9 Ağustos 2014 Cumartesi

G Ü L B A H Ç E



Gülbahçe koyu, İzmir körfezinin güneyinde  Urla içmelerinin bitiminde yer alıyor. Urla’ya yaklaşık 15 km uzaklıkta bulunan Gülbahçe köyü de bu körfezin kıyısında kurulmuş. Eski Çeşme yolundan Karaburun yönüne döndükten sonra deniz kıyısındaki bulunan sevimli  köy Gülbahçe’dir. Yüksek  Teknoloji  Ensitüsü’nün (İYTE) bu bölgede kurulmasından sonra hızla artan nüfusu günümüzde 2000 dolaylarına  kadar ulaşmış. Beton parke taşlarından yapılmış düzenli yolları köy meydanına kadar devam ediyor.  Genellikle bu bölgede yoğunlaşmış olan kahveler boş zamanlarını buralarda geçiren pek çok kişiyi misafir ettiğini gördük.
Eski bir yerleşim olan Gülbahçe,  Rumlarla  Türklerin birlikte yaşadıkları bir köydü. Mübadele ile Rumların  bölgeden ayrılmasından sonra Rumeli’den ve özellikle Arnavutluk’tan getirilen Türkler buraya yerleştirildi. Köy halkı geçimini domates, zeytin ve az miktarda mandalin tarımcılığı ile bir kısmı da balıkçılık yaparak sağlıyor. İYTE  açılmasından sonra köyde özellikle öğrencilere yönelik pansiyonculuk çok gelişmiş. Köyün tam karşısında bulunan Tavşan Adasında Roma ve Bizans zamanında büyük olasılıkla kilise veya manastır olarak kullanılmış  binalara ait  kalıntıların  günümüze kadar ulaştığı söylense de adaya gitme olanağı bulamadık.
Bu bölgedeki şifalı su kaynakları çok eski zamandan beri biliniyor. Genellikle 17 derece sıcaklığında olan  ılıca suyunun  romatizma ve bazı deri hastalıklarının tedavisine olumlu katkıları olduğu saptanmış.  Bizanslılardan kaldığı bilinen tarihi kaplıcalar  İYTE yapılandırılma alanı içerisinde olduğundan etrafı tel örgü ile çevrili. Ziyaretçi kabul edilmiyor.
Gülbahçe’nin içme suyunun sertlik derecesi 0, içimi kolay tadı hoştur. Ayrıca böbrek taşlarını düşürmede faydalı olduğu da söylenir. Bunu bildiğimizden köyün girişindeki çeşmeden yanımızda getirdiğimiz kaplara  su doldurmayı unutmadık. Şifalı özellikleri çok kişi tarafından bilinen Gülbahçe Suyu eski zamanlarda  damacanalara doldurulup  develerle  önce İzmir’e oradan da İstanbul’a  gönderilirmiş. Bir yazıda Osmanlı padişahı Sultan  II . Abdülhamid’in     bu suyu çok sevdiğini okumuştum.
Köy içerisinde gezerken Rumlardan kalmış taş evlere rastladık. Günümüze  sağlam olarak ulaşan 3-5 tanesi göze hoş geliyor. Köy halkının   sakin bir yaşantısı var. Sokakları genellikle boş. Denizi sığ ve temiz,  rüzgarı bol. Bu beldemizin önümüzdeki  yıllarda  turizm açısından  daha gelişeceğini düşünüyorum.
Yolumuza Karaburun istikametinde devam ediyoruz. Sahilde seyahate etmek güzel ve zevkli.  Otomobilimizin camlarını açıp denizden esen rüzgarın yosun kokan havasını soluyarak daha çok yazlık evlerin doldurduğu Karapınar’ı geçtikten yaklaşık 15 dakika kadar sonra Balıklıova’ya ulaşmak mümkün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder