Ildır ile bütünleşmiş olan Erythrai antik kenti, İonyanın en gelişmiş
şehirlerinden birisiydi. İonya Batı Anadolu’da Gediz nehri ile
Büyük Menderes arasında kalan bölgedir. Yunanistan’dan çeşitli
işgallerden kaçan Yunanlılar bu bölgede 12 tane önemli şehir
kurmuşlardır. Erythrai ‘de bu şehirlerin en büyüklerinden
birisidir. İÖ 3000 Yıllarında Girit’ten gelen ve adı kırmızı
anlamına gelen Erythros şimdiki Ildır’ın olduğu yerde bir
yerleşim merkezi kurar. Bu yeni şehre Grek adetlerine göre
kurucusunun adını çağrıştıran, kırmızıların şehri
anlamına gelen Erythrai ismi verilir. Bu isim aynı zamanda bu
bölgede bulunan çok görülen kırmızı renkli taşların rengiyle
de uyumludur. Erythrai ilk kurulduğu yıllardan itibaren İonyanın
en gelişmiş sanat ve kültür şehri, aynı zamanda önemli bir
ticaret limanı oldu. Bu bölgede işlenen seramik eşyalar ve diğer
ticari mallar deniz yoluyla başka ülkelere gönderilirdi. Zaman
içerisinde, ticaret yaşamındaki bozukluk, Romalılar tarafından
şehrin yağmalanması , göçler ve depremler nedeniyle şehir
oldukça ufalır. Bizans dönemine gelindiğinde ise hiçbir ticari
varlığı olmayan küçük bir köydür. 1366 yılında Türk
yönetimine girer.
ERYHRAİ
ANTİK KENTİNDEN GÜNÜMÜZE ULAŞANLAR
Cennet
Tepe Roma Villası
: Ildır’ın girişinde Cennet Tepe diye bilinen bir bölgede
bulunan ve Roma devrinde yapılmış büyük bir evin kalıntılarıdır.
Evin büyük ve çok odalı olmasının yanı sıra şehrin en
güzel manzaralı yerinde yer alması ve tabanındaki mozaik
döşemeler bu evin varlıklı bir kişiye ait olduğunu
düşündürüyor. O devirde zenginler evlerinin yerlerini tamamen el
yapımı mozaiklerle kaplatırlardı. Burada görülen mozaikler
Erythrai ye özgü desenleri ve motifleri içeriyordu. Günümüzde
Cennet Tepe’de bulunan yer mozaiklerinin üstü toprakla kaplanarak
koruma altına alınmış. Bu bölgeden çıkan bazı seramikler İzmir Arkeoloji Müzesinin seramik salonunda görülebilir.
Aleon
Deresi başlangıcındaki Antik döşeme ve su kemerleri : Aleon
deresinin başlangıç kısmını oluşturan bölümdeki düzgün taş
döşemelerinin Erythrai yerleşiminden kaldığı biliniyor. Bunlar
Aleon deresinden tarlalara su vermek ve derenin akışını
düzenlemek amacıyla ilk çağlarda yapılmış. Ildırı girişinde
Aleon deresinin denize döküldüğü yerin yaklaşık olarak on
metre gerisinde ise şehre su getirmek amacıyla yapılmış su
kemerleri vardır. Uzak yerlerden gelen ve şehrin içme suyu
kanalların Aleon deresini geçmesi için bu kemerler faydalı
olmuştur.
Şehri
çevreleyen surlar : Erythrai
antik kentinden günümüze ulaşan en önemli kalıntılardan olan
surlar, İÖ 4.yy’da düşmen saldırılarından korunmak amacıyla
yapılmış. Kırmızı beyaz ve gri renklerdeki yöreye özgü
taşların düzgün bir şekilde örülmesiyle oluşturulmuş olup,
yaklaşık 4 metre boyunda 2.5 – 3 metre genişliğindedir. Bu
surların bazı yerlerinde gözetleme kuleleri ve kale burçları
vardı. Liman hariç şehrin her tarafını çevreler. Şehrin arka
tarafındaki Klazomenai kapısı, buradan başlayarak Klazomenai’ye
kadar uzanan bir yolun başlangıç noktasını oluştururdu. Bu
surları Ildır girişinde görmek mümkün. Günümüze ulaşan
şehir surları yaklaşık 100 metre uzunluğunda ve 2 metre
yüksekliğindedir.
Helen
ve Roma evi : Erythrai
kentinin gün ışığına çıkartılmış olan iki tane ev
kalıntısı Ildır köy sınırları içerisindeki tarlalar
arasındadır. Antik kente çıkan yolun sol tarafındaki tarlalar
arasında devam eden patika yol izlenerek bu iki ev kalıntısına
ulaşılabilir.
Kahraman
Mezarı, Tiyatro, Agora : Ildır köyünün arka tarafına giden yoldaki Erythrai levhalarını
izleyerek kentin ana kapısına ulaşılır. Burada ilk karşılaşılan
bir kahraman mezardır. İÖ 4. yy’da yapıldığı düşünülen
bu mezardaki kişinin kim olduğu ve neden tiyatro gibi gösterişli
bir yapının yakınına gömüldüğü bilinmiyor. Bu mezarın
hemen arkasındaki bölüm şehrin agorasına aittir. Agora İon
şehirlerinde şehrin merkezidir. Resmi işerin yapıldığı
bölümler ile çeşitli malların satıldığı dükkanlardan
oluşur. Bu bölümün biraz arkasında tiyatroya bulunuyor.
Helenistik dönemde Gerence Körfezini tamamen gören bir yamaçta
İÖ 3.yy’da kurulmuştur. Buradaki eğimin düzeltilmesi ve
kayalar ile trakeit taşlarının oyulmasıyla oturma sıraları
yapılmış. Oturma yerlerine çıkan basamakların bir kısmı
restorasyon sayesinde günümüzde de izleniyor. Diğer basamaklar ve
oturma yerleri fazla belli değildir.
Akropol
: Erythrai
şehrinin akropolu antik tiyatronun üst kısmında Gerence ile
Ildır körfezlerini birlikte gören bir tepenin üzerindedir. Bu
enfes panoramik görünüm kuşkusuz Çeşme’deki en güzel
manzaralardan birisidir. Eski Yunan şehirlerinde akropol şehrin en
yüksek tepesinde yer alırdı. Yönetim binaları dinsel yapılar,
tapınak, heykeller ve kralın oturduğu saray bu bölgede bulunur.
Akropolun bulunduğu bu tepe denize tamamen hakim olduğundan
denizden gelebilecek saldırılara karşı doğal kale görevi
görmesi ayrıca tüm şehri yukarıdan izleyebilme olanağı
sağlaması nedeniyle Erythrai kralının sarayı burada bulunuyordu.
Tepenin üzerine ilk çıkıldığında bir kilise kalıntısı ile
karşılaşır. Epey büyük olduğu görülen bu kilisenin duvarları
kısmen bellidir. Bu bölgedeki evlerden kalan duvar kalıntıları,
bir kuyu, üzeri çeşitli motiflerle işlenmiş olan taşlar dağınık
olarak geniş bir alana yayılmışlardır. Bir çok antik kaynakta
Erythrai’de bulunduğu ve İÖ 530 yılında inşa edildiği
bilinen Athena tapınağı yapılan pek çok çalışmaya rağmen
bulunamadı. Oysa İon kentlerinde şehrin güzel manzaralı yüksek
bir tepesine baş tanrıca Athena için mutlaka bir tapınak
yapılırdı. Burası da bu konum için çok uygundur. Ayrıca
tanrıçaya verilmek üzere getirilen bazı kıymetli takılar ve çok
işlemeli kaselerin bu civarda bulunmuş olması tapınağın burada
olduğunu düşündürüyor. Buradaki motifli taşların tapınağı
çevreleyen duvarların kalıntısı olması muhtemeldir.
Taş
ocakları : Erythrai
antik kentinin kalıntıları arasında en ilginçlerinden olan taş
ocakları, Ildır’nın yaklaşık olarak beş kilometre
uzağındadır. Ildır körfezi ile Gerence körfezini birbirinden
ayıran yarımadanın daha çok sol tarafında olmak üzere her iki
yanında yer alırlar. Gerence körfezini gören taş ocakları çok
belirgin olmayıp, Ildır körfezine bakanlar daha iyi durumdadır.
Bu bölgede dört tane büyük iki adet küçük olmak üzere toplam
altı tane taş ocağı görülür. Taşların naklinde kullanılan
iskele deniz içerisinde izleniyor. Antik dönem yazarları, kırmızı
renkli Erythrai taşının o devirlerde çok tanındığı ve buradan
başka ülkelere gönderildiğinden bahsederler. Taş ocaklarının
bir kısmında değirmen taşları imal edilirdi. O devirlerde
Erythrai değirmen taşları çok tanınmıştı.
Taş
ocaklarının bulunduğu yarımadanın uç kısmına yakın bir yerde
ise eski bir manastıra ait kalıntılar bulunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder