3 Ağustos 2014 Pazar

KAVAKLIDERE



 Bu hafta sonu  Muğla’nın şirin ve sessiz ilçesi Kavaklıdere’ye gitmeyi sonunda başardım. Başardım diyorum, çünkü daha önceleri bir çok kez   gitmek istememe rağmen çeşitli nedenlerden dolayı bu gezi gerçekleşemedi. Cumartesi günü sabah erken saatlerde  yola çıktık. Kahvaltı molamız yol üzerindeki bir tesiste. Güney tarafına giden yol üzerindeki tesislerde mola vermek çok hoşuma gidiyor. Buralarda genellikle bu yöne  giden otobüslerden ve  otomobillerden inenlerin yarattığı bir kalabalık oluyor. İnsanlarda tatile gitmenin huzurunu ve mutluluğunu görüyorsunuz. Kısa molanın ardından yolumuza devam ediyoruz. Aydın, Çine derken Kavaklıdere’ye vardık bile. Gezi programımız çok yoğun bakalım ne kadarını gerçekleştirme imkanı bulabileceğiz. İlk olarak Kavaklıdere’nin içerisini görmek istiyoruz. Doğrusu kalay ve bakır atölyelerini ve otantik bakırcılar çarşısını merak ediyorum. Bu coğrafyadaki iki önemli antik yerleşim olmasına rağmen hiç adından bahsedilmeyen Hyllarima ve Kyon’uda gezi programımıza ekledik. İnce  köprü  ile  bakırcılığın bir başka merkezi olan Menteşe ve hemen yakınındaki Yerküpe Mağarası diğer görmek istediğimiz yerler.
Kavaklıdere etrafı dağlarla çevrili gözün alabildiğince geniş ve yemyeşil bir ovanın ortasında kurulmuş. Köy ve beldeleriyle birlikte yaklaşık 10000 nüfuslu bir yerleşim. Dar sokakları eski tarihi evleri ile tipik bir Anadolu kasabası görünümünde. Belediyenin çabalarıyla restore edilen Kamil Ağa Konağındaki çalışmalar bitmek  üzere. Gereken sürenin sonunda  dönemin eşyalarını da içerisine konularak ziyarete açılmasını diliyorum. Aynı amaçla restore edilmiş Feyzullah Ağa Konağı gereksinim üzerine çocuk esirgeme kurumuna verilmiş. 





                            TARIM,  BAKIR , KALAY  ve MERMER
Kavaklıdere’de gözün alabildiğince uzanan  ve beş ayrı kaynaktan sağlanan suyun sağladığı bereket ile zenginleşen  tarım alanlarında başta buğday ve arpa olmak üzere pek çok tarım ürünü yetiştiriliyor.  Yerleşimin yaklaşık yüzde yetmişini kaplayan zengin orman örtüsünün büyük bir kısmı çam ağaçlarından oluşmuş. Buralardan elde edilen odun ve keresteler tabiata  zarar verilmeden değerlendiriliyor. 
Kavaklıdere ve civarında 13.yy’dan beri bakırcılık ve kalaycılık yaygın
olarak babadan oğula, ustadan çırağa  geçen bir meslek.  Günümüzde pek kullanılmasa da eski zamanlarda bu bölgede özel kelimelerle zenginleştirilmiş bir kalaycılık dilinin olduğundan bahsediliyor. Bazı kaynaklarda  tarihi  bakırcılar çarşısı  olarakta  isimlendirilen   Kavaklıdere’nin içerisinde  bakır işiyle uğraşan yan yana sıralanmış  altı yedi tane dükkan bulunuyor.  Bu dükkanlarda bakır ve kalay haricinde dökme nikel  ve pirinç ürünlere de rastlamak mümkün. Tüm dükkanlar aynı zamanda birer antikacı gibi. Eski gramofonlar ki bunların en ilginci  taş plak çalan elektrik ve pile gereksinimi olmayan elle yapılan manyeto  sayesinde çalışan bir gramofondu. Eski radyolar, silahlar ve muhtelif ev eşyaları satışa sunulan diğer ürünler olarak göze çarpıyor.
Mermercilik, Kavaklıdere civarında yaşayanların  önemli bir geçim kaynağı.  Çevrede 32 adet mermer ocağı 26 adet mermer işleme atölyesinden elde edilen ürünler  yurt içine ve özellikle yurt dışına gönderiliyor. Son yıllarda gelişen başka bir uğraşı bakır zemin üzerine mozaik mermer tablo işlemeciliği. Yöresel bakır ile mermerin buluştuğu bir sunum olarak karşımıza çıkıyor. Bir zamanlar daha yaygın olarak yapılan halıcılık günümüzde eski önemini kaybetmiş gibi görülüyor.





                              KAVAKLIDERE  YAYLALARI
Kavaklıdere’nin etrafı dağlarla çevrili. Dağların yamaçlarından başlayarak tepelerine kadar uzanan alanlar bol miktarda ağaç ve zengin bitki örtüsü içeriyor. Kavaklıdere’de yazların  oldukça sıcak geçmesi  yörede yaşayanları serin ve zengin doğa kaynaklarına sahip olan yaylalara yönlendirmiş. Kavaklıdere’nin etrafında pek çok yayla var.( En tanımış olanı  Sarıyer Yaylası ) Sıcak yaz günlerinde serinlemek isteyenler buraları  tercih ediyorlar. İlçede yaşayan neredeyse herkesin birde yayla evi var. Yaylalarda bol miktarda su bulunması, bereketli toprakları  her evin kendi ihtiyacı olan  sebzeyi ve meyveyi  kendi bahçesinde yetiştirmesine olanak veriyor.  Etraftaki arklardan  akan buz gibi su, meyve ağaçlarının gölgesi, serin ve temiz havası buraları  dinlence ve sağlıklı beslenme merkezi yapmış.





                                              MENTEŞE
Çam ağaçlarıyla çevrili Menteşe beldesi 1955 yılında karşılaştığı büyük yangında evlerin büyük kısmı yanmış olmasına günümüze kadar ulaşmış az miktardaki otantik Osmanlı tarzı ev görülebilir. Eskiden yaygın olan bakırcılık günümüzde bir iki dükkan ile geleneğini sürdürmeye çalışıyor.



                                      YERKÜPE   MAĞARASI
Menteşe yakınlarında bulunan Yerküpe yaylasında  ilginç bir mağaradır. Yaklaşık yüz metre boyunda genişliği üç ile on metre, yüksekliği ise iki ile sekiz metre arasında değişen tek galeriliden oluşmuş.  Mağarada binlerce belki de milyonlarca yılda mağara tavanından damlayan suyun kalsiyumunun kireçleşmesiyle oluşmuş sarkıt ve aynı damlacıkların tabanda kristalleşmesiyle oluşan  dikitler ile bunların birleşmesiyle oluşan  sütunlar ve bunların arasında  yer alan  muhtelif büyüklükte havuzlardan oluşmuş. Mağaranın içerisinde yürüme yolları ve bazı yerlerde merdivenleri izleyerek çıkış noktasına ulaşılıyor. Mağaranın giriş ve çıkışı aynı doğrultuda olduğundan mağaradan çıkmak için geri dönmek zorunda değilsiniz.  Yeni ışılandırılmasıyla muhteşem bir görsellik sunan mağarayı gezmek isteyenleri uyarayım. Bu mevsim en iyi zamanı kışın mağara içerisinde yükselen su nedeniyle ziyarete kapalı olduğunu bildireyim. Mağaranın hemen ön tarafında her sene ağustos aynın ikinci Pazar günü yapılan yağlı güreşlerin yapıldığı geniş bir alan var. Bu alanın çevresi ziyaretçilerin güreşleri rahat seyredebilmesi için tribünler bulunuyor. Menteşe’de yaşayanlar güreşlerin harici zamanlarda burasını bir mesire yeri olarak kullanıyor.







                                      HYLLARİMA VE KYON
Kavaklıdere civarındaki bu iki önemli antik kent hakkındaki yazımı arkeoloji bölümüne aldığım için burada ayrıca bahsetmeyeceğim. 

İNCE  KEMER  KÖPRÜSÜ
 Hyrralima’dan dönerken Çavdır levhasını görünce buradaki tarihi köprüyü hatırlayıp köyü işaret eden levhayı izleyerek kısa bir süre sonra Çavdır’a ulaştık. Köyün içerisinde bir iki kişiye Kurucaova köyünün yolunu sorarak istikametimiz belirleyip  bu istikamete yöneldik. Yaklaşık 3-4 kilometre kadar sonra tarihi köprü ile karşılaştık.  İki köyü birleştiren yolun istikameti değiştiği  için  yakın zamanlarda  betondan yeni bir köprü yapılmış olmasına rağmen eski köprü tüm ihtişamıyla karşımızda duruyordu. Yapım tarihi hakkında bir bilgi olmamasına rağmen cumhuriyet döneminden  daha eski bir geçmişi olduğu kesin. İki kemerli ve üst tarafında yaklaşık bir metrelik bir genişliği olan köprüyü çok beğendik. Muhtelif açılardan fotoğraflarını çekmeyi de ihmal etmedim. 


                                       VE  BİR GEZİNİN SONU
Tarihi köprüyü de gördükten sonra bu günkü gezi programımızı tamamladık.  Salkım Köyünün kahvesinde odun ateşinde pişmiş nefis demleme çayımızı içerken havada yavaş yavaş kararmak üzere. İzmir’e dönüş vaktimiz geldi.  Çayboyu köyünde sergilenen arkeolojik kalıntıları, Nebiler köyündeki Dikilikale’yi,  Muğla, Yatağan ve Kavaklıdere’nin tamamını görmeye olanak veren 1900 metre yüksekliğindeki manzara tepesinden panoramik görüntüleri izlemeyi başka bir gezimize bırakıyoruz. Hoşçakal Kavaklıdere.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder