EFES (EPHESOS ) ÇEVRESİ
ARTEMİS
TAPINAĞI
Antik
dönemde dünyanın yedi harikasından birisi olan bu tapınak,
Selçuk ilçemizdedir. Buradaki Artemis, Mitolojide ay ve avcılık
tanrıçası olarak bilinen Artemis değildir. Anadolu’da ana
tanrıca olarak bilinen Kibele çeşitli evreler ve isim
değiştirerek Artemis’e dönüşür. Çok göğüslü olup (37
adet), vücudu bacaklarına doğru incelme gösterir. Bazı paraların
üzerindeki motiflerinde başında bir haç bulunur. Tapınak bu
Anadolu Artemis’i için yapılmış bir ibadet alanıdır. Bu gün
için sadece bir sütunu görülen bu tapınak hakkındaki tüm
bilgileri tarihçi Plynus’un yazdıklarından öğrenmekteyiz. Bu
bilgilere göre tapınak inanılmaz bir büyüklükteydi. Boyunun 115
metre eninin 55 metre olduğundan bahseder. Çevresinde her biri 18
metre boyunda olan 127 adet sütun vardı. Tapınağın içi ve
çevresinde Efes şehrini kuran amazonlara ait olduğu düşünülen
pek çok heykel bulunuyordu. Artemis tapınağı Efes ve civarının
en önemli tapınaklarından birisidir. Efes’liler için Kibele ve
onunla bütünleşmiş Artemis, önemli inanç sembolü olduğundan,
tapınakta Efes şehrinin sosyal ve dini yaşantısında önemli bir
yere sahipti. Tarihçi yazar Plynus tapınağın içerisinde çok
kıymetli eserler bulunduğunu ve yedi kere yağmalandığını
bahseder. Büyük bir yangınla yıkılma aşamasına gelen tapınak
aslına uygun olarak tekrar inşa edilir. Tapınak İS 263 yılında
Goth’lar tarafından yıkıldı. Bu tarihlerde hristiyanlık
yayılmaya başladığından tanrı ve tanrıçalar için hazırlanmış
ibadet alanları yıkılıp yerine kilise yapılıyordu. Artemis
tapınağı da yıkıldıktan sonra çıkan mermer sütunların
İstanbul’a götürülerek Ayasofya’nın yapımında kullanıldığı
biliniyor.
YEDİ UYURLAR MAĞARASI
Roma imparatorlarından Domitianus putperest olduğu için etrafındaki herkesin putlara tapmasını isterdi. Sarayda çalışan altı genç yeni yayılmaya başlayan hristiyan dinine inandıkları için putlara tapmayı kabul etmiyorlardı. Bu nedenle sarayı terk ederek yakınlarda bulunan dağa giderken aynı inançta olan bir çobanda bunlara katılır. Dağa yaklaştıklarında çobanın gösterdiği gözden uzak bir mağaraya girdiler. Mağarada sürekli olarak dua edip af dilediler. Bunların kaçtıklarını öğrenen kral takip ederek mağaranın önüne kadar gelir. Dışarı çıkmayıp içeride ölmeleri için mağaranın ağzını sıkı sıkıya kapatır. İnanca göre gençler ölmez ve yüzyıllarca burada uyumaya devam ederler. Kehf süresine göre bu süre 309 senedir. Daha sonra ilahi bir şekilde uyanırlar. Şehir ve yaşayanlar değişmiştir. Hatta kralın bile hristiyan dinini kabul ettiğini öğrendikten sonra bir daha uyanmamak üzere tekrar uykuya dalarlar. Bu efsane hristiyanlık dinine göre yeniden uyanma olarak kabul edilir. Yedi uyurlardan Kuran’da bahsetmektedir. Yedi uyurlarla ilgili olduğu düşünülen mağaranın, Efes antik kenti yakınlarındaki Panayır Dağında olduğu bir çok hristiyan kaynağı tarafından doğrulanmaktadır.
MERYEM
ANA EVİ
İsa
Peygamberin annesi Meryem Ana’nın son günleri geçirdiği yer
olduğu kabul edilir. Efes’ten yedi kilometre uzaklıkta olan
Bülbül Dağı’nın üzerinde günümüzde küçük bir Bizans
Kilisesi’nin bulunduğu bölgede Meryem Ana’nın yaşadığına
ve öldüğüne inanılır. Hristiyanlar yanında Müslümanlar
tarafında da kutsal sayılıp ziyaret edilir.
Ev,
4.yy’da yapılan kilisenin yanında ve taştan yapılmıştı.
Kapıdan girişte tam karşıda dua odası vardı. Bunun sağında
yatak odası, solunda ise mutfak yer alıyordu. Bu günkü ibadethane
bu evin kalıntıları üzerine inşa edilmiş olup, son restorasyonu
İkinci Dünya Savaşı sonunda 1951 yılında gördü. Aynı yıl
bu bölgeyi ziyaret eden Papa Pius, burayı hristiyanlar için bir
haç yeri ilan etti. Bu nedenle her yıl Asompsiyon yortusunda (15
ağustos ) burada büyük bir ayin yapılır. Aziz Yuhanna (
St. Jean ) yazdığı İncil’de Hz. İsa’nın annesini kendisine
emanet ettiğini belirtir. Ve inanışa göre Aziz Yuhanna, Meryem’i
yanına alarak onu herkesten gizler. Aziz Yuhanna’nın mezarının
Efes’te olması, Meryem Ana’nın bu bölgede yaşayıp öldüğüne
olan inancı arttırmaktadır. Meryem Ana’nın mezarının da
Bülbül Dağında olduğu düşünülüyor.
Meryem
Ana Evinin Bulunması
: Alman Rahibe Caterina Emmerich ‘Meryem Ana’nın Hayatı’
adıyla bir kitap yayınladı. Rahibe, Meryem Ana’nın yaşadığı
yerleri hiç görmemiş olmasına rağmen Bülbül Dağı ile
birlikte bu ev çok ayrıntılı ve açık bir şekilde
anlatılıyordu. Kitaptan etkilenen ve bir birinden bağımsız iki
grup 1891 yılında evin kalıntılarını ortaya çıkarttıklarında
Alman Rahibenin anlattıklarıyla bire bir uyuştuğunu gördüler.
BİZANS DÖNEMİ SU KEMERLERİ
Kuzeyden ( Şirince Civarından ) gelen su kemerler vasıtasıyla şehre ulaşmaktaydı. Bu bölgeden gelen su Bizans Döneminde şehrin tüm ihtiyacını karşılamaya yeterliydi. Antik mimari elemanlarından yapılmış olan payeler şehrin içerisine kadar uzanmaktaydı. Su kanallarını taşıyıcı sütunların yükseklikleri bazı yerlerde 15 metreyi bulmaktadır.
BİZANS DÖNEMİ SU KEMERLERİ
Kuzeyden ( Şirince Civarından ) gelen su kemerler vasıtasıyla şehre ulaşmaktaydı. Bu bölgeden gelen su Bizans Döneminde şehrin tüm ihtiyacını karşılamaya yeterliydi. Antik mimari elemanlarından yapılmış olan payeler şehrin içerisine kadar uzanmaktaydı. Su kanallarını taşıyıcı sütunların yükseklikleri bazı yerlerde 15 metreyi bulmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder