Bafa
Gölünün kıyısında bulunan antik kent Herakleia’nın
kurulduğu tarihi belirleme konusunda fazla bulgu olmamasına
rağmen, şehrin İÖ 8. yüzyılda kurulduğu sanılıyor. Kentin
kuruluşu bir yerde zorunlu bir göç sonucu oluşmuştur. Eski
Latmos kentinin yıkılması sonucunda buradan kaçan halk sahile
kıyısı bulunan bu bölgede yeni bir şehir oluşturdu.
Yunan
mitolojisinin halk arasında sevilen kahramanlarından olan
Herakleia’nın adı, o devirlerde yaklaşık olarak otuz kente
verilmişti. Bu yerleşimleri birbirinden ayırmak için isimlerinin
yanına şehirlerin coğrafi özelliklerini de eklemek gerekiyordu.
Bu özellik yeni kurulan şehri eş isimli olanlarından ayırt
edebildiği gibi coğrafi konumu hakkında da fikir sahibi olunması
sağlıyordu. Bugünkü Beşparmak dağlarının antik çağlardaki
ismi Latmo’tu. Bu isim aynı zamanda şehrin kıyısında
kurulduğu körfezinde ismiydi. Şehri diğerlerinden ayırabilecek
en iyi isim Latmos olmalıydı. Ve bu nedenle yerleşim Latmos
Herakleia’sı olarak bilinmeye başladı. Ünlü gezgin Strabon
şehrin adının sadece Latmos olduğundan bahseder. Herakleia Büyük
Menderes nehrinin o zamanki ismi Latmos olan Körfez’den denize
döküldüğü yıllarda, bu körfez üzerinde yer alan küçük ve
önemsiz bir liman kentiydi. İÖ 5. yüzyılda parlak dönemlerini
yaşayan şehir, daha sonra Pers İmparatorluğunun ve Büyük
İskender’in yönetimine girdi. Miletos ile güç birliği yapan
kent bir müddet daha varlığını sürdürür. Bölge önce
Bergama Krallığının ardından Roma yönetiminde geçer. İÖ 1.
yüzyılda Büyük Menderes nehrinin taşıdığı alüvyonlar zaman
içerisinde körfezin uç kısmını doldurunca şehrin denizle
bağlantısını kesilir. İç tarafta kalan su birikintileri bu
günkü ismiyle Bafa Gölü’nü oluşturdu. Bu durum Herakleia
şehrinde yaşayanlar için oldukça sıkıntılı sonuçlara yol
açabilecek bir gelişmeydi. Her ne kadar deniz yolunun ana ticaret
yolları üzerinde bulunmadığından büyük ticari gemiler eski
limanına uğramasa da yinede ufak gemilerle hatırı sayılır bir
alış veriş yapılıyordu. Ayrıca bir çok kişinin geçim
kaynağını oluşturan balıkçılıkta artık önemini kaybetmeye
başlamıştı. Bu yeni durum halkın ekonomik gücünün azalmasına
neden oldu. Diğer yandan Büyük Menderes nehrinin ağzında oluşan
bataklık salgın hastalıklara neden olunca ticari önemini de
kaybetmiş olan şehir tamamen boşalır. Yerleşim uzun bir süre
boş kaldıktan sonra İ.S. 7. yüzyılda Hristiyan misyonerlerin
bölgeyi kendilerine mesken edinmesiyle biraz canlandı. Bu durum
bölgede kurulan manastır sayısında ciddi bir artışa neden oldu.
Beşparmak Dağı ve Bafa Gölü çevresinde keşişlerin tek başına
yaşadıkları ve çile doldurdukları bir çok küçük mağara yer
almaya başladı. Bölgede çok popüler olan bu manastırlara
katılmak isteyenler ciddi sınavlar sonucunda başarılı olmaları
halinde buraya kabul ediliyorlardı. Şehir 9.yüzyılda Arap
akıncılarının saldırısına uğrar. Manastırları bu
akınlardan korunmak amacıyla ibadet alanlarının etrafı kalın
surlarla çevrildi. Bu akınlar sırasında su sorununu çözmek için
ise büyük sarnıçlar inşa edildi. Bölge 11.yüzyılda Menteşe
Beyliği yönetimine girince şehirde yaşayanların tamamı buradan
ayrıldı.
ŞEHİRDEN
BUGÜNLERE ULAŞANLAR
Günümüzde
Herakleia antik kenti kalıntıları üzerinde Milas ilçesine
bağlı Kapıkırı Köyü yer alıyor. Köy ile bütünleşen bu
antik yerleşimden kalan eserler zaman içerisinde çok tahribata
uğradığından önemli bir bulguya rastlanmıyor. Geniş bir alana
yayılmış olan antik şehri gezmek isteyenlerin en rahat
ulaşabileceği yer tapınaktır. Athena’ya adanan tapınak şehre
hakim bir tepenin üzerinde yer alıyor. Tapınağın etrafında
bulunan yazıttan tapınağın Athena adına İ.Ö. 3. yüzyılda
yapıldığını anlamak mümkün. Üç katlı olan şehrin
agorasının alt ve ikinci katını dükkanlar, üçüncü katını
ise sundurma şeklinde bir çatı oluşmaktaydı. Kazılarda şehir
meclisinin toplanma yeri olan bouleuteriona ait az miktarda olgu ile
karşılaşıldı. Bouleuterion’un doğusunda bir Roma hamamına
ait olan kalıntılar bulunuyor. Roma döneminde yapılan ve
kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş küçük bir tiyatronun
sadece sahne yapısı seçilebilmektedir. Sahilde denizin kayaları
şekillendirilmesiyle oluşan doğal alan üzerinde Endymion’ a
adanmış bir tapınak görülüyor. Latmos yazımda anlattığım
Endymion ile Selene’nın mitolojik hikayesinden Herakleia’da
yaşayanlar çok etkilendikleri için onun adına bu tapınağı
yapmışlar.
DİĞER
BULGULAR
Kenti
çevreleyen ve yaklaşık yedi kilometre uzunluğunda olan surlar
günümüze
ulaşmış en önemli kalıntılar arasında yer alıyor. Belirli
aralıklarla gözetleme kuleleri olan bu surların yüksekliklerin
beş metre. Nekropol alanı olarak belirlenen bir bölgede yer
alan mezarların çoğu kayalara oyulmuş. Göle hakim kayalıklar
üzerinde yer alan ve Bizans döneminde yapıldığı bilinen kale,
kısmen sağlam kalmayı başarmıştır. Herakleia’da bulunan
manastır ( Yediler Manastırı) Beşparmak dağları üzerinde ve
gözden uzak bir bölgede bu gün için bile ulaşılması çok zor
olan bir yerde bulunuyor. Bafa gölü üzerinde bulunan adalarda da
( İkiz Adalar, Kahveasar Adası ) bir çok manastır
kalıntılarının olduğu biliniyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder