HYPAİPA
Antik dönem yerleşimi,
Ödemiş ilçemizin Bozdağ eteklerinde kalan Günlüce Köyü
sınırları içerisindedir. Hypaipa , antik dönemlerde çok önemli
bir ticari yol olan Ephesos (Efes) ile Sardes (Sart) yolunun
yaklaşık orta yerinde bulunması nedeniyle ticari ve askeri
bakımdan çok önemli bir konumdaydı. Şehrin yerleşiminin
sağladığı avantaj , ticari yaşantısını canlandırmış ve
zaman içerisinde bölgenin en önemli şehri yapmıştır. Şehir
hakkında bilgiler azdır. Antik dönem coğrafya ve tarih yazarları
şehirden kısaca bahsetmelerine rağmen fazla açıklayıcı bilgi
vermezler.
Hakkında çıkartılan
pek çok efsane ile tanınan Hypaipa'da günümüze kadar ciddi bir
kazı yapılmadı. Bir kaç üniversitenin yaptığı çalışmalar
sadece yüzey araştırmaları seviyesinde kaldı.
ARAKHNE
EFSANESİ
Hypaipa şehri ile
bütünleşmiş en önemli efsane Arakhne adındaki bir kız ile
ilgili olanıdır. Hypaipa şehrinde yaşayan bu genç kız nakış
işleme ve diğer el sanatları konusunda çok becerikliymiş. Ünü
o kadar çok yayılmış ki şehrin sınırlarını aşıp, tanrıça
Athena'ya kadar uzanmış. Kendisinden daha iyi nakış işleyen
birisini kabullenemeyen tanrıça onu yarışmaya davet etmiş.
Efsaneye göre Athena
Olympos Dağında yaşayan tanrıları, Arakhne ise Baş Tanrı
Zeus’un Eorupe’yi kaçırışını nakşetmiş. Yarışmayı
Arakhne kazanınca Tanrıca Athena onu cezalandırarak örümceğe
çevirmiş. Hypaipa ile bütünleşmiş olan bu efsane bazı
araştırıcılar Hypaipa'nın önemli bir dokuma merkezi olduğu
sonucunu çıkartıyor.
BAŞ
PSİKOPOSLUK MERKEZİ
Şehirde bulunan bazı
kalıntıların bir bizans kilisesine ait olduğu düşünülüyor.
Küçük Menderes
üzerindeki köprülerde Roma ve Bizans mimari özelliklerini görmek
mümkün.
Hypaipa hakkında yapılan
araştırmalar kentin Efes Metropolitine bağlı bir piskoposluk
merkezi olduğunu ayrıca İmparator II. Angelus döneminde (İ.S.
1186-1195) başpiskoposluğa yükseldiğini göstermektedir.
YILANLI
KALE
Yılanlı
Kale'yi görmek için ilk olarak Yılanlı Köyüne ulaşmak gerekir. Ödemiş bağlı
yaklaşık 200 kişinin yaşadığı bir köy olan Yılanlı Köy, ilçe merkezine 28 km . uzaklıkta olup,
Bozdağ'ın orta yamaçlarında ki dağ köylerinden birisidir. Yurdumuzun en iyi
kestanelerinin yetiştiği bir bölgede bulunması nedeniyle köy yaşayanlarını
kestane yetiştiriciliğine yönlendirmiş. Bölgede gezerken her an asırlık bir
kestane ağacı muhteşem görüntüsüyle yıllara meydan okurcasına karşınızda durur.
Görüntülerini fotoğraflamayı unutmayın derim.
Bölgenin
verimli toprakları kestane yanında kiraz, vişne, ceviz ve elma yetiştirilmesine
de olanak verir.
Köy
yakınlarında bulunan Yılanlı Kalenin sağlayacağı hareketliliği düşünen köy
halkı kaleyi ziyarete gelenleri sıcak bir ilgi ile karşılıyor. Yılanlı Köyü ve
Yılanlı Kale isminin bu civarda çok yılan bulunmasından değil, etrafta fazla
yerleşim olmamasından konulduğunu belirtiyorlar.
Gelenlerin
sayısını arttırmak ve hareketliliği sürekli kılmak amacıyla köy halkı köyden
kaleye uzanan yolu kısmen düzeltip, nispeten kolay yürünür bir hale getirmiş.
Dik bir tepede bulunması nedeniyle yürüyüşü nispeten zor olsa da çıktıktan
sonraki etraftaki manzara çekilen yorgunluğu unuttururcasına güzel.Yayan olarak
çıkamayanlar köyden temin edecekleri bir traktör yardımıyla kaleye
ulaşabilirler.
Yılanlı
kale Roma döneminde yapılandırılmış. İçerisinde küçük bir askeri birliği
barındıran bir yol gözetleme kulesi olduğu düşünülüyor. Bozdağ'ın konum olarak
yüksek bir bölgede bulunması bu işlevini için ideal bir konum yaratıyordu.
Ephesos ( Efes)'ten Phidelphia ( Alaşehir)'e kadar uzanan ticari yolu denetim
altında bulundurmanın yanı sıra ve aynı zamanda askeri bir gözetim noktası
olması açısından Yılanlı Kale'nin stratejik önemi fazlaydı.
Arkeolog
Şükrü Tül bu görüşe katılmaz. Yerleşim yerlerinden çok uzakta bulunan bir
askeri birliğin fonksiyonel olarak bir işlevi olamayacağı görüşündedir.
Arkeolog Şükrü Tül’e göre burası askeri amaçtan ziyade sivil amaçlar için
kullanılmıştı. Stratejik olarak önemli bir noktada bulunması nedeniyle dış dünyadan gelen yabancı akımlar sırasında
sivil halkın büyük olasılıkla da daha yüksekte bulunan fakat bu gün için bir
izine rastlanmayan bir manastırda yaşayanların ve onların hayvanlarının
saklanma ve korunma noktası olduğu görüşünü savunur. Özellikle koyunların böyle
bir yerde saklanması gerektiğini ve Ödemiş civarında bulunan Balabanlı, Fata ve
Peşrefli Kaleleri gibi dağ başı güvenlik alanlarından birisi olduğundan söz
eder.
Kaleye
ulaşınca burçlarının bir kısmının nispeten sağlam olduğu diğerlerinin ise
tamamen yıkılmış olduğu görülüyor. Kalenin iç ve dış duvarları kısmen belli.
Kalenin pek çok yerinde definecilerin açtığı çukurları görmek mümkün. Bunlar
oldukça çirkin bir görüntüye neden oluyorlar. Bir kale kalıntısında arkeolojik
olarak ne bulunabilir? Tabiki Hiçbir şey..Ama kazılmış, aranmış ve öylece
bırakılmış.Çirkin bir görüntü.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder