19 Eylül 2014 Cuma

MUĞLA CİVARI KÜÇÜK ANTİK YERLEŞİMLER – 3

Sinuri : Milas Kalınağıl köyü yakınlarındaki bir tepenin üzerindedir. Burasının bir şehirden ziyade tapınım alanı olduğu düşünülüyor. Kar tanrısı Sinuri için yapılmış olan bir tapınak tepenin en yüksek yerinde yer alıyordu. Yılın belirli zamanlarında düzenlenen törenlere, Mylasa ve civarındaki  kentlerden gelen Karya'lılar katılırdı.

BODRUM YARIMADASINDA LELEG ŞEHİRLERİ

Antik Dönemde Anadolu’da ki Yunan klonileşmesinden önce Bodrum Yarımadasında yerel halk olan Leleg'lerin yaşadığı sekiz yerleşim vardı. Bu sekiz kent, Syangela, Myndos, Termera, Sibda, Madnasa, Pedesa, Telmisos ve Uranium'dur. Antik dönem yazarlarından Strabon ve Pilinius bu kentlerden bahsederler. Strabon bu topluluğun çok eski dönemlerde  Yunanistan’ın Lokris Boiotia ve Tesalya  bölgelerinden geldiklerini öne sürer.
Savaşçı bir halk olan Leleg’ler  Batı Anadolu’da Hitit akımlarına yıllarca karşı koydular. Özellikle  Ege Denizinde deniz yoluyla yapılan  ticareti geliştirdiler. Bu kentlerde yaşayan halkı Kral Mausolos Halikarnassos’a taşınmaya zorlanınca, bu göç nedeniyle  şehirler terk edildi.
Yerel halk, genellikle büyük ve kaba taşların kullanılmasıyla inşa edilmiş    Leleg tipi olarak isimlendirilen binalarda otururlardı. Bu yapılar daire şeklinde olup, bunların iç kısımları bölünerek yaşam odaları ve hayvan barınakları oluşturulmuştu. Şehirlerin korunması amacıyla genellikle şehre yakın tepelerin üzerinde gene aynı mimari kullanılarak oluşturulmuş küçük burçlar vardı.

18 Eylül 2014 Perşembe

MENEMEN CİVARI KÜÇÜK ANTİK YERLEŞİMLER

 Neonteikhos :  Menemen Ovasının kuzey doğusunda dağların üzerindedir. Yerleşime ait bilgi olmamasına rağmen Yanık Köy civarında rastlanan ve antik dönemden kaldığı düşünülen taş döşemeli antik yol ve bir kaleye ait olan kısa duvar kalıntısı ile bazı seramik parçaları Neonteikhos kentinin burada olduğunu gösteren bulgular olarak kabul ediliyor. Herodotos’un saydığı 12 Aiol kentinden biridir.
Kentin kuruluşu ile ilgili efsaneden dönemin ünlü yazarı Strabon bahsediyor. Yazdığına göre Troia Savaşı sonrası bölgeye gelen Hellenler’in Kyme sahilinde Pelasglar’ın direnişiyle karşılaşınca Neonteikhos denilen yerde bir üs kurduklarından bahseder.
Kentin kuzeyinde bulunan düzlükte bulunan taştan bir pres ile değirmen taşlarının Roma döneminde yapılmış  bir zeytinyağı fabrikasına ait olduğu belirlenmesi o dönemde bu bölgede zeytin ağaçlarının çok bulunduğunun  bir göstergesidir. Serden Kayalıkları denilen bölgede görülen bir duvar kabartması dışında şehre ait başka bir bulguya rastlanmadı.  
Prof.Dr. Bilge Umar Aiolis adlı kitabında, Neon Teikhos Antik Kentinde  henüz arkeolojik kazı yapılmadığını ve  toprak altında arkeolojik önemi olan  kalıntılar bulunabileceğini yazar. Prof.Dr. Ersin Doğer’de bu görüşe katılır.

MAGNESİA SPYLUM

Antik dönemde Magmesia Spylum adıyla bilinen Manisa’da, İÖ 4000 yılından  beri yerleşim  olduğu biliniyor.
Magnesia Spylum şehrinin kuruluşu hakkında değişik efsaneler üretildi.  Bunlardan en kabul edileni şehrin Tesalya Magnesia’sından gelen Magnetler tarafından kurulduğudur. Ve yine bu görüşe göre şehrin ismi de bu kurucularından gelmektedir. Bu kavimin Anadolu’da kurduğu iki şehir vardır. Bunlardan bir tanesi Söke yakınlarındaki Menderes vadisinde, diğeri de Manisa Dağı eteklerindedir. İkisini birbirinden ayırmak için Manisa’da  olana Magnesia Spylum ismi verildi. Başka bir görüş ise bu civarda çok bulunan mıknatıslı demir madenleriyle ilgili olabileceği şeklinde.
Şehir İÖ 7-6 yy arasında Lidya Krallığının bir şehridir. Bu esnada Yunanistan tarafından yoğun olarak göç edenler ile şehir kalabalıklaştırmış ve kültürel alanda gelişmesini sağlamıştı. Ünlü Pers Kralı Kyus’un Lidyalıları mağlup edince bölge Pers İmparatorunun kontrolüne  geçti. Pers İmparatorluğu esnasında Sardes Şehrinin Straplığına  bağlıydı. Daha sonra tüm Anadolu’da olduğu gibi Büyük İskender, onun ölümünden sonra ise Seleukos’luların yönetimine girdi.  Bergama  İmparatorluğunun bölgedeki hakimiyetin sırasında İmparatorluğa bağlı bir yerleşimdi. Bergama Kralı III. Attalos tüm Bergama İmparatorluğunu topraklarıyla birlikte Roma İmparatorluğa bağışlayınca şehir Roma hakimiyetinde kaldı.

MUĞLA YAKINLARINDA ANTİK KENTLER-2

Narasa : Milas yakınlarındaki Narhisar köyünün bulunduğu yerde olduğu tahmin edilen antik dönem yerleşkesidir. Çevresinden günümüze ulaşan bir kalıntı olmadığı gibi her hangi bir bilgide yok. Çok küçük bir yerleşim olduğu düşünülüyor.
Oranion : Bodrum Yalıkavak Garipler köyü yakınlarındaydı. Attika Delos Deniz birliğine üye olduğu bilinmesine karşın yerleşim hakkında başka bir bulgu bulunmuyor.
Kasara : Marmaris Bozburun Serçe Limanı yakınlarında olduğu tahmin ediliyor.
Karmylessos : Fethiye Kayaköy'ün yerleşke alanında bulunduğu düşünülen antik dönem Likya kentidir.

17 Eylül 2014 Çarşamba

MUĞLA ÇEVRESİ ANTİK KENTLER-1

Amnistos : Marmaris'in yaklaşık 10 km.kuzey batısında yer alan antik dönemde Rodos Krallığına bağlı bir yerleşimdi. Bölgedeki ilk araştırmalar 1954 yılında Bean ve Cook tarafından yapıldı. Bu araştırmalar sırasında bir kaleye ait olan kule ile körfezin kıyısında bulunan rıhtım duvarları ve az miktardaki seramik kalıntıları dışında başka bir bulguya rastlanmadı.
Antik dönem yazarlarının bu kentten bahsetmedikleri biliniyor.
Araksa : Fethiye Ören (Evren) Köyü yakınlarında konumlandığı düşünülen antik dönem yerleşkesidir. Kentin kuruluşu hakkında bilgi yoktur. Tarihte bilinen ilk ansiklopediyi yazan Plinius, eski Likya birliğinden bahsederken bu birlik içerisinde yer alan 36 kent ve kasaba arasına Araksa'yıda sayar. Kentin kalesine ait olduğu sanılan birkaç taş yığınından başka günümüze ulaşan bir kalıntı yoktur.
Aloanda : Fethiye Kabaağaç Köyü'nün kuzey batısında yer alan bir Likya şehridir.
Daidala : Yerleşkesi Fethiye'nin 20 km. batısında yer alan İnlice Köyü yakınlarındaki İnlice Asarı denilen tepenin üzerindedir. Strabon kentten bahsederken oldukça sarp bir konumda ve üç yanı kale duvarlarıyla çevrili bir yerleşim olarak tanımlar. Günümüze sur duvarları, sarnıçlar, bir eve ait olan bina temelleri ve bir kaç kaya mezarından başka bbir bulguya rastlanmadı.
Euhippe : Dalaman yakınlarındaki Alacaatlı Köyü yakınlarında olduğu tahmin ediliyor. Kentten günümüze ulaşan bir kalıntı yoktur. Bölge ile ilgili çalışmalarıyla bilinen İskoçyalı arkeolog William M.Ramsay kentin Roma döneminde sikke bastığından bahseder.
Hydai : Milas İlçesinin 6 km. Güney batısındaki Damlıboğaz Köyü yakınlarında yer alır. Bu bölgede iskanın İÖ 3000 yılına kadar uzanmasına rağmen Hydai Kenti İÖ 478 yılında kuruldu. Şehrin ismi Grekçe'de su anlamına gelmektedir. Hydai Kentinde Bizans dönemine kadar bir yerleşme olduğu biliniyor.
Hydai Antik Kenti kazı çalışmaları Milsa Müzesi ve Muğla Ünivresitesi Arkeoloji bölümü tarafından 2000 yılından beri süregelmektedir.Kazılar sırasında iki büyük mezara rastlandı. Gene bu çalışmalar sırasında bulunan
taş blokların şehirdeki bir tapınağa ait olduğu düşünülüyor. Kentin akropolunun Damlıboğaz Köyünün arkasındaki tepede yer alıyordu. Bu bölgede bulunan bazı kalıntıların akropola ait olduğu düşünülüyor. Kent surlarına ait çok az buluntuya rastlanmış. Burada antik dönemden kalan taşların çoğu Damlıboğaz Köyündeki evlerin yapımında kullanılmış.
Kazı ve araştırmalar sırasında bulunan arkeolojik eserlerin büyük bir bölümü Milas Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.
Kildara : Yerleşkesi tam olarak belirlenemedi. Bodrum Gümüşlük yakınlarındaki Kozyaka Köyünün güneyinde yer aldığı düşünülüyor.Kentin Attika-Delos Deniz birliğine üye olduğu biliniyor. Bunun haricinde bir bilgi ve kalıntı mevcut değildir.
Kindye ( Kindya) : Milas yakınlarındaki Kemikler ile Üçpınar Köyleri arasındaki bir tepenin üzerindedir. Attika-Delos Deniz Birliğine üye olduğu bilinen kent hakkında fazla bilgi yoktur. Kentin İÖ 300 yıllarında ticari önemini kaybederek Baryglia'nın yönetimi altına girdiği biliniyor. Arkeolojik araştırma yapılmadığı için kent hakkında bilinenler bukadarla sınırlıdır.
Kyllandos : Ula İlçesi nin batısında Okkakaş diye bilinen yükseltinin üzerindedir. Akropolis'in yeri kısmen bellidir. Tapınağa ait olduğu düşünülen temel kalıntıları, birkaç sarnıç ve günümüze az miktarda ulaşan kent duvarlarına ait surlar dışında kente ait bir bulgu yoktur. Muğla Ünivresitesi Arkeoloji bölümü tarafından yüzey araştırmalarına başlanan antik kentte kazıların yakın zamanda başlaması planlanıyor.
Larymna : Marmaris Bozburun yakınlarındaki Asartepe üzerindedir. Kentin yerleşiminin İÖ 2000 yılına kadar uzandığı düşünülsede Larymna şehri ile ilgili bilgiler yetersizdir. Antik dönem kaynaklarında şehrin adına rastlanılmaz.





MARMARİS YAKINLARINDA ANTİK DÖNEM YERLEŞİMLERİ

Bybassos : Marmaris Hisarönünde bulunan antik dönem yerleşimidir. Rodos Adasına bağlı bir yerleşim olduğu biliniyor. Antik dönem yazarlarından Herodot ve Plinius yazılarında Bybassos'tan bahsederler.
Bir yarımada üzerinde yer alması ve limanlarının sağladığı ticari avantaj nedeniyle tarihin ilk devirlerinden beri yerleşimin olduğu bir bölgedir. Ege Üniversitesi Arkeoloji Bilimdalı tarafından yapılan yüzey araştırmalarında bulunan az bir bulgunun yanı sıra Erken Bizans Dönemine ait dairesel planlı bir yapı ile apsisi kısmen belli olan bir kiliseye ait kalıntılara rastlandı. Şehrin limanı bu günkü sahilden yaklaşık 300 metre içeride tarlaların altındadır. Şehrin surlarına ait olan duvarlar kısmen seçilmekte. İç kaleye ait buluntular Bybassos yerleşiminin yakınlarındaki bir tepenin üzerindedir. Erken Hellenistik dönemde çok büyük liman tesisine sahip olan şehirde ticari hayatın çok gelişmiş olduğunun bir göstergesi olarak kabul edilir. Şehir nekropolunda stel kaideleri görülmüştür.

Kastabos : Hisarönünde bulunan diğer bir antik dönem yerleşimi Kastabos'tur. Bybassos'a sadece iki kilometre uzaklıktadır. Hisarönü köyünün güneyinde kalan Eren Dağı üzerinde yer alan ve halkın Pazarlık diye adlandırdıkları bir düzlüktedir. Yönetim olarak Rodos'a bağlıydı. 1866 yılında Spatt bu bölgede yaptığı araştırmalarda kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş bir mabet ile karşılaşmış ve bu mabetin Leto'ya ait olduğunu düşünmüştür. Prof. Cook'ta bu görüşü doğrulamasına rağmen günümüzde bile bu mabetin kime ait atandığı tartışmalıdır. Kestabos'un Bybassos şehrine çok yakın olması ve böyle büyük bir mabeti barındırması burasının Bybassos şehrinin ibadet alanı olabileceğini düşündürmekte. Uzun kenarında 11, diğer kenarında ise 6 şar adet sütun bulunan mabetin Hellenistik dönemde yapıldığı biliniyor. Şehrin Hellenistik Dönemde önem kazandığı ve dinsel bir merkez olması bu bölgenin dinsel bir merkez olduğu görüşünü kuvvetlendiriyor. Gene aynı döneme ait olduğu belirlenen şehir tiyatrosuna kaçak kazıları çok zarar vermiş.
Ege Üniversitesi Arkeoloji Bilimdalı tarafından burada yüzey araştırmaları ve arkeolojik incelemeler yapıldı. Bu incelemeler sonucunda bahsedilen tapınak incelendi. Yerleşimin yakınlarında bulunan Köklü Dağında bazı mimari kalıntılara rastlandı. Bizans döneminden kaldığı belirlenen bir sarnıç ile Rodos imalatı amforalar diğer buluntular arasındadır.




16 Eylül 2014 Salı

MANİSA CİVARINDA KÜÇÜK ANTİK KENTLER

Agoeira ( Attaleia) : Akhisar İlçesine 9 km. uzaklıktadır. Pergamon ile Seleukos İmparatorlukları arasında bir sınır kenti olmasına rağmen yerleşimle ilgili fazla bir bilgi yoktur.
Gordos : Gördes yerleşkesinin bulunduğu alanda yer alıyordu. Arkeolojik araştırmalar yapılmadığı ve kaynaklarda adına rastlanmadığı için kent hakkında bilgimiz yoktur.
Hyrkanis : Yerleşkesinin Halitpaşa ile Alibeyli köyleri arasındaki bir ovada olduğu düşünülüyor.
Heira Kome : Akhisar ile Salihli arasındaki bir düzlükte yer alıyordu. Kent hakkında fazla bir bilgi olmamasına karşın Beyoba köyü çevresinde rastlanan bazı mimari parçaların bu kentten kaldığı düşünülüyor.
Hermokapelaia : Göl Marmara İlçesi civarında görülen kalıntıların bu kente ait olduğu düşünülüyor.
Kastalos : Antik kaynaklarda adı geçmeyen bu kentin yerleşkesi Bebekli köyü yakınlarındaydı.
Kalanda ( Kalamos ) : Gelenbe yerleşkesinin bulunduğu alanda yer alıyordu.
Bizans döneminde piskoposluk merkezi olduğu bilinmesine rağmen kent hakkında başka bir bilgimiz yoktur.
Koloena (Koloene) : Marmara gölünün güney kıyısında yer alan antik dönem yerleşimidir.
Trakhoula (Trakoula): Soma İlçesi yakınlarında bulunan antik dönem yerleşimidir. Bizans dönemi piskoposluk listesinde adı geçmesine rağmen kent hakkında başka bir bilgi yoktur.
Stratonikeia : Kırkağaç İlçesi Siledik Köyündedir. Selevkos İmparatorluğunun bölgede hakim olduğu İÖ 3.yy'da Selevkos Kralı Antiokhos önce üvey annesi daha sonra eşi olan Stratonikeia adına birisi Yatağan yakınlarında diğeri ise Manisa'da aynı isimde iki kent kurmuştur. Bu iki kenti birbirinden ayırt etmek için Yatağan'da bulunana Karia Stratonikeia'sı, yerleşkesi Manisa'da bulunana ise Mysia Stratonikeia ismi verilmektedir. Son zamanlarda ilgi çeken bu bölgede arkeolojik araştırmaların ve kazı çalışmaları başlayacağı düşünülüyor.
Silondos : Selendi'ye bağlı Kara Selendi köyü yakınlarında bulunan antik dönem yerleşimidir. Kentin İznik Konsülüne üye göndermesi o devirlerde dini bir merkez olduğu görüşünü kuvvetlendirmekte. Birkaç duvar kalıntısı dışında günümüze ulaşan bir bulgu yoktur.
Satala : Kula İlçesi Sandal Köyünün doğusunda olduğu sanılan antik kentin yeri tam olarak saptanamadı. Köy içerisindeki evlerin duvarlarında antik dönemden kalan taşları görmek mümkün.
Sasotra : Antik dönemden iz kalmayan yerleşim Kula Başıbüyük Köyü civarındadır.
Saitta : Demirci İlçesi İçikler Köyü yakınlarındadır.
Sandiana : Yerleşkesi Soma Yırcalı köyündedir.
Maionia : Yerleşimi Salihli ile Kula arasında bulunan Gökçeören Köyüdür. Strabon ve Herodotos bu kentten bahsetmelerine rağmen kent hakkında bilgi vermezler. Bizans döneminde ise Sardes Metropolitliğine bağlı bir psikopozluk merkezi olduğu biliniyor. Bölgede arkeolojik araştırma yapılmadığı için yerleşim hakkında fazla bilgi yoktur. Kentten günümüze ulaşan sadece bir tepe üzerinde bulunan ve şehrin kalesine ait olduğu düşünülen sur duvarlarıdır. Maionia hakkında araştırmalarıyla bilinen Duygu S.Akar Tanrıver kentin bazı kaynaklarda Meonia olarak isimlendirildiğinden bahseder. Aynı araştırmacı kentin sınırlarının Lidya'nın kuzey doğusunda yer alan ve Katakekaumene denilen volkanik arazi ile Phidelphia kenti arasında kalan bir bölgede olduğunu yazmış. Yerleşke Roma döneminde ticaretinin gelişip şehir kalabalıklaşmaya başlayınca şehir statüsü kazanmış. Bizans kayıtlarında şehrin adına rastlanması bu yıllardada şehir durumunu koruduğunun göstergesidir. Uzun yıllar boyunca verimli topraklarını değerlendiren Maionia halkı bereket ve bolluk içerisinde yaşadılar. Ticari hayatının zenginleşmesi sonucunda kent kendi sikkelerini basar duruma gelmiş. Bir yazıtta bu bölgede ağaç kesenlerin cezalandıracağı yönünde bir yazı bulunmuş. 
Persikai : Sarıçam Köyü yakınlarında bulunuyordu. Pers İmparatorluğunun bölgedeki hakimiyeti sırasında kurulan şehirlerden birisi olduğu biliniyor. Kent hakkında başka bir bulgu olmadığı gibi antik kaynaklarda da ismine rastlanmadı.

15 Eylül 2014 Pazartesi

UŞAK ÇEVRESİ ANTİK DÖNEM YERLEŞİMLER

Sebaste : Sivaslı İlçesi Selçikler Beldesi yakınlarında Banaz Çayının suladığı geniş bir ova üzerindedir. Bu bölgede İÖ 4 bin yıllarından beri yerleşim olduğu biliniyor. Sebaste şehri ise İÖ 4.yy'da İmparator Augustos tarafından Apollon kehanet merkezinin tavsiyesine uyarak kurulmuş.
Şehre ait kalıntıların Sivaslı ile Selçik ilçeleri arasındaki geniş bir bölgede görülmesi Sebaste Antik kentinin yerleşimin buralara kadar uzandığını gösteriyor.
Kent Frigya'nın 12 önemli şehrinden birisi olup, yerleşim olarak dönemin önemli ticari akışkanlığını sağlayan Kral Yolu üzerinde yer almaktaydı. Aynı ticari yol üzerinde yer alan dönemin önemli iki şehri Akmonia ile Menderes civarında yerleşkesi bulunan Enumeia'ya giden yolun tam ortasında bulunuyordu. Bu ticari avantaj şehrin gelişmesini ve zenginleşmesini sağlayan önemli bir faktördü.
Doğu Roma döneminde ise eski önemini kaybederek bir psikoposluk merkezine dönmüştür.
1966-1978 yılları arasında Prof.Dr. Nezih Fıratlı yönetiminde yapılan kazılarda kentin psikoposluk merkezi olduğu dönemden kaldığı düşünülen iki kiliseye, tiyatro ve Roma Hamamına ait kalıntılara rastlandı. Nekropol alanı köyün güneyinde Çingil Çayının etrafındadır. Bu alanda mezarlara ve üç adet tümülüse rastlandı.
Uzun yıllar boyunca kendi sikkesini basması kentin yarı özgür olduğunun bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Sikkelerinin üzerinde şarap tanrısı Dionysos, baş tanrı Zeus, ana tanrıça Kybele, Ay tanrısı Men ile bazı imparatorların motifleri işlenmişti.
Bu çevreden çıkan ve arkeolojik değeri olan eserler Uşak, Afyon ve İstanbul Arkeoloji Müzelerinde görülebilir.

Güre Tümülüs : Tümülüs Güre Köyünün kuzeyinde Gediz nehrinin kıyısındadır. Karun Hazineleri bu tümülüsten çıkarıldı. Antik Bagis kentinin de bu bölgede olduğu düşünülüyor. Karun Hazineleri hakkında araştırma yapan uzmanlar buluntuların Lidya Krallığın son günleri olan İÖ. 6 yy'a ait olduğu kanısına vardılar. Hazinenin bulunduğu tümülüsteki mezar odasınında Lidya'nın son kralı olan Kral Krezüs'e ( Karun'a) ait olabileceği gibi bu dönemdeki üst düzey bir yöneticiye, önemli bir komutana veya o yıllarda Anadolu'yu işgal eden Pers İmparatorluğunun bir yöneticisine ait olma olasılığı da yüksektir. Gerçi Lidya kralları Sart kentinin yakınlarında yer alan Bintepe denilen özel bölgeye gömülmekteydi. O nedenle mezarın kime ait olduğu tartışmalı bir konudur.
Tümülüs şeklindeki mezar odalarında ölen kişi önce mezar odasına yerleştiriliyor sonrada üzeri toprak ile kapatılıyordu. Önemli bir kişi gömüleceği zaman ise mezarın üzerine konulan toprak miktarı arttırılarak mezar tümülüs haline getirilirdi. Mezar odasının içerisine yiyecek ve içeceğin yanı sıra ölen kişinin şahsi eşyaları, parfümleri ve o kişiye ait mücevherlerde bırakılırdı. Mezar odasına silah konulmazdı. Yurt dışına kaçırıldıktan sonra uzun araştırmalar sonucunda yurt içine tekrar getirilen Karun Hazineleri Uşak Arkeoloji Müzesinde sergileniyor.

Mesotimolos : Eşme Aydınlık Köyü yakınlarında bulunan bir tümülüstür. Etrafındaki kayalıklarda Lidya dönemine ait çok miktarda kaya mezarları görmek mümkün.

Alaudda : Romalılar döneminde Sebaste kentine bağlı ufak bir yerleşim olarak kabul edilir. Hacımköy yakınlarındadır. Şehrin nekropol alanı kaçak kazılar nedeniyle çok zarar görmüş. Bu alandaki mezar kalıntıları haricinde günümüze ulaşan bir bulguya rastlanmadı.

Kremon Agora : Banaz Ahat Köyü yakınlarında Ünlü Kral Yolunda yer almaktaydı. W.M.Ramsay 'Anadolu'nun Tarihi Coğrafyası' adlı kitabında bu kentten bahseder. Kentten günümüze ulaşan bir kalıntı saptanmadı.

Pepouza : Karahallı İlçesi Kayakuplu Köyü yakınlarındadır. Roma döneminde kurulan kent önemli bir Hristiyanlık merkeziydi. Bizanslılar dönemine kadar varlığını sürdüren kent ile ilgili bilgiler bu kadarla sınırlı. Bölgedeki araştırmalarda manastır, tiyatro ve az miktarda mimari eserlere rastlandı. Alman, Amerikalı ve Avusturyalı bilim adamlarının ilgisini çeken bu kentte pek çok kez yüzey araştırması yapılmış olmasına rağmen kazı çalışmalarına henüz başlanmadı.


13 Eylül 2014 Cumartesi

BALIKESİR’İN EGE BÖLGESİNDE KALAN ANTİK YERLEŞİMLERİ

Adramytteion :   Burhaniye Ören arasındaki bir bölgede  bulunduğu düşünülen fakat yeri tam olarak belirlenmemiş olan antik dönem yerleşimidir. Birkaç küp ve seramik kalıntısı dışında bir bulguya rastlanmadı. Diğer kıyı kentlerde olduğu gibi şehrin taşlarının deniz yoluyla başka kentlere taşındığı düşünülüyor. Strabon Antik Anadolu Coğrafyası adlı eserinde Troas Bölgesinde Lidyalılar tarafından kurulduğunu  ve sonradan Atinalılar tarafından kolonize edilmiş olan bir liman kenti olarak bahseder.

İZMİR ÇEVRESİNDE İKİ KÜÇÜK YERLEŞİM

Aigiroessa ( Aigeirousa ) : Kemalpaşa ile Pınarbaşı arasındaki Kavaklıdere Köyünün yerleşim alanının olduğu yerdeydi. Osten 1825 yılında yaptığı araştırmalarda bulduğu önemsiz bazı kalıntıları değerlendirerek  bu kentin yerini tarif etti. Herdotos ‘ta yazılarında bu kentten bahsetmiştir. Kent ile ilgili başka bir araştırma yapılmadığı için günümüze ulaşan  bulgu yoktur.

  Airai (Erai) : Urla Demircili Köyü yakınlarında denizin kıyısındadır. Kentin kuruluşu ve tarihçesi ile ilgili bilgi yoktur. Seramik kırıntıları ile birkaç binaya ait ev duvarları dışında bir buluntuya ulaşılamadı. Şehir surlarına bir kalıntı görülmüyor. Surları oluşturan taş blokların başka yapılarda kullanılmak üzere deniz yoluyla başka yerlere nakledilerek yok edildikleri sanılıyor.



9 Eylül 2014 Salı

DENİZLİ ÇEVRESİNDE KÜÇÜK ANTİK YERLEŞİMLER

Denizli İlimiz sınırları içerisinde bir çok antik yerleşim alanı bulunmaktadır. 18.ve 19.yy'lar da genellikle yabancı araştırmacıların verdiği bilgiler doğrultusunda 2000 li yıllardan itibaren bir çok yüzey araştırması ve sondaj çalışması yapıldı. Bu yoğun çabalar sonucunda yeni bilgilere ulaşılınca  bölgedeki antik dönem yerleşimleri hakkında  bir çok yayın yapıldı.

Attoudda ( Attuda) : Helenistik dönemde kurulduğu düşünülen kent iki büyük yerleşim olan Leodikeia ile Aprodisias ticari yolunun üzerinde bulunuyordu. Yerleşim yerinin sağladığı ticari avantaj yanında şehirde yaşayanlar  sanatsal ve kültürel alanlarda da ileri bir düzeydeydi.
Attoudda hakkında fazla bir bilgi yoktur. Şehrin bulunduğu alanda Denizli Sarayköy İlçesine bağlı Hisarköy yer alıyor. Günümüze antik dönemden kalan birkaç mezar kapağı ve steli ile az miktarda sikkeden başka bir bulguya ulaşmadı.

Tabai : Tavas İlçesinin 25 km. güney batısında, Antik Dönemde Karya olarak bilinen bölgededir. Kent hakkında fazla bir bilgi mevcut olmamasına rağmen yerleşimin Büyük İskender'in imparatorluğu sırasında veya hemen sonrasında kurulduğu tahmin ediliyor. Strabon çok kısa olarak Karya ile Frigya sınırındaki bir şehir diye söz eder. Bölgede arkeolojik araştırmalar günümüzde devam ediyor.

Eumenia : Çivril İlçesi Işıklı Beldesinde yer alan Frigya bölgesine ait bir yerleşimdir. Şehri İÖ 159-138 yılları arasında, Pergamon Kralı II.Attalos kardeşi ve eski Bergama Kralı olan II.Eumenes'in adını vererek kurmuş. Önemli bir kent olduğu düşünülen Eumenia'nın, Roma'lılar döneminde ise bir dinsel merkez olduğu biliniyor. Meclis Binasına ait mimari bir buluntu ile Sarıbaba Tepesi olarak bilinen dağlık bölgede Bizans Dönemine ait kaleye ait kalıntılar vardır. Bu tepenin yamaçlarında ise nekropol alanı mevcuttu. Yakın dönemde Eumenia Antik Kentinde kazı çalışmaları başlayacak olması kent hakkında daha çok bilgiye ulaşılmasını mümkün kılacak.

Trapezopolis : Yerleşiminin Nazilli İlçesi Babadağ yakınlarındaki geniş ovalar üzerinde kurulu olduğu tahmin edilmesine rağmen yeri tam olarak bulunamadı. Kelime anlamı olarak düzlük anlamına gelmesi ve bu bölgede yer alan bir ova üzerinde kurulu olması coğrafi yapısının şehre isim olarak yakıştırıldığı düşünülüyor. Şehirden günümüze ulaşan arkeolojik bir buluntu mevcut değildir.

Colossae : Honaz İlçesinin iki kilometre kuzeyinde yer alan antik dönem yerleşimidir. Antik kent Honaz ( Kadmos ) Dağının kuzeyinde ve Aksu Çayının kenarındadır. Frigya bölgesinin önemli merkezlerinden birisidir. Şehirde yün ve dokumacılığın çok geliştiği biliniyor. Zaman içerisinde kent yakınlarında Leodikeia ile Hierapolis gibi büyük kentlerin kurulmasıyla Colossae’nın eski önemini kaybettiği biliniyor. İS 1.yy'da meydana gelen bir depremden şehir çok zarar görünce tamamen terk edilir. Araştırmalar sırasında yerleşimin yakınlarında bulunan Honaz dağının üzerindeki birkaç kaya mezarı kalıntısından başka it bir bulgu görülmedi. Tepenin üst kısımlarında Osmanlı Döneminde yapılan bir kaleyi görmek mümkün.

Apollonos Hireon : Buldan İlçesi Bozalan Köyü yakınlarındaki çamlık alandadır. Helen lisanına göre kutsal yer anlamına gelir. Kent hakkındaki tek bilgi Roma döneminde bastırıldığı bilinen ve üzerinde şehrin adının yazılı olduğu sikkelerdir. Yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazı yapılmadığından başka bir bilgiye ulaşmak mümkün olamadı.

Sebastopolis : Tavas İlçesi Kızılcaköy yakınlarındadır. Roma İmparatorluğu zamanında önemli bir kent olduğu sanılıyor. Yerleşimden günümüze ulaşan seramik parçaları ile kayalara oyulmuş mezarlardan başka bir bulgu yoktur. Strabon ve Herodotos kentten hiç söz etmez. Köy camisinin taş duvarları içerisinde kitabeye benzediği düşünülen parçalar ise tam olarak değerlendirilemedi.

Tripolis ( Apollonia Maeandrum) : Buldan İlçesine bağlı Yenicekent bucağının doğusunda yer alan antik dönem yerleşimidir. Yerleşim Büyük Menderes nehrine yakınlığı nedeniyle Tripolis Maeandrum olarakta bilinir.
Antik dönem yazarlarından Plinius kentin adının Apollonia Maeandrum olduğunu yazar.
Kentin Bergama Krallığının bu bölgedeki hakimiyeti sırasında kurulduğu düşünülüyor. Lidya, Karya ve Frigya sınırlarına yakın bir bölgede bulunması ticaret hayatını canlı tutmuş, zaman içerisinde bölgenin en zengin kenti durumuna gelmiştir. Roma Dönemi şehrin en zengin olduğu zamanlardır. Şehrin deprem bölgesinde olması nedeniyle sık sık deprem felaketiyle karşılaşmıştır. Bu depremler sonucu önemini kaybeden şehir zaman içerisinde terk edilir.
İznik konsülünün listesinde Tripolis adının bulunması bu kentin psikoposluk düzeyinde bir kent olduğunu göstermektedir. Kentteki arkeolojik kazılara Denizli Müze Müdürlüğü ve Ege Üniversitesi Arkeoloji Bilim Dalı tarafından devam edilmektedir.





8 Eylül 2014 Pazartesi

AFYONKARAHİSAR KALESİ

 Kale 226 metre yükseklikte oldukça dik bir kaya kitlesinin üzerinde
kuruludur. Kayaların oyulmasıyla oluşturulmuş merdivenler yardımıyla kaleye çıkılır. İç ve dış olmak üzere iki bölümden oluşan kalenin tepedeki iç bölümü Kız Kalesi veya Kız Kulesi adıyla bilinir. Kız Kale’sinde Sultan Alaeddin Keykubat’ın yaptırdığı bir cami bulunur. Burası askeri bir alan olarak düşünüldüğü için cephane ve erzak depoları yer alıyordu. Günümüzde  caminin minaresinin yıkık olduğu görülüyor.
Afyonkarahisar Kalesi İ.Ö. 1350 yılında bir sefer sırasında Hitit Kralı II.Murşil tarafından, askerlerinin kışı geçirmeleri amacıyla yaptırıldı. Daha sonra bölgede hakimiyet kuran Lidya, Pers, Helen, Bergama Krallığı, Roma ve Bizanslılar'ın yönetiminde kalan kale, Emevi Halifelerinin, Anadolu'ya yaptıkları seferler sırasında kale üzerinde kısa bir süre hakimiyet kursalar da Melikşah zamanında Selçuklu topraklarına katıldı.
Burada yerleşmiş olan halk kalenin üstünde oturduğu kayalara bakarak bu kaleye Karahisar adını verdiler.
Selçuklu Sultanı 1.Alaeddin Keykubat kaleyi onardıktan sonra devlet hazinelerini bu kale içerisinde saklamaya başladı.  O zamanlarda kale Hisar-ı Devlet olarak adlandırılıyordu. Selçuklu vezirlerinden Sahip Ata Fahrettin Ali döneminde kalenin ismi Karahisar-ı Sahip oldu.
Anadolu Beylikleri döneminde Germiyanoğullarına, 1392 yılında ise Yıldırm Beyazıt tarafından Osmanlı topraklarına dahil oldu. Ankara Savaşı'ndan sonra kısa süren Timur hakimiyeti ardından 1428 yılında Osmanlı topraklarına katılır. 1573 yılında burasını tamir ettiren II.Selim ise bölgede yetişen afyondan dolayı kaleye Afyonkarahisar adını verdi.


7 Eylül 2014 Pazar

AFYONKARAHİSAR MÜZESİ

Afyonkarahisar’da müze kurma düşüncesi oldukça eskidir. Müze ilk olarak  Osmanlı Sadrazamı Gedik Ahmet Paşa’nın 1477 yılında yaptırdığı Medrese’de Cumhuriyetimizin onuncu yılı olan 1933 yılında açıldı. İlk  yıllarda Afyonkarahisar  ile birlikte çevresindeki Uşak, Kütahya, Isparta gibi illerden toplanan arkeolojik ve etnografik eserler sergileniyordu.
Müze binası yetersiz kalınca 1971 yılında bu günkü  yerine taşındı. Uşak, Burdur ve Kütahya’da  yeni müzeler açılıp,  bu yörelere ait eserler o illerde bulunan müzelere  nakledilince burada  sadece Afyonkarahisar  çevresindeki   yaklaşık yirmi antik şehir ile  kırk  kadar  höyükten çıkartılan arkeolojik değeri olan buluntular sergilenmeye başlandı.  
Bu eserlerin en eskisi Eski Tunç Çağına ait. Ayrıca Hitit, Frig, Helen, Roma ve Bizans döneminden de yapıtlar yer alıyor.
Müzenin ilk giriş kısmı çeşitli boylarda mermer heykeller,  mezar stelleri ile diğer taş eserlere   ayrılmış.
İkinci salonda ki vitrinlerde tanrı ve tanrıça  heykelleri görülüyor. Diğer bir vitrin içerisinde  hayvan heykelcikleri ile diğer figürinler yer alıyor.
Süs eşyaları, camdan eserler, çanak,  çömlekler, takılar ve ufak biblolar başka bir vitrin içerisinde.  Antik dönemlere ait bir doku tezgahının canlandırılması ilginç bir görüntü oluşturuyor.  Diğer bir bölümdeki sergide  küpler ve büyük  toprak testiler görülüyor. Zengin bir kişiye ait olduğu düşünülen mermer bir lahit müzenin gözde eserleri arasında. Müzede toplam 26564 adet olan nümizmatik koleksiyonu oldukça zengin
 Etnografya bölümünde daha çok Osmanlı döneminden kalan değerleri görmek mümkün. Ev ve bakır mutfak eşyaları, yöresel kıyafetler, el yazması kitaplar, el işi örnekleri, av silahları, eski tabancalar görülüyor. 1472 olarak tarihlenen Osmanlı devrine ait bir Kur’an rahlesi müzenin en değerli etnografik eseri.
Müzenin bahçesinde  mermer buluntular sergileniyor. Bahçede büyük ve küçük heykeller ile sütun başlıkları, mezar stelleri, toprak lahitler ve çeşitli mimari mermer  buluntular görülüyor.
Müzede13276’si arkeolojik olmak üzere toplam 44383 adet  önemli

eser yer alıyor










1 Eylül 2014 Pazartesi

P R İ E N E

 Priene Antik Kenti Söke Bodrum yolunun üzerindeki Güllübahçe yakınlarındadır. Strabon’a göre diğer bir ismi Kadme’dir. Priene isminin Yunan öncesi çağda Girit çevresinde bulunan Praisos,  Priansos gibi küçük adalarla alakalı olduğu düşünülmektedir. Şehir  İon’lar ile karışmış olan Thebai’ler tarafından İ.Ö. 2000 yılında kuruldu.  
Ege Denizinde bir liman şehriyken Menderes nehrinin getirdiği alüvyonların limanı kapatması üzerine İ.Ö. 400 yılında ilk kurulduğu yerden   yeni yerine taşındı. Uzun yıllar Lidya denetimi  altında kalan şehir, zaman zaman dış ülkelerden gelen akımlar sırasında yağmalandı. Pers hakimiyetinden sonra Büyük İskender, Bergama Krallığı ve daha sonra Roma hakimiyeti altına girdi. Bu devir pek çok savaşın yaşandığı huzursuz bir ortamdı. Savaşlar sırasında ekonomisi bozulan şehir boşalmaya başladı. Bizans devrinde küçük bir dini merkez olarak görülse de Bizans’tan sonra tamamen terk edildi.
Antik devrin en önemli yedi  düşünüründen birisi olan  Bias’ın İ.Ö. 570 yılında bu kentte doğduğu ve tüm yaşantısını burada geçirdiği biliniyor. Bias hukukçuydu ve kentin kanunları onun tarafından hazırlanmıştı.  ‘Bütün servetimi yanımda taşıyorum ‘ sözü ona aittir.

                           PRİENE’DEN GÜNÜMÜZE ULAŞANLAR
Şehir ızgara plan denilen adı verilen ve cadde ve sokakların bir birini dik kestiği bir plana göre oluşturulmuştu.
Athena Tapınağı : Tapınak Bodrum’daki Maussolleion mimarı Pytheos tarafından tasarlanmıştı. Tapınağın bir tarafında altı, diğer tarafında on bir sütun vardı. Priene’nin en gösterişli yeri olan ve şehre  hakim bir noktadaki  kayalık bir podyum üzerine yapılmıştı. İçerisinde büyük bir tanrıça Athena heykeli vardı.  Tapınağın dışında bir sunak alanı bulunuyordu.
Mısır Tanrıları Tapınağı : Tiyatro caddesinin yakınlarındadır. Etrafı duvarlar ile çevrili bir avlunun ortasında bulunan sunaktan oluşan bu tapınağın Mısır tanrıları İsis, Anubis ve Serapis adına yaptırılmıştı.
Tiyatro : İ.Ö. 200 yıllarında yapıldığı bilinen bu tiyatro 5000 kişi alabilecek kapasitede olup,  elli adet oturma sırası yamaçtaki doğal bir oyuğun içerisine yerleştirilmişti. Tiyatronun ilk sırası kentin ileri gelenlerine ayrılmış özel mermer  koltuklardan oluşuyordu. Tam ortada bulunan büyük koltuk ise krala aitti.  Düzgün oturma yerleri ile dikkat çeken tiyatro şehirden kalan en önemli ve en ilgi çeken yapılar arasında yer alıyor.
Gymnasium : Birisi tiyatronun önündeki alanda, diğeri ise  şehrin güneyinde kalan iki adet gymnasium bulunuyordu. Gymnasiumların Helenistik dönemde yapıldığı düşünülüyor. Alt gymnasium yanında hamamı da vardı.
Bouleuterion : 640 kişilikti. Yapının üç tarafı kapalı ön kısmı açıktı. 20x21 metre ölçülerinde olan bu yapının üstünü ahşap bir çatı örtmekteydi.
Akropol :  Yüksekte kurulmuş olan akropol şehri savunmaya elverişliydi.
Surlar : Şehrin etrafını çeviren  surları kısmen izlemek mümkün. Özellikle şehrin güney kısmında bulunan ve testere biçiminde yapılmış olan surlar şehir savunması sırasında çok başarılıydı.
Agora :  Şehrin merkezinde yer alan İon tarzı bir agoradır. Üç tarafı
Staolar ile çevriliydi. Agoranın ortasında Hermes’e ait bir sunak yeri vardı.  Agora alanında ve stoaların önlerinde ise heykeller yer alıyordu. Bu heykellerin sadece kaideleri günümüze ulaşabildi. Agoranın yan tarafında et ve balık satışlarının yapıldığı küçük bir agora alanı daha bulunuyordu.
Kilise : Bizans döneminde yapılan 600 kişilik kilise tiyatronun yakınlarındadır. Bu binanın İ.S. 6. yy’da yapıldığı biliniyor.

İskender’in Evi : Ana caddedeki batı kapısının yakınlarında görülen büyük ev kalıntısı İskender’in evi olarak bilinir. İçerisinde tanrı olarak görülen İskender adına yazılmış bir kitabe vardır. Ev şehirdeki kutsal yerlerden birisidir.

SYNNADA

Afyonkarahisar Şuhut ilçesinde bulunan antik dünyanın önemli şehirlerinden birisidir. Kuruluşu hakkında fazla bilgi olmamasına rağmen çok eski dönemlerden beri burada bir şehir yaşamı olduğu hakkında bulgular vardır. Eski Tunç Çağında olduğu gibi  Hitit, Frig, Helen, Roma ve Bizans Dönemlerinde de önemini korumuştur.
Synnada,  Hitit döneminde Afyon ve Kütahya illerinde hüküm süren bir prenslik olan Kuvala'nın başkentidir. Roma döneminde de bir başkent ve medeniyet merkezi olmuştur. Bugünkü Şuhut Truva Savaşları sonunda bölgeye gelen Akomas tarafından Synnada adıyla İÖ 1180 yılında kurulmuştur.
Roma döneminde imtiyazlar almış ve yarı özerk bir konuma ulaşmış ve kendi adına sikke bastırmıştır. Bazı sikkelerin üzerindeki motiflerin haşhaşa benzediği görülmektedir.

Synnada'da günümüze şehrin stadyum ve tapınağına ait kalıntılar vardır.

AFYON CİVARI UFAK YERLEŞİMLER

Afyonkarahisar İlimiz ve çevresi arkeolojik dönemlerde çok önemli yerleşimlere ev sahipliği yapmıştır. Bir çok medeniyet yeni şehirler kurmuş zaman içerisinde kaybolmuş bazı şehirler Pers,Arap akıncıları tarafından yağmalanmış ve çoğundanda günümüze bir bulgu ulaşmamıştır. Bazı şehirler kendi özerkliklerinin bir göstergesi olarak kendi adlarına sikke bastırdıkları bilinmesine rağmen bazı şehirlerin sikke bastırıp bastırmadıkları bilinmemektedir.
CİDYESSUS : Yerleşiminin Sincanlı ilçesi Küçükhöyük kasabası civarındadır.
PRYMNESSUS: Afyonkarahisar merkezi yakınlarındaki Sülün köyünde Friglerler tarafından kurulduğu düşünülen büyük bir yerleşimdir. Hellen ve Roma döneminde kent adına bronz sikke bastırdığı biliniyor. Afyon Arkeoloji Müzesinde bulunan muhteşem Herkül Heykelinin buradan çıkartılması şehirde heykel ve mermer işleme sanatına önem verildiğini gösteriyor.
SANAUS: Yeri Dazkırı ilçesi Sarıkavak köyüdür.

BEUDUS VETUS (PALAEOBEUDUS) : Antik dönem yerleşimin Afyonkarahisar Bolvadin İlçesi yakınlarında ve Bolvadin Çobanlar kara yolu üzerinde sanılmaktadır. Kente ait bir kalıntı yoktur. Şehir hakkında tek bilinen ünlü Roma İmparatoru Hadrianus'un bu kenti ziyareti sırasında bronzdan bir kent sikkesi bastırıldığıdır. Yerleşim hakkında başka bulgu bulunmuyor.
METROPOLİS: Dinar ilçesi Tatarlı kasabasında kurulmuş, bir kenttir; Campus Metropolitanus veya Frig Metropolisi adıylada bilinir. Roma döneminde imparator adına ve Sardes kentiyle ortak sikke bastırmıştır.
DOCIMEIUM: İncehisar ilçe merkezinde, Hellenistik dönemde Makedonyalılar tarafından kurulmuş bir kenttir.
DIOCLEIA: Kent yerleşimi Hocalar ilçesi Ahurhisar kasabasındadır. Roma İmparatoru M.Antonius‘un kenti ziyareti anısına bronz kent sikkesi bastırmıştır. Bölgede kitabe olduğu sanılan bir yazıt görülmüştür.
SIBIDUNDA:Şuhut ilçesi Atlıhisar kasabasında kurulan bir kenttir. OCOCLIA:Şuhut ilçesi Karacaören köyünde bir kenttir. Roma döneminde imparator adına ve Bruzus kentiyle ortaklaşa bronz kent sikkeleri bastırmıştır.
LYSİAS:Şuhut ilçesi Arızlı köyünde bir kenttir. Roma döneminde yarı özerk konumuyla, imparator adına bronz kent sikkeleri bastırmıştır.
İDYESSUS : Sincanlı ilçesi Küçükhöyük kasabasında höyük diye bilinen bölgededir.



PENTAPOLİS ŞEHİRLERİ

Brouzos şehrinde bulunan bir kitabede, Afyonkarahisar Sandıklı
Ovasında bulunan birbirine yakın beş şehrin Bizans döneminde
Pentapolis Şehirleri olarak adlandırıldığını yazmaktadır. Bu beş şehir
Bruzus, Eucarpeia, Hieropolis, Otrus ve Stectorium'dur.

BRUZUS ( BROUZOS ) : Sandıklı ilçesi Karasandıklı köyündedir. Roma
imparatorluğu döneminde birkaç kez şehir adına sikke basıldığı biliniyor.
Civardaki köylerde bu şehirden kalan az miktarda kalıntı görüldü.
Septimius Severus onuruna yazılmış bir kitabede köy camisinin yanında
görülebilir. Bu kitabe üzerinde antik şehrin adı yazılıdır.

EUCARPEIA: Sandıklı ilçesi Emirhisar köyünde kurulan Pentapolis'in en önemli şehridir. Roma İmparatoru Augustus devrinde basılan sikkelerde şehrin adı 'Eukarpeia Ovası' olarak geçer. Hadriyanus zamanında basılan sikklerde ise şehrin adı Eucarpeia olarak yazılmıştır. Birkaç sutun ve şehir surlarına ait az miktarda kalıntı görülebilir. Bölgeden çıkan az miktardaki buluntu Afyon Müzesinde sergilenmekte.

HİEROPOLİS:Sandıklı ilçesi, Koçhisar köyünde kurulan Pentapolis kentlerinden biridir. Phrygia Salutaris (Şifalı Frigya)’nın merkezidir. Bundan dolayı kutsal Kent anlamına gelen Hierapolis ismini almıştır. Roma döneminde imparator adına bronz sikke bastırmış. Bazı sikkelerin üzerinde yer altı dünyasının korkulan tanrısı Hades ve onun üç başlı köpeği Kerberos motifleri yer almaktaydı. Bu inanç yerin derinliklerinden gelen gelen sıcak su ile alakalıydı. O zamanki inanca göre bu sıcak suyun Hades ile bağlantılı olduğu düşünülmekteydi. 19. yy'da burada bulunduğu bilinen tapınaktan ve diğer binalardan kalıntılar günümüze ulaşmadı.

OTRUS: Hocalar ilçesi Yanıkören köyünde kurulmuş Pentapolisin en küçük kentidir. Sandıklı Ovasının güneyinde yer alır. Yerleşimin çok eski dönemlerden beri varlığı bilinmesine rağmen o zamandan günümüze ulaşan her hangi bir buluntu mevcut değildir. Roma döneminde sikke bastırıldığı biliniyor. Bizans dönemine ait olduğu düşünülen az miktarda kalıntı görülebilir.

STECTORiUM: Sandıklı ilçesi Menteş kasabası yakınlarında Kocahöyük denilen bir tepenin üzerinde kurulmuş olan Pentapolis kentlerinden biridir. Roma döneminde kent kendi adına bronz kent sikke bastırması o dönemlerde yarı özerk durumda olduğunu gösteriyor. Arkeolojik araştırmalar sırasında şehrin tiyatrosuna ait olan kalıntılar görülmüştür. Menteş Baba Türbesinde Latince bir yazıt ve Bizans döneminden kaldığı düşünülen arkeolojik önemi olan birkaç taş kalıntısı bulunur. Yakın çevrede bulunan bir kale kalıntısının da eski dönemlerden kaldığı düşünülüyor. .


29 Ağustos 2014 Cuma

APAMEIA ( APAMEİA KİBOTOS )

Afyonkarahisar Dinar İlçesi yakınlarında yer alan büyük bir antik
kenttir. Şehir İÖ 6. yy'da Efes'ten sonra Anadolu'daki ikinci büyük yerleşim olarak bilinir. Kentin ilk kurulduğu yıllardaki adı Keleneia'dır.
Strabon  yazılarında bu kentin, Efes'ten sonra Asya topraklarındaki en büyük ticaret ve alışveriş merkezi olduğundan söz eder. Burasını İtalya’dan ve  Hellas’tan gelen ticaret eşyalarının genel ambarı olarak niteler. Apameia’nın içerisinden Marsyas Irmağı geçtiğini anlatır. Manyas Irmağının Maindros’a karıştığını Maindros Irmağının ise bir müddet daha aktıktan sonra Maindros Ovası denilen yerde Kayra ile Lidya arasındaki sınırı meydana getirdiğini kitabında ayrıntılı olarak anlatmış.
Şehirdeki ticari hayatın gelişmesinin en önemli sebebi Efes'e kadar uzanan ticari yolların kesim noktasında yer almasıdır.
Şehir kendi adına ve Efes ile birlikte ortak sikkeler bastırıldığı biliniyor. Hristiyanlık döneminde önemli bir dinsel merkezdir. Bulunduğu bölge nedeniyle sık sık deprem felaketiyle karşılaşmış. Bu depremler sonucu önemini kaybeden şehir zaman içerisinde tamamen terk edildi.
Bu önemli şehirden günümüzde kalan fazla bir bulgu yoktur. Mercimek Tepesi olarak adlandırılan bölgedeki yamaç üzerinde Helenistik Dönemden kalan bir tiyatro kalıntısı vardır. Bir kilise kalıntısı ile birkaç yapıya ait buluntular görülebilir.

28 Ağustos 2014 Perşembe

APOLLANİA

Apollania Antik Kenti Denizli Tavas İlçesine bağlı Medet köyü yakınlarındadır. Medet Höyüğü olarakta bilinir. Konum olarak çok verimli topraklar üzerine kuruludur. Stratejik olarak Likya, karya ve Frigya bölgelerinin keşisme yerinde bulunması önemini arttırmıştır.
Kentin ne zaman kurulduğu tam olarak bilinmiyor. Yalnız bu bölgedeki ilk yerleşimin tunç çağına kadar uzandığı sanılıyor. Kent Apollania adını Helenistik dönemde aldığı ve en görkemli çağını Roma Döneminde yaşadığı biliniyor. Özellikle İmparator Hadriyanus Döneminde muhteşem bir Apollon
tapınağı yapılmıştı. Bu tapınağın sadece temelleri günümüze ulaştı.
Kentin ilk olarak İÖ 1.yy'da kendi adına sikke bastırdığı biliniyor. Sikkelrin üzerinde daha çok tanrısal motifler işlenmişti.

MYUS ( MYOUS )

Karya Bölgesinin batısında kalan küçük bir kenttir. İon birliğinin en küçük ve en fakir üyesi olduğu biliniyor. Konum olarak Aydın Söke'ye bağlı Avşar Köyü yakınlarında ve Bafa Gölünün kıyısındadır. Büyük Menderes Nehrinin getirdiği alüvyonlar ile oluşan Bafa gölü, Myus kentinin yerleşimini deniz kıyısından uzaklaştırmıştır.
Şehir hakkındaki bilgiler oldukça sınırlıdır. Küçük bir şehir olduğu için yakınlarındaki büyük kent Miletos'un etkisinde ve yönetiminde kalmıştır. Grek kent devletleri arasında kurulan Attika - Delos Birliğinin İÖ 452-451 yılı ve 432-431 yılı üye kayıtlarında şehrin ismine rastlamaktayız.
Strabon şehrin Atina Kralı Kodros'un oğlu Kydrelos tarafından kurulduğundan bahseder.
Herodotos'ta Pers donanmasının İÖ 499 yılında bu kentin açıklarında demirlediğini ve Myus limanının 200 savaş gemisini alabilecek büyüklükte olduğunu yazmış. Gene Heredotos'tan alınan bilgilere göre Myus Kenti İÖ 494 yılındaki Lade Deniz Savaşına ( İon devletleriyle Pers İmparatorluğu arasındaki savaş) üç gemi ile katılmış. O zamanlar için oldukça düşük olan bu katılım kentin ekonomik durumuyla bağdaşmaktadır.
Kentin limanının alüvyonlar nedeniyle kapanması şehrin kısıtlı olan ticaretini daha da sınırlayınca, burada yaşayanların Miletos'a göç etmesi sonucunda kent tamamen terk edilir.
Günümüzde Arkaik Döneme ait sur duvarlarıyla Bizans Kalesine ait kalıntılar seçilmektedir. Şehrin yüksek bir noktasında yer alan bu kale Bafa bölgesindeki şehrin ve geçiş noktalarının güvenliğini sağlamak amacıyla planlandığı düşünülüyor.
Şarap Tanrısı Dionysos için yapıldığı düşünülen tapınağa ait beyaz mermer parçalar dağınık olarak görülebilir.



27 Ağustos 2014 Çarşamba

AYDIN CİVARI KÜÇÜK ANTİK YERLEŞİMLER

                                                 KAROURA
 Hakkında fazla bir bilgi olmayan Karoura Antik Kentinin yerleşkesinin
Aydın İli, Buharkent (Çubukdağı) İlçesi yakınlarında, eski Karya bölgesinin kuzey doğusunda kalan ve bu gün bir yayla görünümde olan düzlükte olduğu düşünülüyor.
Kent hakkında tek bilgiyi  Strabon’dan almaktayız, ünlü gezgin şehir yakınlarında sıcak su kaynakları olduğunu yazar.  Günümüzde de bu bölgede Tekeköy Kaplıcalarının olması kent yerleşkesinin bu bölgede olduğunu doğruluyor.
Strabon'a göre Karoura, Frigya ile Karya arasındaki sınır bölgesindeki küçük bir yerleşimdir. Ünlü yazar şehirde hanların bulunduğunu ve bazıları Maiandros nehrinde bazılarının da bu nehrin kıyılarında kalan sıcak su kaynaklarının olduğundan söz eder. Maiandros dolaylarındaki bütün toprakların depremin etkisi altında olduğunu ve yer yüzünün iç kısımlarına kadar ateş ve su ile oyulduğunu, ovalarda başlayan bu hareketin yer altındaki mağaralara kadar  uzandığından  kitabında bahsetmiş.

Strabon, Karoura’da Tanrı Men’e (Ay Tanrısı) büyük saygı gösterilip onun adına oluşturulmuş  tapınağın varlığından  'Laodikeia ile Karoura arasında büyük saygı gören Men Karus tapınağı vardır.' diyerek söz eder. 

                                                  MASTAURA  
Aydın İli, Nazilli, İlçesi, Bozyurt Köyü’nün kuzeyinde, ortasından Mastaura deresinin geçtiği, vadinin kuzeyinde yer alan küçük bir antik dönem yerleşimdir. Antik yol üzerinde kurulmuş olan Mastaura yerleşkesi günümüzde tarım arazisi olarak kullanılmakta olup, tamamı şahısların mülkiyetindedir. Görülebilen yapı kalıntılarının en belirgini şehrin kuzey batısında bulunan tiyatronun kısmen korunmuş olan iki kademeli sahne binasıdır. Tiyatronun orkestra bölümünün büyük bir kısmı zeytin ağaçları ile kaplıdır. Cavea kısmı ise tamamen tahrip olmuş, sadece yer yer dolgu malzemesi görülmektedir. Kentin ortasında taş, kireç harç malzeme ile inşa edilmiş yüksek bir teras duvar günümüzde bahçeler içinde yer yer seçiliyor. Kentin yer aldığı vadiyi oluşturan doğudaki tepenin üst noktasında kule olduğu düşünülen bir kalıntı belirlenmiş. Şehrin güneydoğusunda yer alan nekropol alanındaki mezarlar Roma Dönemi özellikleri gösteriyorlar.  

                                                  BRİOULA
Yerleşkesinin Aydın Kuyucak İlçesi Kurtuluş Köyü yakınlarında olduğu sanılıyor.
Brioula’nın sözcük anlamı bilinmiyor. Antik kaynaklardan İlk Çağda önemli bir kent olduğu anlaşılan Brioula’nın bulunduğu tahmin edilen yerde herhangi bir kalıntı ile karşılaşılmadı.
Strabon’da burası sadece isim olarak geçer. Yalnızca Roma devrinde basılmış ve üzerinde şehrin ismi yazılı olan bir sikke bulundu. İznik Konsili’nin kayıtlarında Brioula piskoposunun toplantıya katıldığının yazılı olması burasının hristiyanlık döneminde dinsel bir merkez olduğu görüşünü kuvvetlendirmekte.

                                                  PLARASA
Yerleşimi Aydın Karacasu İlçesi Bingeç Köyünde yer alır. Şehre ait sikkelerin İÖ 2. yy'da basıldığı biliniyor. Bu tarih, bölgedeki en önemli şehir olan Aphrodisias'tan daha önce kurulduğunu gösteriyor. Zaman içerisinde gelişme gösteremeyince Aphrodisyas'a bağlı küçük bir yerleşim olarak kalır.
Plarasa Antik Kenti, Roma İmparatorluğu Döneminde ticari gücünü kaybedince şehir tamamen terk edilmiş.
Bölgede sadece yüzey araştırmalarıyla sınırlı olan arkeolojik araştırmalar sonucunda ciddi bir buluntu elde edilmedi. 

                                             ARPASA ( HARPASA )
Aydın İli Nazilli İlçesi yakınlarındaki Esenköy yakınlarında yer alan  antik dönem yerleşimidir. Yakınlarında bulunan ve günümüzde Akçay Çayı olarak bilinen akarsu o dönemde Harpasos olarak bilinmekteydi.
Arpasa sözcüğünün de akarsu, ırmak, çay gibi su ile bağlantılı bir sözcükten geldiği  sanılmaktadır.
Arpasa Kentinin Roma Döneminde bastırdığı paralar üzerinde genellikle ırmak tanrılarının yer alması bu civardaki akarsuyun kent için ne kadar önemli olduğunu gösterir.  
Kentin agorası ve tiyatrosunun bulunduğu bölge yüzey araştırmaları sırasında belirlenmiş olsa da bunları gün ışığına çıkartmak mümkün olmamıştır. Tiyatronun oturma sıralarından sadece birkaç sıra dışarıdadır. Yaklaşık 2500 kişilik olduğu düşünülmektedir.
Bizans Döneminde yapılmış olan kalenin surlarından kalan birkaç sıra duvar izlenebilir.
Kentin yerleşiminin yakınlarında bulunan bir dağın yamacında bir kaç mezar kalıntısı bulunması şehrin nekropolunun bu bölgede olduğunu düşündürmektedir.
      

26 Ağustos 2014 Salı

ORTHOSİA

Antik dönem yazarlarından Strabon’un Maiandros Irmağının öte yakasındaki önemli bir yerleşim olarak tanımladığı Orthosia, Aydın İlimiz Yenipazar İlçesi  Donduran Köyü yakınlarındadır.
Bir Kayra yerleşimi olan şehirden Strabon’dan başka, Antik Dönemin önemli yazarlarından  Polybios, Ptolemaios ve Hierokles’te bahseder. Sikkeler ve yazıtlarda da şehrin ismine sık sık rastlanır. Şehir kendi sikkesini basmasının   Roma İmparatoru Maximinus Thrax devrine kadar devam ettiği biliniyor.  Orthosia şehrinin sikkelerinde çoğunlukla şarap tanrısı Dionysus, baş tanrı Zeus, barış tanrıçası Athena, zafer tanrıçası  Nike tasvirleri yer almaktaydı.
Şehir ilk olarak 1893 yılında bölgede araştırmalar yapan  Kubitcheck ve Reichel tarafından Nysa şehrinin 12 km yakınlarında bir yerleşim olarak belirlenmiştir.
Orthosia Helen dilinde tanrıça Artemis’in isimlerinden birisi olup doğru ve dürüst anlamına gelmektedir.
Rodos ordularının İÖ 167 yılında Orthosia yakınlarında bölgedeki diğer şehirler ile büyük bir savaş yaptığı bilinmektedir. Bu savaş nedeniyle Orthosia şehri bölgenin dikkat çeken bir  yerleşkesi durumuna gelmiştir.
İÖ 7. yy’da Kimmerlerin saldırısına uğrayan kent, Ünlü Lidya Kralı Alyattes’in Kimmerleri bu bölgeden uzaklaştırması ardından  Lidyalıların denetimine   geçer. Şehir tüm bölgeyi işgal eden Perslerin ardından da Romalıların kontrolünde kalır.   Hristiyanlık devrinde  şehrin bir psikoposluk merkezi olduğu biliniyor.     

Geniş bir alana yayılmış olan kentte ciddi bir kazı yapılmadığından  arkeolojik buluntular oldukça sınırlıdır. İki veya üç sırası görülen tiyatro, yeri az çok belli olan agora, şehrin sur duvarları ve az miktarda sütun ve tapınağa ait olduğu düşünülen bir yükselti ile nekropol alanındaki lahit mezarlar görülebilecek bulguların başlıcalarını oluşturur. 

21 Ağustos 2014 Perşembe

SİYAH GİYİNEN KADIN

    1970’li yıllardan kalan bir anıdır... O günlerde ara sıra   siyah elbise giyen bir kadın görürdüm.  Yaz günleri de kış günleri, gece ve gündüz hiç fark etmezdi. Hep siyah uzun bir elbise giyerdi.  Yazın en sıcak olduğu günlerde Çeşme Ilıca’da  onu siyah elbisesiyle görür bu sıcakta bile böyle giyinmesine şaşırırdım. 1980 li yılların başında vefat ettiğini öğrendim. Yaşlı olmasına rağmen sessiz ve kendi halinde birisiydi. Tanımadığım halde vefat ettiğine üzüldüm.
Acıklı hikayesini  ise çok sonraları  öğrendim. Eski zamanlarda bir doktora karşı olan ilgisi zaman içerisinde sevgiye daha sonra ise hiç vazgeçemediği bir aşka dönüşmüş. Doktor evli. Genç kızın aşkından  doktorun haberi bile yok. Hiçbir zamanda bu derin sevgiyi  ya fark etmedi,  belki de anlamamazlıktan geldi. 
Genç kızımızın ise doktora olan  büyük sevgisinden  kendisi ile evlenmek isteyenleri nazik bir şekilde geri çevirir ,  hiç kimseyi gözü görmezmiş. Genç kızımız doktoru kısa bir süre için bile olsa görmek istediği zamanlarda hasta numarası yapmasına rağmen  ailesi o civardaki tek doktor olan doktorumuza götürmek zorunda kalırlarmış. Ailede bulunan herkes bu durumu bilmesine rağmen mümkün olduğu kadar anlayışlı davrandıkları söylenir.
Doktor genç yaşında yakalandığı hızlı seyreden bir hastalık sonucu vefat edince, genç kızımızın tüm hayalleri yıkılır. Bu büyük sevgisine olan saygısından dolayı  o günden sonra sürekli siyah elbise giymeye başlar.  Hatta tanıyanlar evindeki odasının da perdelerinin siyah olduğunu ve perdelerini o günden sonra hiç açmadığını söylediler.

Her 14 Şubat sevgililer gününde siyah giyinen kadını saygıyla anıyorum.

HYPAIPA VE YILANLI KALE

                                                  
                                                   HYPAİPA
Antik dönem yerleşimi, Ödemiş ilçemizin Bozdağ eteklerinde kalan Günlüce Köyü sınırları içerisindedir. Hypaipa , antik dönemlerde çok önemli bir ticari yol olan Ephesos (Efes) ile Sardes (Sart) yolunun yaklaşık orta yerinde bulunması nedeniyle ticari ve askeri bakımdan çok önemli bir konumdaydı. Şehrin yerleşiminin sağladığı avantaj , ticari yaşantısını canlandırmış ve zaman içerisinde bölgenin en önemli şehri yapmıştır. Şehir hakkında bilgiler azdır. Antik dönem coğrafya ve tarih yazarları şehirden kısaca bahsetmelerine rağmen fazla açıklayıcı bilgi vermezler.
Hakkında çıkartılan pek çok efsane ile tanınan Hypaipa'da günümüze kadar ciddi bir kazı yapılmadı. Bir kaç üniversitenin yaptığı çalışmalar sadece yüzey araştırmaları seviyesinde kaldı.
                                          ARAKHNE EFSANESİ
Hypaipa şehri ile bütünleşmiş en önemli efsane Arakhne adındaki bir kız ile ilgili olanıdır. Hypaipa şehrinde yaşayan bu genç kız nakış işleme ve diğer el sanatları konusunda çok becerikliymiş. Ünü o kadar çok yayılmış ki şehrin sınırlarını aşıp, tanrıça Athena'ya kadar uzanmış. Kendisinden daha iyi nakış işleyen birisini kabullenemeyen tanrıça onu yarışmaya davet etmiş.
Efsaneye göre Athena Olympos Dağında yaşayan tanrıları, Arakhne ise Baş Tanrı Zeus’un Eorupe’yi kaçırışını nakşetmiş. Yarışmayı Arakhne kazanınca Tanrıca Athena onu cezalandırarak örümceğe çevirmiş. Hypaipa ile bütünleşmiş olan bu efsane bazı araştırıcılar Hypaipa'nın önemli bir dokuma merkezi olduğu sonucunu çıkartıyor.
                                   BAŞ PSİKOPOSLUK MERKEZİ
Şehirde bulunan bazı kalıntıların bir bizans kilisesine ait olduğu düşünülüyor.
Küçük Menderes üzerindeki köprülerde Roma ve Bizans mimari özelliklerini görmek mümkün.
Hypaipa hakkında yapılan araştırmalar kentin Efes Metropolitine bağlı bir piskoposluk merkezi olduğunu ayrıca İmparator II. Angelus döneminde (İ.S. 1186-1195) başpiskoposluğa yükseldiğini göstermektedir.


                                               YILANLI KALE
Yılanlı Kale'yi görmek için ilk olarak Yılanlı Köyüne ulaşmak gerekir. Ödemiş bağlı yaklaşık 200 kişinin yaşadığı bir köy olan Yılanlı Köy, ilçe merkezine 28 km. uzaklıkta olup, Bozdağ'ın orta yamaçlarında ki dağ köylerinden birisidir. Yurdumuzun en iyi kestanelerinin yetiştiği bir bölgede bulunması nedeniyle köy yaşayanlarını kestane yetiştiriciliğine yönlendirmiş. Bölgede gezerken her an asırlık bir kestane ağacı muhteşem görüntüsüyle yıllara meydan okurcasına karşınızda durur. Görüntülerini fotoğraflamayı unutmayın derim.
Bölgenin verimli toprakları kestane yanında kiraz, vişne, ceviz ve elma yetiştirilmesine de olanak verir.
Köy yakınlarında bulunan Yılanlı Kalenin sağlayacağı hareketliliği düşünen köy halkı kaleyi ziyarete gelenleri sıcak bir ilgi ile karşılıyor. Yılanlı Köyü ve Yılanlı Kale isminin bu civarda çok yılan bulunmasından değil, etrafta fazla yerleşim olmamasından konulduğunu belirtiyorlar.
Gelenlerin sayısını arttırmak ve hareketliliği sürekli kılmak amacıyla köy halkı köyden kaleye uzanan yolu kısmen düzeltip, nispeten kolay yürünür bir hale getirmiş. Dik bir tepede bulunması nedeniyle yürüyüşü nispeten zor olsa da çıktıktan sonraki etraftaki manzara çekilen yorgunluğu unuttururcasına güzel.Yayan olarak çıkamayanlar köyden temin edecekleri bir traktör yardımıyla kaleye ulaşabilirler.
Yılanlı kale Roma döneminde yapılandırılmış. İçerisinde küçük bir askeri birliği barındıran bir yol gözetleme kulesi olduğu düşünülüyor. Bozdağ'ın konum olarak yüksek bir bölgede bulunması bu işlevini için ideal bir konum yaratıyordu. Ephesos ( Efes)'ten Phidelphia ( Alaşehir)'e kadar uzanan ticari yolu denetim altında bulundurmanın yanı sıra ve aynı zamanda askeri bir gözetim noktası olması açısından Yılanlı Kale'nin stratejik önemi fazlaydı.
Arkeolog Şükrü Tül bu görüşe katılmaz. Yerleşim yerlerinden çok uzakta bulunan bir askeri birliğin fonksiyonel olarak bir işlevi olamayacağı görüşündedir. Arkeolog Şükrü Tül’e göre burası askeri amaçtan ziyade sivil amaçlar için kullanılmıştı. Stratejik olarak önemli bir noktada bulunması nedeniyle  dış dünyadan gelen yabancı akımlar sırasında sivil halkın büyük olasılıkla da daha yüksekte bulunan fakat bu gün için bir izine rastlanmayan bir manastırda yaşayanların ve onların hayvanlarının saklanma ve korunma noktası olduğu görüşünü savunur. Özellikle koyunların böyle bir yerde saklanması gerektiğini ve Ödemiş civarında bulunan Balabanlı, Fata ve Peşrefli Kaleleri gibi dağ başı güvenlik alanlarından birisi olduğundan söz eder.
Kaleye ulaşınca burçlarının bir kısmının nispeten sağlam olduğu diğerlerinin ise tamamen yıkılmış olduğu görülüyor. Kalenin iç ve dış duvarları kısmen belli. Kalenin pek çok yerinde definecilerin açtığı çukurları görmek mümkün. Bunlar oldukça çirkin bir görüntüye neden oluyorlar. Bir kale kalıntısında arkeolojik olarak ne bulunabilir? Tabiki Hiçbir şey..Ama kazılmış, aranmış ve öylece bırakılmış.Çirkin bir görüntü.
Dönüş yolu nispeten daha rahat. Dönerken köyden kestane almayı unutmayın derim.