bulunduğu keşiş mağarasına ulaştırır.
( Mağaraya gitmek isteyenlere, yol üstündeki taşlardaki
sarı ve kırmızı renkten oluşan yol işaretlerini izlemelerini
tavsiye ederim). Keşiş mağaraları dünya işlerinden uzaklaşan
kişilerin yalnız başlarına yaşadıkları çilekeş haneler olarak
bilinir. İçerisinde hiçbir lüksü bulunmayan ve bir kayanın
içinin oyulmasıyla meydana getirilmiş küçük bir odadır. Bu
kaya odasının tavanında İsa Pantokrator pozunda resmedilmiştir.
Pantokrator evrenin yaratıcısı ve tek efendisi İsa anlamına
gelen ve Ortodoks Hristiyanlarının kullandığı bir figürdür. Bu
ikonalara kiliselerin tavanlarında sık olarak rastlanır.
Pantokrator tasvirinde
resmedilmiş olan İsa, sol eli kutsal kitabı tutarken, sağ eli ile
de takdis işareti yapmaktadır. Bu sahnede “Kainatın Efendisi”
görünümü verilmiş olan İsa’nın, yüceliği ve tanrısallığı
anlatılmak istenmektedir.
İsa'nın
yer aldığı çerçevenin etrafında melekler, ay ve güneş
figürleri bulunuyor. Bunun altındaki bir resimde kucağında İsa
olan Meryem görülür. Sol tarafta İncil’i yazan beş yazar
resmedilmiştir. 10.yy’da yapıldığı saptanan bu ikonalara dağ
başında rastlamak çok şaşırtıcı. Bir çok araştırmacı bu
ikonların korunması gerektiğinden bahsediyor. Fakat bu bölgede
hiçbir koruma önlemi olmadığı gibi tabiat şartlarının da
yıpratıcı etkisi altında bulunması üzücü.
YENİ BİR ŞEHİR
Herakleia
kenti kurulduktan sonra halk yeni kurulan şehre göç etmeye
zorlanır. Latmos Şehrine tekrar geri dönmemeleri içinde
buradaki tüm yerleşim yerleri yıkılır. Bu nedenle kente ait
ciddi bir bulguya rastlamak zor. Kaya içerisine oyulmuş veya lahit
şeklindeki mezarlar, küçük bir kilise ve Pantokrator
Mağarasındaki keşiş hücresi yıkılmayan dini bulgular olarak
görüyoruz. Anlaşılan dini bölgeleri yıkmaktan korkanlar,
güçlerinin geçtiği alanları yerle bir etmekten çekinmemişler.
ENDYMİON EFSANESİ
Latmos
Kentindeki kilise civarında bulunan bir mezarın Endymion isimli bir
çobana ait olduğuna inanılır. Endymion Bafa gölünün
kıyısındaki Beşparmak Dağlarında sürüsünü otlatan yakışıklı
bir çobandır. Ay tanrıçası Selene mehtaplı bir gecede
Endymion’u görür ve ona aşık olur. Gökte ne zaman ay çıksa
tanrıça hemen sevgilisine koşup ışıklarıyla onu sarar ve güneş
çıkıncaya kadar onu bırakmazmış. Ayın olmadığı karanlık
geceler ise iki sevgili için bitmek tükenmez bir zamandı. İlk ay
oluştuğunda hasretlerini gidermek için özlemle bir birlerine
sarılırlar. Bu iki sevgiliyi izleyen baş tanrı Zeus, bu
sevgiden çok hoşlanmış. Endymion’a kendisinden ne isterse
verebileceğini söyleyerek onu onurlandırır. Endymion ise büyük
tanrıdan ‘ Hiç ihtiyarlamadan ölümsüz olmayı, sonsuz ve
derin bir uyku uyumayı ‘ ister. İstediği yerine geldikten sonra
çoban hiç uyanmadığı uykusunda, sonsuza kadar sevgilisiyle
birlikte olmuş. Ay’ın özellikle mehtaplı olduğu gecelerde
Beşparmak Dağlarında dolaşanlar, onların huzur ve mutluluğunu
hissederlermiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder