26 Temmuz 2014 Cumartesi

ANKARA CİNAYETİ

Cumhuriyet tarihimizin en esrarengiz olaylarından birisi
İkinci Dünya savaşının yeni bittiği 1945 yılı,Türkiye'nin iç ve dış
siyasetinde sıkıntılı bir sene olup,Türk-Rus ilişkileri çok gergin bir
dönemden geçmekteydi.
16 Ekim 1945 günü saat 19.30 sıralarında Ankara'nın tanınmış
doktorlarından  Neşet Naci Arzan muayehanesinde öldürülür.
Ertesi sabah Reşit Mercan adında bir genç bu cinayeti  işlediğini
söyleyerek  teslim olur. İfadesine göre bu olayda kullanılan silah, dönemin Genelkurmay Başkanı Rauf Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay tarafından temin edilmişti.
Kısa bir süre sonra başlayan dava kamuoyunda büyük merak ve
heyecan uyandırdı.  Mahkeme hızlı bir kararla, cinayeti işlediğini
söyleyen Reşit Mercan'a 20 yıl, silahı veren Haşmet Orbay'a da 
bir yıl hapis cezası verir. Başsavcı Fahrettin Karaoğlan  suça  katıldığı                halde Haşmet Orbay'ın az ceza aldığı belirterek kararı temyiz ettirmesi
 üzerine dava yeniden  başlar.
Savcı Fahrettin Karaoğlan kısa  bir süre sonra otomobilinin içerisin
de öldürülür. Katil bulunamaz.
Yeni duruşmalarda  Reşit Mercan cinayeti kendisi değil arkadaşı
Haşmet Orbay'ın gerçekleştirdiğini söylemesi herkesi çok şaşırtır.
Genelkurmay Başkanının oğlu katil olmakla suçlanmaktadır.
İddiaya göre gerçek katili bilen  Ankara Valisi  Nevzat Tandoğan,
Reşit'le  dört saat konuşarak  işlemediği cinayeti üzerine alması
için ikna etmiştir. Olayda pek çok anlaşılmayan konu vardır.
Görgü tanıkları patlamayıp yere düşen bir mermiden söz ederler.
Bu mermi ,doktorun bazı  eşyaları ve özel notları hiç bir zaman
bulunamaz. Olayın şahitleri  can güvenlikleri olmadığını ve  hiçbir şey
görmediklerini söylerler. Vali Tandoğan, Reşit ile konuştuğunu
fakat  ikna etmek için çaba göstermediğini söyler. Valinin sözlerinde
zaman zaman tutarsızlıklar dikkat çekmektedir. Bu duruşma-
dan bir gün sonra Vali Nevzat Tandoğan evinde intihar eder.
Olayın intihar mı cinayet mi olduğu tam olarak anlaşılamaz.
Haşmet Orbay'ın cinayeti işleyen kişi  olduğu kesinleştikten
sonra  Türkiye'nin üçüncü Genelkurmay Başkanı Kazım Orbay
görevinden istifa eder.
O tarihlerde İstanbul'a gelen ünlü polisiye roman yazarı Agatha
Christie bu konu ile ilgilenmiş ''gerçek bir polisiye roman kadar
karışık bir konu'' diyerek görüşünü dile getirmiştir.
Dava sonunda  Reşit  Mercan'a  dokuz yıl, Haşmet Orbay'a ise
18 yıl hapis cezası verilir. 1950 yılında çıkartılan af  kanundan
yararlanan Reşit hemen,  Haşmet ise  1.5 yıl sonra tahliye edilir.
Her ikisi de ömürlerinin sonuna kadar bu olayla ilgili hiç bir açıkla-
ma yapmazlar.
Ankara Cinayetiyle ilgili çeşitli görüşler olmasına rağmen gerçek
hiç bir zaman tam olarak anlaşılamadı. Haşmet Orbay'ın Rusya
adına çalışan bir casus olduğu ve Rus elçiliğinin doktoru olan
Neşet Naci'nin  onu orada görüp şüphelendiği konuşuldu.
Diğer bir olasılık ise  doktorun Borna Hersek'e yardım için topladığı
paraları yerine ulaştırmaması.
Öne çıkan başka bir fikir ise  Haşmet'in Genelkurmay Başkanı 
olan babası kanalıyla sağladığı  bilgileri doktora vererek Ruslara 
sattığı ve bu işten alınan paranın bölüşülememesi veya   ihbar olasılığı. 
O günlerde doktor  kendi oğluna hatalı olarak yaptığı bir enjeksiyon 
sonucunda çocuğun ayağında felç  oluşmuştu. Bu hastalığın Amerika'da tedavi edilebileceği bilinmekteydi. İkinci dünya savaşının yeni bittiği yıllarda Türkiye'den Amerika'ya seyahat etmek çok masraflıydı. Doktorun  bunu sağlayacak parası olmadığı bilindiğinden bunu temin etmek amacıyla casusluğa bile  başvurabileceği  düşüncesi kabul gören diğer tezlerden birisidir.
Tarihimize Ankara Cinayeti olarak bilinen  zamanın  sansasyonel
ve karmaşık olayı, olaydaki kişilerin tamamı vefat ettiğinden ve
dava tutakları bilinmeyen kişiler tarafından yok edildiğinden sonsuza kadar aydınlamayacak.
                                  BİR ÇOK CEVAPSIZ SORU
 Ankara’da 18 yıl valilik yapmış olan Nevzat Tandoğan’ın,  doktor Neşet Naci’nin öldürüldüğü Ankara Cinayeti olarak bilinen olayda önemli bir rolü vardı. Tandoğan dönemin Genelkurmay başkanı Rauf Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay’ın  işlediği cinayeti üstüne alması için Reşit Mercanı ikna eden kişidir.  Vali Tandoğan ile uzun bir konuşma sonrasında ikna olan Reşit Mercan işlemediği bir cinayeti üstlenir. Oğlunun katil olmadığına inanan Reşit Mercan’ın annesi Kamuran Hanım o günlerde şu yorumu yapmıştı.’’Vali oğlumla odasında saatlerce konuştu. Pek çok dedikoduya rağmen ne konuştuğunu asla açıklamadı. Vali Tandoğan’ın Ankara’daki çevresi  ve yetkileri biliniyor. O her şeyi ayarlamış, baksanıza oğlumu bile ikna etmiş’’ diyerek duyduğu endişeyi anlatır. Evet neden  Tandoğan bu cinayet ile ilgilenmişti?  Valinin bir katil zanlısını yanına çağırıp onunla konuşması alışılmış bir durum olmadığı gibi, böyle kritik bir davada bunu yapması da oldukça ilginçti.
 ÖMER   İNÖNÜ  KATİLMİYDİ? 
Şimdi az bilinen başka  bir olayla bu cinayet arasında  bağlantı kurmaya çalışalım. Nevzat Tandoğanın oğlu ile İsmet İnönü’nün oğlu Ömer İnönü çok samimi arkadaştılar. 10 mart 1945 gecesi yani Ankara cinayetinden yaklaşık 7 ay önce, İstanbul Teknik Okulu pansiyon müdürü Muzaffer Kayalıbay, eşi Rus asıllı Olga , başka bir Rus bayan ve Nevzat Tandoğan’ın  oğlu. Bu dörtlü bir otelde  oldukça fazla içki içerler. Sonrada Dolmabahçe sarayında kalmakta olan Ömer İnönü’ye  Tandoğan’ın oğlu  telefonla arayarak ‘’İstediğin kadınlar burada yola çıkıyoruz, buluşalım’’ der.Taksim Ayazpaşa’da Barlı apartmanının önünde  Ömer İnönü ile karşılaşırlar. Kadınlarla ilgili  bir  nedenden  Muzaffer Kayalıbay ile Ömer İnönü arasında tartışma çıkar. Kayalıbay Ömer İnönü’nün yüzüne bir yumruk atar. Ömer’de Muzafferin kasığına bir tekme. Büyük olasılıkla mesanesi patlayan adam yere düşer müthiş acı çekmektedir. Bu sırada Ömer İnönü otomobiliyle hızla Muzaffer’in üstünden geçerek ölümüne neden olur. 1945 yılı tek parti dönemi, halk ve basın üzerinde yoğun baskılar söz konusu. Olay gazetelere  yansımadan kapanır gider.

HAŞMET  ORBAYIN  ANNESİ  DEVREYE  GİRİYOR
Ankara cinayetinden sonra  genelkurmay başkanı Rauf Orbay’ın eşi aynı zamanda da Enver paşanın kız kardeşi olan Haşmet Orbay’ın annesi , Tek parti döneminin değişmez başkanı olan İsmet İnönü’nün eşi  Mevhibe Hanımı arayarak şunları söyler  ‘’ Sizin oğlunuzda bir katil. Taksimde Olga isimli bir kadının kocasını öldürdü. Siz ne yaptınız ettiniz onu kurtardınız. O halde benim oğlumu da kurtarın. Aksi  taktirde tüm bildiklerimi açıklarım.’’Bunun üzerine Mevhibe hanımda Vali Tandoğan’ı arayarak bu olayda senin oğlunda zor durumda  kalabilir. Bu işi hallet der. Ünlü valimizde Haşmet’in Robert Kolejden sınıf arkadaşı olan Reşit Mercan’ı yanına çağırarak bu cinayeti mutlaka üstüne alması konusunda ikna eder. Bazı bilgilere göre de çok para vereceğinden bahseder. Bundan sonra Vali  Tandoğan’da   bu olayın içindedir. 
Bu olayı araştıran Can Dündar’ın   konu ile ilgili yazıları ve de Metin Toker’in ‘DP nin altın yılları’ kitabındaki açıklamalarına göre olayların gelişmesi şu şekildedir. DP’ye iktidar olma olanağı sağlayan 1950 seçimlerinden 10 gün önce DP tarafını tutan Zafer gazetesi ‘’Kayalıbay’ın ölümündeki esrar’’ diye bu haberi verir. Haberin halk arasında büyük ilgi görmesi üzerine seçim sonrası DP milletvekili olan Ahmet Gürkan bir soru önergesiyle bu olayın araştırılmasını ister. Milletvekiline göre bu olayın tanıkları vardı ve olayın basına sızması İsmet İnönü tarafından engellenerek tüm deliller yok edilmişti. İnönüler bu olayı iftira olarak değerlendirir. Gülsün Bilgehan ise uzun araştırmalarına dayanan ‘’Mevhibe’’ adlı kitabında Ömer İnönü’nün annesine ‘’İki  şahitle beni mahkum edecekler bundan dolayı çok endişeliyim’dediğinden bahseder. O zamanlarda bu konu Meclis ve basın tarafından dikkatli bir şekilde incelenmektedir. Kayalıbay ailesinin açtığı dava nedeniyle Ömer İnönü katil suçlamasıyla sanık olarak dinlenir. Ciddi bir şahit bulunamadığı için mahkeme beraat kararı verir.  Olayda zaman içerisinde unutulur gider. Ömer İnönü’nün bundan sonraki yaşamında vicdanı  rahat mıydı? Bunu hiç kimse bilemeyecek.










                      

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder