31 Temmuz 2014 Perşembe

Ş İ Z O F R E N İ

Gerçek olmayan düşünceler, hayal görme, ortama adaptasyon noksanlığı ile seyredip kişinin gerçeklerden uzaklaştığı bir akıl hastalığıdır.

Şizofreni kelimesi Yunancada bölünmüş anlamına gelen ‘sizo’ve akıl anlamına gelen ‘ frenos’ sözcüklerinin birleşiminden oluşur. İlk olarak 1833 yılında Benedict Morel tarafından daha çok genç yaşlarda görülmesi üzerine demence precace (erken bunama ) hastalığı olarak tanımlanmıştır.

Yurdumuz da 600000 kadar kişide bu hastalığın varlığı biliniyor. Yavaş ve sinsi olarak başlar. Basit şeklinde sadece olaylara duyarsızlık, çekingenlik, insanlar arası ilişkilerde zayıflama vardır. Hastalık ilerledikçe düşüncede değişiklik, hallüsinasyonlar, olayları değerlendirme yanlışlık, yürüme ve konuşma bozuklukları, bazı hastalarda ise agressif hareketler dikkat çeker.

HASTALARIN İLK ŞİKAYETLERİ

Hasta kendisini genel bir çöküntü içerisinde hissetmektedir. Halsizdir. İş yapmaya gücü yoktur, her zaman yatmak ister. Sürekli canının sıkıldığından bahseder. Bu durumu ’ Hareketlerim yavaşladı,kolumu kaldıracak gücüm yok’ şeklinde ifade eder. Yaşamdan zevk alamamaktadır.

Yabancılık hissi vardır. Aynaya baktığı zamanlarda bile kendisini tanımadığını söyler. Bu his yalnız kendisi için değil tanıdığı başka insanlar içinde geçerlidir.

Konuşurken başkası konuşuyor gibi bir düşüncededir.

Kafasında bir sersemlik vardır.’Ben kimim ?’ gibi sorular son zamanlarda zihnini doldurmaktadır. Bazı zamanlarda olayları bir perdenin arkasından gördüğünü rüya ile gerçeği ayırmada sorun yaşadığından bahseder. Yeni korkuları oluşmaya başlamıştır.Bunların en sık rastlananları ölüm korkusu,yalnız kalma ve karanlık korkusudur.

Öğrenciyse okuldaki başarısının düştüğünden söz edilir. Ders aralarında herkes den uzak tek başına bir köşeye çekilir. Arkadaşlarına ve ailesine karşı zaman zaman hırçın ve saldırgandır.

Bazı kişiler de hastalık yemek yeme alışkanlığının değişikliği veya çeşitli ağrı şikayetleriyle başlayabilir.

HASTALIĞIN OLUŞUMU

Hastalık sıklıkla 18-30 yaşları arasında başlar. Araştırmalar hastalığın oluşmasında kalıtımsal faktörlerin rolü olduğunu göstermektedir . Hastalık belirli bir genle nakledilen beyindeki bazı kimyasal maddelerin ve enzimlerin yetersizliği sonucunda oluşur. Sosyal baskı ve yaşamsal sıkıntı hastalığın oluşturmaz. Ancak var olan hastalığın ortaya çıkmasını hızlandırır.

                İLERLEMİŞ HASTALARDA RASTLANAN BULGULAR

Şizofren hastanın dış görünüşü klinik tablonun şekline ve hastalığın safhalarına göre değişik şekiller gösterir. Genel olarak üstüne başına pek bakmaz. Pis ve dağınık bir görüntüsü vardır. Yüz mimiklerin anlamsızdır. Her şeye olumsuz bakan bir negativizm sık görülür.Davranış ve düşünceleri ilkeldir. Bazı kişilerde konuşma az veya ileri derecede bozulmuş olup tüm vücut kaslarını tutan bir kasılma da görülebilir. Karşısında duran kişinin hareketlerini taklit etmesi sık görülür. Bazen de anlamsız ve gereksiz hareketler yapar. Tedavi edilmemiş hastalarda ses ve duyu halüsinasyonları sık olarak görülür. Sosyal adaptasyon kaybolmuştur. İlerlemiş hastaların manyetik rezonans (MR ) ve pozitron emisyon tomografisi (PET) tetkiklerinde beyinde ufalma ile karakterize bir takım değişiklikler saptanmıştır.

                                                  TEDAVİ

Şizofreni için spesifik ve her hastaya tatbik edilebilen standart bir tedavi yoktur. Doktor tedavisini hasta ile kurduğu diyalog sonucunda belirler. Bu nedenle hastanın bir psikiyatri kliniğine yatırılarak tedavi edilmesi şarttır. Hasta klinik içerisinde yakından ve dikkatle izlenir. Bu arada kişinin hastalığını kabul etmesi ve bir süreliğine yattığı kliniği evi olarak benimsemesi gereklidir. Hasta olduğunu kabul etmeyen ve kliniğe yatmayan veya yattığı halde ‘Benim burada ne işim var?’ diyerek saldırgan davranışlarda bulunan hastaların tedavisi mümkün değildir. Hastaneye yatan hasta tedavisi yapılırken bir oyalantı ile ilgilenmesi sağlanır. Karakalemle resim yapmaya ve kitap okumaya yönlendirmek en çok tercih edilenleridir. Etrafında bulunan diğer hastalarla düzgün diyalog kurması tedavinin gidişatı açısından çok önemlidir. Bilinmelidir ki hastaneden taburcu olduktan sonrada tedavisi devam edecektir. Gerekli olan ilaç kullanımı ve bunların dozajlarının ayarlanması psikiyatri hekimlerini sık sık ziyaret etmesini gerektirecektir. Sosyal hayata yeniden adapte olmasını sağlamak ailenin başlıca görevleri arasındadır. Bu adaptasyon uygulamaları ilaç tedavisi ile birlikte düzenli bir şekilde yapıldığında iyileşme yüzdesi yüksek olmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder