AGORA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
AGORA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Eylül 2014 Pazartesi

P R İ E N E

 Priene Antik Kenti Söke Bodrum yolunun üzerindeki Güllübahçe yakınlarındadır. Strabon’a göre diğer bir ismi Kadme’dir. Priene isminin Yunan öncesi çağda Girit çevresinde bulunan Praisos,  Priansos gibi küçük adalarla alakalı olduğu düşünülmektedir. Şehir  İon’lar ile karışmış olan Thebai’ler tarafından İ.Ö. 2000 yılında kuruldu.  
Ege Denizinde bir liman şehriyken Menderes nehrinin getirdiği alüvyonların limanı kapatması üzerine İ.Ö. 400 yılında ilk kurulduğu yerden   yeni yerine taşındı. Uzun yıllar Lidya denetimi  altında kalan şehir, zaman zaman dış ülkelerden gelen akımlar sırasında yağmalandı. Pers hakimiyetinden sonra Büyük İskender, Bergama Krallığı ve daha sonra Roma hakimiyeti altına girdi. Bu devir pek çok savaşın yaşandığı huzursuz bir ortamdı. Savaşlar sırasında ekonomisi bozulan şehir boşalmaya başladı. Bizans devrinde küçük bir dini merkez olarak görülse de Bizans’tan sonra tamamen terk edildi.
Antik devrin en önemli yedi  düşünüründen birisi olan  Bias’ın İ.Ö. 570 yılında bu kentte doğduğu ve tüm yaşantısını burada geçirdiği biliniyor. Bias hukukçuydu ve kentin kanunları onun tarafından hazırlanmıştı.  ‘Bütün servetimi yanımda taşıyorum ‘ sözü ona aittir.

                           PRİENE’DEN GÜNÜMÜZE ULAŞANLAR
Şehir ızgara plan denilen adı verilen ve cadde ve sokakların bir birini dik kestiği bir plana göre oluşturulmuştu.
Athena Tapınağı : Tapınak Bodrum’daki Maussolleion mimarı Pytheos tarafından tasarlanmıştı. Tapınağın bir tarafında altı, diğer tarafında on bir sütun vardı. Priene’nin en gösterişli yeri olan ve şehre  hakim bir noktadaki  kayalık bir podyum üzerine yapılmıştı. İçerisinde büyük bir tanrıça Athena heykeli vardı.  Tapınağın dışında bir sunak alanı bulunuyordu.
Mısır Tanrıları Tapınağı : Tiyatro caddesinin yakınlarındadır. Etrafı duvarlar ile çevrili bir avlunun ortasında bulunan sunaktan oluşan bu tapınağın Mısır tanrıları İsis, Anubis ve Serapis adına yaptırılmıştı.
Tiyatro : İ.Ö. 200 yıllarında yapıldığı bilinen bu tiyatro 5000 kişi alabilecek kapasitede olup,  elli adet oturma sırası yamaçtaki doğal bir oyuğun içerisine yerleştirilmişti. Tiyatronun ilk sırası kentin ileri gelenlerine ayrılmış özel mermer  koltuklardan oluşuyordu. Tam ortada bulunan büyük koltuk ise krala aitti.  Düzgün oturma yerleri ile dikkat çeken tiyatro şehirden kalan en önemli ve en ilgi çeken yapılar arasında yer alıyor.
Gymnasium : Birisi tiyatronun önündeki alanda, diğeri ise  şehrin güneyinde kalan iki adet gymnasium bulunuyordu. Gymnasiumların Helenistik dönemde yapıldığı düşünülüyor. Alt gymnasium yanında hamamı da vardı.
Bouleuterion : 640 kişilikti. Yapının üç tarafı kapalı ön kısmı açıktı. 20x21 metre ölçülerinde olan bu yapının üstünü ahşap bir çatı örtmekteydi.
Akropol :  Yüksekte kurulmuş olan akropol şehri savunmaya elverişliydi.
Surlar : Şehrin etrafını çeviren  surları kısmen izlemek mümkün. Özellikle şehrin güney kısmında bulunan ve testere biçiminde yapılmış olan surlar şehir savunması sırasında çok başarılıydı.
Agora :  Şehrin merkezinde yer alan İon tarzı bir agoradır. Üç tarafı
Staolar ile çevriliydi. Agoranın ortasında Hermes’e ait bir sunak yeri vardı.  Agora alanında ve stoaların önlerinde ise heykeller yer alıyordu. Bu heykellerin sadece kaideleri günümüze ulaşabildi. Agoranın yan tarafında et ve balık satışlarının yapıldığı küçük bir agora alanı daha bulunuyordu.
Kilise : Bizans döneminde yapılan 600 kişilik kilise tiyatronun yakınlarındadır. Bu binanın İ.S. 6. yy’da yapıldığı biliniyor.

İskender’in Evi : Ana caddedeki batı kapısının yakınlarında görülen büyük ev kalıntısı İskender’in evi olarak bilinir. İçerisinde tanrı olarak görülen İskender adına yazılmış bir kitabe vardır. Ev şehirdeki kutsal yerlerden birisidir.

15 Ağustos 2014 Cuma

SMYRA’NIN AGORASI

Antik şehirlerde agoralar siyasi, dini kurumların ve resmi dairelerin yanı sıra alış veriş yapılan dükkanların bulunduğu meydanlardı. Büyük kentlerde genelde iki agora bulunurdu. Bunlardan biri devlet işlerinin görüldüğü ve resmi dairelerin bulunduğu devlet agorası, diğeri ise ticari agoradır.   
İzmir’in Namazgah semtinde bulunan agora, şehrin resmi agorasıdır. Kuruluş tarihi İ.Ö. 4. yüzyıldır. 178 yılındaki büyük bir depremle tamamen yıkıldığı biliniyor. Agoranın Roma İmparatoru Marcus Aurelius döneminde ise aslına sadık kalınarak tekrar inşa edilir. Smyrna’nın Agorası ortasında geniş bir avlu bulunan, etrafı sütunlu galerilerle çevrili dikdörtgen bir plana göre yapılmıştı. Sütunlu galeriler       ( Portiko) , çeşitli hava koşullarında insanların korunmasını sağlamasının yanı sıra önemli günlerde toplanma alanı olarak kullanılırdı. Aynı zamanda dini törenlerde sunu yapılan ve heykeller ile tapınakların yer aldığı bölümlerdi.

Smyrna kentinden gelen caddenin agoraya giriş yaptığı yerde büyük bir kapı bulunuyordu. Bu kapının üzerinde agorayı yeniden yaptıran İmparator Marcus Aurelius’un eşi Faustina’ya ait mermer bir kabartma bulunuyor. Bodrumdaki galeriler kemerlerle desteklenmiştir. İleri dönemlerde bu bölümde büyük sarnıçlar yapılmıştı. Bu sarnıçlardan şehre suyu dağıtan toprak künkler bulunuyordu. Bu galeriler içerisinde bulunan ve yüzyıllardır akmakta olan suyun Kadifekale’den geldiğine inanılır. Agoraların genellikle kenarında yer alan bazilikalar dinsel amaçla kullanılan yapılardı. Smyrna’nın agorasında bulunan bazilikanın duvarlarında Roma döneminde yapılmış duvar resimleri görülür. Bunların demir ve meşe kökünden hazırlanmış bir malzeme veya kazma kullanılarak yapıldığı belirlenmiş.


















13 Ağustos 2014 Çarşamba

ERYTHRAİ

.
Ildır ile bütünleşmiş olan Erythrai antik kenti, İonyanın en gelişmiş şehirlerinden birisiydi. İonya Batı Anadolu’da Gediz nehri ile Büyük Menderes arasında kalan bölgedir. Yunanistan’dan çeşitli işgallerden kaçan Yunanlılar bu bölgede 12 tane önemli şehir kurmuşlardır. Erythrai ‘de bu şehirlerin en büyüklerinden birisidir. İÖ 3000 Yıllarında Girit’ten gelen ve adı kırmızı anlamına gelen Erythros şimdiki  Ildır’ın olduğu yerde bir yerleşim merkezi kurar. Bu yeni şehre Grek adetlerine göre kurucusunun adını çağrıştıran, kırmızıların şehri anlamına gelen Erythrai ismi verilir. Bu isim aynı zamanda bu bölgede bulunan çok görülen kırmızı renkli taşların rengiyle de uyumludur. Erythrai ilk kurulduğu yıllardan itibaren İonyanın en gelişmiş sanat ve kültür şehri, aynı zamanda önemli bir ticaret limanı oldu. Bu bölgede işlenen seramik eşyalar ve diğer ticari mallar deniz yoluyla başka ülkelere gönderilirdi. Zaman içerisinde, ticaret yaşamındaki bozukluk, Romalılar tarafından şehrin yağmalanması , göçler ve depremler nedeniyle şehir oldukça ufalır. Bizans dönemine gelindiğinde ise hiçbir ticari varlığı olmayan küçük bir köydür. 1366 yılında Türk yönetimine girer.

           ERYHRAİ ANTİK KENTİNDEN GÜNÜMÜZE ULAŞANLAR
Cennet Tepe Roma Villası : Ildır’ın girişinde Cennet Tepe diye bilinen bir bölgede bulunan ve Roma devrinde yapılmış büyük bir evin kalıntılarıdır. Evin büyük ve çok odalı olmasının yanı sıra şehrin en güzel manzaralı yerinde yer alması ve tabanındaki mozaik döşemeler bu evin varlıklı bir kişiye ait olduğunu düşündürüyor. O devirde zenginler evlerinin yerlerini tamamen el yapımı mozaiklerle kaplatırlardı. Burada görülen mozaikler Erythrai ye özgü desenleri ve motifleri içeriyordu. Günümüzde Cennet Tepe’de bulunan yer mozaiklerinin üstü toprakla kaplanarak koruma altına alınmış. Bu bölgeden çıkan bazı seramikler İzmir Arkeoloji Müzesinin seramik salonunda görülebilir.











 Roma Hamamı : Ildır’ın girişinde bulunan Roma villasının yakınlarında bulunan ve Geç Roma veya Bizans döneminde yapıldığı anlaşılan hamam günümüze kadar yıkılmadan ulaşmıştır.



Aleon Deresi başlangıcındaki Antik döşeme ve su kemerleri : Aleon deresinin başlangıç kısmını oluşturan bölümdeki düzgün taş döşemelerinin Erythrai yerleşiminden kaldığı biliniyor. Bunlar Aleon deresinden tarlalara su vermek ve derenin akışını düzenlemek amacıyla ilk çağlarda yapılmış. Ildırı girişinde Aleon deresinin denize döküldüğü yerin yaklaşık olarak on metre gerisinde ise şehre su getirmek amacıyla yapılmış su kemerleri vardır. Uzak yerlerden gelen ve şehrin içme suyu kanalların Aleon deresini geçmesi için bu kemerler faydalı olmuştur.


Şehri çevreleyen surlar : Erythrai antik kentinden günümüze ulaşan en önemli kalıntılardan olan surlar, İÖ 4.yy’da düşmen saldırılarından korunmak amacıyla yapılmış. Kırmızı beyaz ve gri renklerdeki yöreye özgü taşların düzgün bir şekilde örülmesiyle oluşturulmuş olup, yaklaşık 4 metre boyunda 2.5 – 3 metre genişliğindedir. Bu surların bazı yerlerinde gözetleme kuleleri ve kale burçları vardı. Liman hariç şehrin her tarafını çevreler. Şehrin arka tarafındaki Klazomenai kapısı, buradan başlayarak Klazomenai’ye kadar uzanan bir yolun başlangıç noktasını oluştururdu. Bu surları Ildır girişinde görmek mümkün. Günümüze ulaşan şehir surları yaklaşık 100 metre uzunluğunda ve 2 metre yüksekliğindedir.





Helen ve Roma evi : Erythrai kentinin gün ışığına çıkartılmış olan iki tane ev kalıntısı Ildır köy sınırları içerisindeki tarlalar arasındadır. Antik kente çıkan yolun sol tarafındaki tarlalar arasında devam eden patika yol izlenerek bu iki ev kalıntısına ulaşılabilir.






Kahraman Mezarı, Tiyatro, Agora : Ildır köyünün arka tarafına giden yoldaki Erythrai levhalarını izleyerek kentin ana kapısına ulaşılır. Burada ilk karşılaşılan bir kahraman mezardır. İÖ 4. yy’da yapıldığı düşünülen bu mezardaki kişinin kim olduğu ve neden tiyatro gibi gösterişli bir yapının yakınına gömüldüğü bilinmiyor. Bu mezarın hemen arkasındaki bölüm şehrin agorasına aittir. Agora İon şehirlerinde şehrin merkezidir. Resmi işerin yapıldığı bölümler ile çeşitli malların satıldığı dükkanlardan oluşur. Bu bölümün biraz arkasında tiyatroya bulunuyor. Helenistik dönemde Gerence Körfezini tamamen gören bir yamaçta İÖ 3.yy’da kurulmuştur. Buradaki eğimin düzeltilmesi ve kayalar ile trakeit taşlarının oyulmasıyla oturma sıraları yapılmış. Oturma yerlerine çıkan basamakların bir kısmı restorasyon sayesinde günümüzde de izleniyor. Diğer basamaklar ve oturma yerleri fazla belli değildir.






Akropol : Erythrai şehrinin akropolu antik tiyatronun üst kısmında Gerence ile Ildır körfezlerini birlikte gören bir tepenin üzerindedir. Bu enfes panoramik görünüm kuşkusuz Çeşme’deki en güzel manzaralardan birisidir. Eski Yunan şehirlerinde akropol şehrin en yüksek tepesinde yer alırdı. Yönetim binaları dinsel yapılar, tapınak, heykeller ve kralın oturduğu saray bu bölgede bulunur. Akropolun bulunduğu bu tepe denize tamamen hakim olduğundan denizden gelebilecek saldırılara karşı doğal kale görevi görmesi ayrıca tüm şehri yukarıdan izleyebilme olanağı sağlaması nedeniyle Erythrai kralının sarayı burada bulunuyordu. Tepenin üzerine ilk çıkıldığında bir kilise kalıntısı ile karşılaşır. Epey büyük olduğu görülen bu kilisenin duvarları kısmen bellidir. Bu bölgedeki evlerden kalan duvar kalıntıları, bir kuyu, üzeri çeşitli motiflerle işlenmiş olan taşlar dağınık olarak geniş bir alana yayılmışlardır. Bir çok antik kaynakta Erythrai’de bulunduğu ve İÖ 530 yılında inşa edildiği bilinen Athena tapınağı yapılan pek çok çalışmaya rağmen bulunamadı. Oysa İon kentlerinde şehrin güzel manzaralı yüksek bir tepesine baş tanrıca Athena için mutlaka bir tapınak yapılırdı. Burası da bu konum için çok uygundur. Ayrıca tanrıçaya verilmek üzere getirilen bazı kıymetli takılar ve çok işlemeli kaselerin bu civarda bulunmuş olması tapınağın burada olduğunu düşündürüyor. Buradaki motifli taşların tapınağı çevreleyen duvarların kalıntısı olması muhtemeldir.










Taş ocakları : Erythrai antik kentinin kalıntıları arasında en ilginçlerinden olan taş ocakları, Ildır’nın yaklaşık olarak beş kilometre uzağındadır. Ildır körfezi ile Gerence körfezini birbirinden ayıran yarımadanın daha çok sol tarafında olmak üzere her iki yanında yer alırlar. Gerence körfezini gören taş ocakları çok belirgin olmayıp, Ildır körfezine bakanlar daha iyi durumdadır. Bu bölgede dört tane büyük iki adet küçük olmak üzere toplam altı tane taş ocağı görülür. Taşların naklinde kullanılan iskele deniz içerisinde izleniyor. Antik dönem yazarları, kırmızı renkli Erythrai taşının o devirlerde çok tanındığı ve buradan başka ülkelere gönderildiğinden bahsederler. Taş ocaklarının bir kısmında değirmen taşları imal edilirdi. O devirlerde Erythrai değirmen taşları çok tanınmıştı.
Taş ocaklarının bulunduğu yarımadanın uç kısmına yakın bir yerde ise eski bir manastıra ait kalıntılar bulunuyor.