11 Ağustos 2014 Pazartesi

HERAKLEİA ( LATMOS HERAKLEİA’SI )

Bafa Gölünün kıyısında bulunan antik kent Herakleia’nın kurulduğu tarihi belirleme konusunda fazla bulgu olmamasına rağmen, şehrin İÖ 8. yüzyılda kurulduğu sanılıyor. Kentin kuruluşu bir yerde zorunlu bir göç sonucu oluşmuştur. Eski Latmos kentinin yıkılması sonucunda buradan kaçan halk sahile kıyısı bulunan bu bölgede yeni bir şehir oluşturdu.
Yunan mitolojisinin halk arasında sevilen kahramanlarından olan Herakleia’nın adı, o devirlerde yaklaşık olarak otuz kente verilmişti. Bu yerleşimleri birbirinden ayırmak için isimlerinin yanına şehirlerin coğrafi özelliklerini de eklemek gerekiyordu. Bu özellik yeni kurulan şehri eş isimli olanlarından ayırt edebildiği gibi coğrafi konumu hakkında da fikir sahibi olunması sağlıyordu. Bugünkü Beşparmak dağlarının antik çağlardaki ismi Latmo’tu. Bu isim aynı zamanda şehrin kıyısında kurulduğu körfezinde ismiydi. Şehri diğerlerinden ayırabilecek en iyi isim Latmos olmalıydı. Ve bu nedenle yerleşim Latmos Herakleia’sı olarak bilinmeye başladı. Ünlü gezgin Strabon şehrin adının sadece Latmos olduğundan bahseder. Herakleia Büyük Menderes nehrinin o zamanki ismi Latmos olan Körfez’den denize döküldüğü yıllarda, bu körfez üzerinde yer alan küçük ve önemsiz bir liman kentiydi. İÖ 5. yüzyılda parlak dönemlerini yaşayan şehir, daha sonra Pers İmparatorluğunun ve Büyük İskender’in yönetimine girdi. Miletos ile güç birliği yapan kent bir müddet daha varlığını sürdürür. Bölge önce Bergama Krallığının ardından Roma yönetiminde geçer. İÖ 1. yüzyılda Büyük Menderes nehrinin taşıdığı alüvyonlar zaman içerisinde körfezin uç kısmını doldurunca şehrin denizle bağlantısını kesilir. İç tarafta kalan su birikintileri bu günkü ismiyle Bafa Gölü’nü oluşturdu. Bu durum Herakleia şehrinde yaşayanlar için oldukça sıkıntılı sonuçlara yol açabilecek bir gelişmeydi. Her ne kadar deniz yolunun ana ticaret yolları üzerinde bulunmadığından büyük ticari gemiler eski limanına uğramasa da yinede ufak gemilerle hatırı sayılır bir alış veriş yapılıyordu. Ayrıca bir çok kişinin geçim kaynağını oluşturan balıkçılıkta artık önemini kaybetmeye başlamıştı. Bu yeni durum halkın ekonomik gücünün azalmasına neden oldu. Diğer yandan Büyük Menderes nehrinin ağzında oluşan bataklık salgın hastalıklara neden olunca ticari önemini de kaybetmiş olan şehir tamamen boşalır. Yerleşim uzun bir süre boş kaldıktan sonra İ.S. 7. yüzyılda Hristiyan misyonerlerin bölgeyi kendilerine mesken edinmesiyle biraz canlandı. Bu durum bölgede kurulan manastır sayısında ciddi bir artışa neden oldu. Beşparmak Dağı ve Bafa Gölü çevresinde keşişlerin tek başına yaşadıkları ve çile doldurdukları bir çok küçük mağara yer almaya başladı. Bölgede çok popüler olan bu manastırlara katılmak isteyenler ciddi sınavlar sonucunda başarılı olmaları halinde buraya kabul ediliyorlardı. Şehir 9.yüzyılda Arap akıncılarının saldırısına uğrar. Manastırları bu akınlardan korunmak amacıyla ibadet alanlarının etrafı kalın surlarla çevrildi. Bu akınlar sırasında su sorununu çözmek için ise büyük sarnıçlar inşa edildi. Bölge 11.yüzyılda Menteşe Beyliği yönetimine girince şehirde yaşayanların tamamı buradan ayrıldı.

                       ŞEHİRDEN BUGÜNLERE ULAŞANLAR
Günümüzde Herakleia antik kenti kalıntıları üzerinde Milas ilçesine bağlı Kapıkırı Köyü yer alıyor. Köy ile bütünleşen bu antik yerleşimden kalan eserler zaman içerisinde çok tahribata uğradığından önemli bir bulguya rastlanmıyor. Geniş bir alana yayılmış olan antik şehri gezmek isteyenlerin en rahat ulaşabileceği yer tapınaktır. Athena’ya adanan tapınak şehre hakim bir tepenin üzerinde yer alıyor. Tapınağın etrafında bulunan yazıttan tapınağın Athena adına İ.Ö. 3. yüzyılda yapıldığını anlamak mümkün. Üç katlı olan şehrin agorasının alt ve ikinci katını dükkanlar, üçüncü katını ise sundurma şeklinde bir çatı oluşmaktaydı. Kazılarda şehir meclisinin toplanma yeri olan bouleuteriona ait az miktarda olgu ile karşılaşıldı. Bouleuterion’un doğusunda bir Roma hamamına ait olan kalıntılar bulunuyor. Roma döneminde yapılan ve kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş küçük bir tiyatronun sadece sahne yapısı seçilebilmektedir. Sahilde denizin kayaları şekillendirilmesiyle oluşan doğal alan üzerinde Endymion’ a adanmış bir tapınak görülüyor. Latmos yazımda anlattığım Endymion ile Selene’nın mitolojik hikayesinden Herakleia’da yaşayanlar çok etkilendikleri için onun adına bu tapınağı yapmışlar.

                                          DİĞER BULGULAR
Kenti çevreleyen ve yaklaşık yedi kilometre uzunluğunda olan surlar
günümüze ulaşmış en önemli kalıntılar arasında yer alıyor. Belirli aralıklarla gözetleme kuleleri olan bu surların yüksekliklerin beş metre. Nekropol alanı olarak belirlenen bir bölgede yer alan mezarların çoğu kayalara oyulmuş. Göle hakim kayalıklar üzerinde yer alan ve Bizans döneminde yapıldığı bilinen kale, kısmen sağlam kalmayı başarmıştır. Herakleia’da bulunan manastır ( Yediler Manastırı) Beşparmak dağları üzerinde ve gözden uzak bir bölgede bu gün için bile ulaşılması çok zor olan bir yerde bulunuyor. Bafa gölü üzerinde bulunan adalarda da ( İkiz Adalar, Kahveasar Adası ) bir çok manastır kalıntılarının olduğu biliniyor.






















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder