Karadeniz gezimiz
için sabahın erken saatlerinde Adnan Menderes Havalimanından tarifeli 6.30
uçağı ile yaklaşık 1.5 saatlik bir uçuş sonrası Samsun Çarşamba Havalimanındayız.
Turumuzda on kişiyiz. Minibüsümüz hazır.
İlk istikametimiz Samsun. Kısa bir kahvaltı molasından sonra ünlü Atatürk heykelini görüp Gazi Müzesine gidiyoruz. Ulu önderimiz Mustafa
Kemal Atatürk’ün Samsun gezileri sırasında ikametgah olarak kullandığı ev müzeye döndürülerek Gazi Müzesi adıyla ziyarete açılmış. Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen
tarafından yapılıp müzeye armağan edilen Atatürk ve çalışma arkadaşlarını
gösteren balmumu heykelleri görülmeye
değer. Daha sonra eski Rus çarşısı olarak bilinen çarşıdaki kısa bir gezintiden
sonra Atatürk’ün Samsun’da karaya ilk çıktığı yerde o günü yansıtan
canlandırmayı izleyip, Bandırma Vapurunu geziyoruz. Bandırma vapurunun gerçeği
olmamasına rağmen güzel bir görsellik sunuyor. Bandırma vapurunun bulunduğu alanda o günleri
yansıtan kabartmalara ve kurtuluş savaşını anlatan motiflere yer verilmiş.
SİNOP
Yaklaşık bir saatlik
bir yolculuktan sonra Sinop’tayız. Sinop içerisinde kısa bir geziden sonra
yöresel kayık ve gemi maketlerinin yapıldığı atölyeler ile bunların satıldığı
dükkanları ziyaret ediyoruz. İnanılmaz bir özen ile hazırlanmış maketler
izleyenleri etkiliyor. Bir anda pek çoğunu almak isteği oluşmasına rağmen kırılır ve bozulur düşüncesiyle sadece
bir, iki tanesini aldıktan sonra Sinop içini gezmeye devam ediyoruz. Sahil
kısmını yan yana sıralanan pek çok çay bahçesi bulunuyor. Çay bahçelerinin
arasında tarihi çeşme, yıllar önce Rus donanmasının saldırı sonucunda tamamen
yok olan Osmanlı savaş gemilerindeki askerlerin ceplerinden çıkan para ile
yapılmış. Yürümeye devam ediyoruz. Tersane harap görünümde. Bir zamanlar şehrin
tamamını içine alan Sinop kalesi tüm ihtişamıyla karşımızda duruyor. Kale
içerisinde kısa bir gezinti sonrasında çok merak edilen tarihi Sinop Cezaevi’ne
yöneliyoruz. 1568 yılından beri cezaevi olarak kullanılan yapı 1999 yılında
müzeye dönüştürülmüş. Evliya Çelebinin ünlü gezi kitabı ‘Seyahatname’de cezaevini
kaçması imkansız korkunç bir yer olarak
tanımlar. Pek çok ünlünün kaldığı Sinop Ceza Evinde kalan en tanınmış mahkumlardan
birisi olan Sabahattin Ali’nin tek başına kaldığı koğuş ziyaret edilebiliyor.
Duvarlarında ünlü yazarın dizelerinin yer aldığı hüzünlü bir yer. 28 büyük koğuşun yer aldığı cezaevinin yüksek
duvarlarla çevrili avlusu volta alanı
olarak kullanılmış. Zindanları, mahkumların bağlandığı prangalar, tek kişinin
kaldığı ve adına disiplin odaları denilen
karanlık hücreler buralarda
büyük çileler çekildiğini tüm
açıklığıyla anlatıyor. Cezaevinin yan tarafında 1939 yılında
yapılarak hizmete açılan iki katlı, dokuz koğuşlu çocuk ıslahevi olarak kullanılan
bir bina bulunuyor. Bunun içerisindeki mescit, çocukları dini yönden eğitmek
amacıyla düşünülmüş. Bahçe kısmında eski cezaevi günlerinden kalan mavi renkli
bir cezaevi arabasını görmek mümkün. Cezaevini
gezmeye devam ediyoruz. Yaklaşık 15 kişinin bir arada yaşadığı büyük koğuşlar,
kapı altı bölümü, müdür ve doktor odasıyla karşılaşıyoruz. Maket atölyesi, mevcut şartlar altında bile gemi maketleri yapılmasında kullanılmış. Hamam
çok ilkel. Tüm disiplin hücrelerinin tuvaletleri açıkta. Kapıları sürekli kapalı duran disiplin
hücrelerinin dışarısı ile irtibatını küçük bir pencere sağlıyor. Cezaevini
gezdikten sonra buradaki hüzün herkesi etkilediğini söyleyebilirim.
Kaleden çıktıktan
sonra ünlü komutan Büyük İskender’e ‘Gölge etme başka ihsan istemem’ demesiyle
ünlü Sinop’lu Diyojen’in heykelini görüp, Hamsilos koyuna doğru yolumuza devam ediyoruz. Sinoplular
tarafından mesire yeri olarak kullanılan Akliman’da kısa bir mola veriyoruz.
Kıyıdaki teknelere binmek güzel bir fikir. Karadeniz havasını içimizde
hissederek Hamsilos koyuna ulaşıyoruz.
Bazı kaynaklar tarafından Türkiye’nin tek fiyordu olarak gösterilen Hamsilos
Fiyordunu izlemek bu günkü son programımız. Otelimiz Sinop’ta deniz kıyısında.
Günün yorgunluğu yavaş yavaş üzerimize çökerken herkes sessizce odasına
çekiliyor.
ORDU – GİRESUN
İkinci günkü
gezimizde uzun bir yolculuk bizi bekliyor. Bunun için sabah erken saatlerde otelimizden
ayrılıyoruz. Amazonlar ile efsaneleşmiş
Terme’de kısa bir molanın ardından Ordu ili Perşembe İlçesi yakınlarındaki
Yason burnunda bulunan ve restorasyonu il özel idaresince gerçekleştirilen Yason
Kilisesi’ni ziyaret ediyoruz. Kilise 1868 yılında yörede yaşayan Rumlar
tarafından yapılmış. Kilise üç apsisi ile küçük kubbeli sevimli bir yapı.
İçerisinde bulunduğu tahmin edilen fresklerin çoğu silinmiş. Öğlen yemeği
vaktimiz geldi. Sahilde tahta masalı küçük bir lokantaya giriyoruz. Lüks bir
yer değil. Ama bizim hoşumuza gidiyor. Buğulama balık çok lezzetli. Balık, salata,
yöresel karalahana sarması ile turşu bu günkü menümüz. Balık yemek istemeyen
iki kardeşin tercihi lahmacun. Tüm yemekler gelmesine rağmen lahmacunlar bir türlü
gelmiyor. Her sorulduğunda ‘Uğraşıyorlar ‘ yanıtı tüm gezi boyunca konuşulan hoş
bir anı olarak kalıyor.
Sonraki yönümüz Ordu. Ordu’da kısa bir şehir turu sonrasında,
Boztepe’ye çıkan teleferiğe biniyoruz. Yaklaşık on dakikalık bir yolculuk
sonrası bol yeşillikli Boztepe’ye
ulaşıyoruz. Burada tüm Ordu’yu görmek mümkün. Bol miktarda fotoğraf çektikten sonra kısa bir
süre Boztepe’de dolaşma imkanı da buluyoruz.
Ordudan sonra sahil yolunu izleyerek Giresun’a varıyoruz. Dar sokaklardan geçerek ulaştığımız Giresun Kalesi tüm şehri gören bir yükseltinin üzerinde. Fotoğraf çekme ve hediyelik eşya standından alışveriş sonrası bu gecelik konaklamamız için istikametimiz Kümbet Yaylası. Otelin yanan kaloriferleri burada gecelerin serin geçtiğinin bir göstergesi. Temiz yayla havasının sağladığı rahatlık ve günün yorgunluğu derin bir uyku sağlıyor. Sabah yeşilin her türlü tonunun birbirine karıştığı uçsuz bucaksız gibi görülen Kümbet yaylasında uzun bir yürüyüşü yaptıktan sonra tekrar yollardayız.
Ordudan sonra sahil yolunu izleyerek Giresun’a varıyoruz. Dar sokaklardan geçerek ulaştığımız Giresun Kalesi tüm şehri gören bir yükseltinin üzerinde. Fotoğraf çekme ve hediyelik eşya standından alışveriş sonrası bu gecelik konaklamamız için istikametimiz Kümbet Yaylası. Otelin yanan kaloriferleri burada gecelerin serin geçtiğinin bir göstergesi. Temiz yayla havasının sağladığı rahatlık ve günün yorgunluğu derin bir uyku sağlıyor. Sabah yeşilin her türlü tonunun birbirine karıştığı uçsuz bucaksız gibi görülen Kümbet yaylasında uzun bir yürüyüşü yaptıktan sonra tekrar yollardayız.
TRABZON AYASOFYA
SÜMELA
Trabzon’a yaklaşırken
Akçaabat’ta bir köfte molası vermeyi ihmal etmiyoruz . Trabzon’da ilk
durağımız Ayasofya. Haçlı seferleri sırasında Latinler tarafından
işgal ve yağma edilen İstanbul’dan kaçan Kommenos ailesinden olan Kral Manuel
tarafından 1250 yılında bir manastır
kilisesi olarak inşa edilmiş. Uzun
yıllar kilise ve zaman zamanda cami olarak hizmet veren bu yapı, 1964 yılından
sonra müze olarak ziyarete açılmış. Haziran 2013 tarihinden sonra tekrar cami
olarak kullanılmaya başlanmış. Kilise
olarak kullanıldığı dönemde özellikle güney kısmında Adem ile Havva’nın
yaşamının anlatıldığı freskler bölümü
çok görkemli. İsa’nın on iki havarisinin canlandırıldığı fresklerde çok ilgi
görüyor. Ayasofya’da hızlı geçen bir
saat sonunda buradan ayrılıyoruz.
Yeni hedefimiz
gezimizin odak noktası olan Sümela Manastırı. Trabzon’un Maçka ilçesini
geçtikten sonra yoğunlaşmaya başlayan sis altında Sümela’ya doğru yol alıyoruz.
Sümela, bizi sisler içerisinde
büyüleyici bir atmosferde karşılıyor. İlk olarak manastıra
su getiren kanalları taşıyan
kemerler görülüyor. Manastır uzun ve dik bir merdivenle ulaşılan üst bölümdeki doğal
bir mağaranın içerisinde yer alıyor. Bu kilisenin tüm duvarları, tavanı ve dış
yüzü pek çok anlatıma sahip fresklerle bezenmiş. Kilisenin yan duvarından
çilekeşhane yazan bir tabela görüyoruz. Burasının çilekeşhaneden ziyade cenazelerin konulduğu bir bölüm olması daha mantıklı
gözüküyor. Ana kilisenin içerisinde şapel olarak adlandırabileceğimiz ikinci
küçük bir kilise daha var. Bu kilise kompleksinin dışına çıktığımızda günlük
yaşam için gerekli unsurların yer aldığı bölümler bulunuyor. Mutfak, çeşme, çan
kulesi, nöbetçi odaları, kütüphane gibi bölümleri görmek mümkün. Fotoğraflarda gördüğümüz ve bizimde uzaktan
sisler arasında görebildiğimiz taş bloklardan oluşan dış cephesinin bulunduğu
bölümler ziyarete kapalı. Burada dersane, oturma bölümleri ve yatakhanelerin
yer aldığı düşünülüyor.Havanın kararmaya başladığı zamana kadar Sümela’da vakit
geçirmemize rağmen buraya doyamadan kapanma saati geldiği için buradan ayrılmak zorundayız. Kısa bir yolculuk
sonucunda Maçka’ya ulaşıyoruz. Gece konaklama Maçka’daki otelimizde. Sabah Trabzon’u gezmeye devam ediyoruz. Trabzon
kalesinin uzaktan fotoğrafını çektikten
sonra şehir içerisinde kısa bir tur atıp, Atatürk Köşküne ulaşıyoruz. Bina 1890 yılında Rum işadamı Kostantin Kaboyanidis
tarafından yazlık köşk olarak yaptırılmış. Rumların bölgeden ayrılmasından
sonra uzun süre boş kalan bina, daha sonra restore edilerek Atatürk’e armağan
edilmiş. Atatürk’ün 1934 ve 1937 yıllarındaki Trabzon ziyaretleri sırasında
kaldığı ev daha sonra dekore edildikten sonra Atatürk Müzesi olarak ziyarete açılmış. Evin içerisinde o dönemde
kullanılan mobilyaları ve Atatürk’ün
özel eşyalarını görmek mümkün.
RİZE AYDER
Trabzon’dan sonraki
durağımız Rize. İlk olarak botanik
bahçesini ziyaret edip Rize Kalesini görmeye gidiyoruz. Rize’nin içerisinde kısa
bir şehir turunun ardından çay bahçeleri arasından yolumuza devam ederek Çayeli
üzerinden rafting merkezi Fırtınalar Vadisine ulaşıyoruz. Çamlıhemşin üzerinden
yolun denetimini ve korumasını sağlamak amacıyla yapılmış ve güzel restorasyonu
sayesinde günümüze ulaşmış olan Zilkale’yi geziyoruz. Zilkaleyi gezerken büyüleyici
bir yeşilliği hayranlıkla izliyoruz. Hava karamak üzere siste var. Yolumuza
Ayder yönünde devam ediyoruz. Gece
kalacağımız otel Ayder’in tam orta bölümünde. Yaylanın üst kısmında bulunan
şelaleyi gördükten sonra otelimizdeki yerimizi alıyoruz. Akşam yemekten sonra
kısa bir alış veriş gezisinden sonra otelimize dönüyoruz.
KARAGÖL UZUNGÖL
TRABZON
Ayder Yaylasından
ayrıldıktan eşsiz doğa güzelliğine sahip Borçka yakınlarında bulunan Karagöl’e
doğru yol alıyoruz. Sis ve yağmur altında Karagöl’e ulaşıyoruz. Hiçbir
yapılaşmanın olmadığı, bol yeşilliğin
ortasında sakin ve sessiz bir göl. Öğlen yemeğimiz için yol üzerinde alabalık,
muhlama ve yöresel yemekler yapan sade bir lokantada mola veriyoruz. Bundan
sonra Uzungöl’e doğru yol alıyoruz. Uzungöl civarındaki yapılaşmalar doğal
yapısını yitirmiş. Bol binalı görüntüsü eski günlerini aratıyor.
Dönüş
yolculuğumuzda Trabzon Hava limanından kalkan
22.35 uçağı bize İzmir’e ulaştırıyor. Karadeniz’in
hoş anılar bıraktığını düşünüyorum. Güzel bir geziydi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder