Cumhuriyet
tarihimizin en esrarengiz olaylarından birisi
İkinci
Dünya savaşının yeni bittiği 1945 yılı,Türkiye'nin iç ve dış
siyasetinde
sıkıntılı bir sene olup,Türk-Rus ilişkileri çok gergin bir
dönemden
geçmekteydi.
16
Ekim 1945 günü saat 19.30 sıralarında Ankara'nın tanınmış
doktorlarından Neşet Naci Arzan muayehanesinde öldürülür.
Ertesi
sabah Reşit Mercan adında bir genç bu cinayeti
işlediğini
söyleyerek teslim olur. İfadesine göre bu olayda
kullanılan silah, dönemin Genelkurmay Başkanı Rauf Orbay'ın oğlu Haşmet Orbay
tarafından temin edilmişti.
Kısa
bir süre sonra başlayan dava kamuoyunda büyük merak ve
heyecan uyandırdı. Mahkeme hızlı bir kararla, cinayeti işlediğini
söyleyen Reşit Mercan'a 20 yıl, silahı veren Haşmet
Orbay'a da
bir yıl hapis cezası verir. Başsavcı Fahrettin
Karaoğlan suça katıldığı halde Haşmet Orbay'ın az ceza
aldığı belirterek kararı temyiz ettirmesi
üzerine dava yeniden başlar.
Savcı
Fahrettin Karaoğlan kısa bir süre sonra
otomobilinin içerisin
de
öldürülür. Katil bulunamaz.
Yeni
duruşmalarda Reşit Mercan cinayeti
kendisi değil arkadaşı
Haşmet
Orbay'ın gerçekleştirdiğini söylemesi herkesi çok şaşırtır.
Genelkurmay
Başkanının oğlu katil olmakla suçlanmaktadır.
İddiaya
göre gerçek katili bilen Ankara
Valisi Nevzat Tandoğan,
Reşit'le dört saat konuşarak işlemediği cinayeti üzerine alması
için
ikna etmiştir. Olayda pek çok anlaşılmayan konu vardır.
Görgü
tanıkları patlamayıp yere düşen bir mermiden söz ederler.
Bu mermi
,doktorun bazı eşyaları ve özel notları
hiç bir zaman
bulunamaz.
Olayın şahitleri can güvenlikleri
olmadığını ve hiçbir şey
görmediklerini söylerler. Vali Tandoğan, Reşit ile
konuştuğunu
fakat ikna
etmek için çaba göstermediğini söyler. Valinin sözlerinde
zaman zaman tutarsızlıklar dikkat çekmektedir. Bu
duruşma-
dan bir gün sonra Vali Nevzat Tandoğan evinde intihar
eder.
Olayın intihar mı cinayet mi olduğu tam olarak
anlaşılamaz.
Haşmet
Orbay'ın cinayeti işleyen kişi olduğu
kesinleştikten
sonra Türkiye'nin üçüncü Genelkurmay Başkanı Kazım
Orbay
görevinden
istifa eder.
O
tarihlerde İstanbul'a gelen ünlü polisiye roman yazarı Agatha
Christie
bu konu ile ilgilenmiş ''gerçek bir polisiye roman kadar
karışık
bir konu'' diyerek görüşünü dile getirmiştir.
Dava
sonunda Reşit Mercan'a
dokuz yıl, Haşmet Orbay'a ise
18 yıl
hapis cezası verilir. 1950 yılında çıkartılan af kanundan
yararlanan
Reşit hemen, Haşmet ise 1.5 yıl sonra tahliye edilir.
Her ikisi
de ömürlerinin sonuna kadar bu olayla ilgili hiç bir açıkla-
ma
yapmazlar.
Ankara
Cinayetiyle ilgili çeşitli görüşler olmasına rağmen gerçek
hiç bir
zaman tam olarak anlaşılamadı. Haşmet Orbay'ın Rusya
adına
çalışan bir casus olduğu ve Rus elçiliğinin doktoru olan
Neşet
Naci'nin onu orada görüp şüphelendiği
konuşuldu.
Diğer bir
olasılık ise doktorun Borna Hersek'e
yardım için topladığı
paraları
yerine ulaştırmaması.
Öne çıkan
başka bir fikir ise Haşmet'in Genelkurmay
Başkanı
olan babası kanalıyla sağladığı bilgileri doktora vererek Ruslara
sattığı ve
bu işten alınan paranın bölüşülememesi veya
ihbar olasılığı.
O günlerde doktor kendi oğluna hatalı olarak yaptığı bir
enjeksiyon
sonucunda çocuğun ayağında felç
oluşmuştu. Bu hastalığın Amerika'da tedavi edilebileceği bilinmekteydi.
İkinci dünya savaşının yeni bittiği yıllarda Türkiye'den Amerika'ya seyahat
etmek çok masraflıydı. Doktorun bunu
sağlayacak parası olmadığı bilindiğinden bunu temin etmek amacıyla casusluğa
bile başvurabileceği düşüncesi kabul gören diğer tezlerden
birisidir.
Tarihimize
Ankara Cinayeti olarak bilinen
zamanın sansasyonel
ve
karmaşık olayı, olaydaki kişilerin tamamı vefat ettiğinden ve
dava
tutakları bilinmeyen kişiler tarafından yok edildiğinden sonsuza kadar
aydınlamayacak.
BİR ÇOK
CEVAPSIZ SORU
Ankara’da 18 yıl valilik yapmış olan Nevzat
Tandoğan’ın, doktor Neşet Naci’nin
öldürüldüğü Ankara Cinayeti olarak bilinen olayda önemli bir rolü vardı. Tandoğan
dönemin Genelkurmay başkanı Rauf Orbay’ın oğlu Haşmet Orbay’ın işlediği cinayeti üstüne alması için Reşit
Mercanı ikna eden kişidir. Vali Tandoğan
ile uzun bir konuşma sonrasında ikna olan Reşit Mercan işlemediği bir cinayeti
üstlenir. Oğlunun katil olmadığına inanan Reşit Mercan’ın annesi Kamuran Hanım
o günlerde şu yorumu yapmıştı.’’Vali oğlumla odasında saatlerce konuştu. Pek
çok dedikoduya rağmen ne konuştuğunu asla açıklamadı. Vali Tandoğan’ın Ankara’daki
çevresi ve yetkileri biliniyor. O her şeyi
ayarlamış, baksanıza oğlumu bile ikna etmiş’’ diyerek duyduğu endişeyi anlatır.
Evet neden Tandoğan bu cinayet ile
ilgilenmişti? Valinin bir katil
zanlısını yanına çağırıp onunla konuşması alışılmış bir durum olmadığı gibi,
böyle kritik bir davada bunu yapması da oldukça ilginçti.
ÖMER İNÖNÜ KATİLMİYDİ?
Şimdi az
bilinen başka bir olayla bu cinayet
arasında bağlantı kurmaya çalışalım.
Nevzat Tandoğanın oğlu ile İsmet İnönü’nün oğlu Ömer İnönü çok samimi
arkadaştılar. 10 mart 1945 gecesi yani Ankara cinayetinden yaklaşık 7 ay önce, İstanbul
Teknik Okulu pansiyon müdürü Muzaffer Kayalıbay, eşi Rus asıllı Olga , başka
bir Rus bayan ve Nevzat Tandoğan’ın
oğlu. Bu dörtlü bir otelde
oldukça fazla içki içerler. Sonrada Dolmabahçe sarayında kalmakta olan
Ömer İnönü’ye Tandoğan’ın oğlu telefonla arayarak ‘’İstediğin kadınlar
burada yola çıkıyoruz, buluşalım’’ der.Taksim Ayazpaşa’da Barlı apartmanının
önünde Ömer İnönü ile karşılaşırlar.
Kadınlarla ilgili bir nedenden
Muzaffer Kayalıbay ile Ömer İnönü arasında tartışma çıkar. Kayalıbay
Ömer İnönü’nün yüzüne bir yumruk atar. Ömer’de Muzafferin kasığına bir tekme. Büyük
olasılıkla mesanesi patlayan adam yere düşer müthiş acı çekmektedir. Bu sırada
Ömer İnönü otomobiliyle hızla Muzaffer’in üstünden geçerek ölümüne neden olur.
1945 yılı tek parti dönemi, halk ve basın üzerinde yoğun baskılar söz konusu. Olay
gazetelere yansımadan kapanır gider.
HAŞMET ORBAYIN
ANNESİ DEVREYE GİRİYOR
Ankara
cinayetinden sonra genelkurmay başkanı
Rauf Orbay’ın eşi aynı zamanda da Enver paşanın kız kardeşi olan Haşmet
Orbay’ın annesi , Tek parti döneminin değişmez başkanı olan İsmet İnönü’nün
eşi Mevhibe Hanımı arayarak şunları
söyler ‘’ Sizin oğlunuzda bir katil.
Taksimde Olga isimli bir kadının kocasını öldürdü. Siz ne yaptınız ettiniz onu
kurtardınız. O halde benim oğlumu da kurtarın. Aksi taktirde tüm bildiklerimi açıklarım.’’Bunun
üzerine Mevhibe hanımda Vali Tandoğan’ı arayarak bu olayda senin oğlunda zor
durumda kalabilir. Bu işi hallet der.
Ünlü valimizde Haşmet’in Robert Kolejden sınıf arkadaşı olan Reşit Mercan’ı
yanına çağırarak bu cinayeti mutlaka üstüne alması konusunda ikna eder. Bazı
bilgilere göre de çok para vereceğinden bahseder. Bundan sonra Vali Tandoğan’da
bu olayın içindedir.
Bu olayı
araştıran Can Dündar’ın konu ile ilgili
yazıları ve de Metin Toker’in ‘DP nin altın yılları’ kitabındaki açıklamalarına
göre olayların gelişmesi şu şekildedir. DP’ye
iktidar olma olanağı sağlayan 1950 seçimlerinden 10 gün önce DP tarafını tutan
Zafer gazetesi ‘’Kayalıbay’ın ölümündeki esrar’’ diye bu haberi verir. Haberin
halk arasında büyük ilgi görmesi üzerine seçim sonrası DP milletvekili olan
Ahmet Gürkan bir soru önergesiyle bu olayın araştırılmasını ister. Milletvekiline
göre bu olayın tanıkları vardı ve olayın basına sızması İsmet İnönü tarafından
engellenerek tüm deliller yok edilmişti. İnönüler bu olayı iftira olarak
değerlendirir. Gülsün Bilgehan ise uzun araştırmalarına dayanan ‘’Mevhibe’’
adlı kitabında Ömer İnönü’nün annesine ‘’İki
şahitle beni mahkum edecekler bundan dolayı çok endişeliyim’dediğinden
bahseder. O zamanlarda bu konu Meclis ve
basın tarafından dikkatli bir şekilde incelenmektedir. Kayalıbay ailesinin
açtığı dava nedeniyle Ömer İnönü katil suçlamasıyla sanık olarak dinlenir.
Ciddi bir şahit bulunamadığı için mahkeme beraat kararı verir. Olayda zaman içerisinde unutulur gider. Ömer
İnönü’nün bundan sonraki yaşamında vicdanı
rahat mıydı? Bunu hiç kimse bilemeyecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder