7 Ağustos 2014 Perşembe

DEFTERİMDEN İLGİNÇ TARİH NOTLARI - 6



                                         Hasta  adam
Bu sözcük ilk olarak Rus İmparatoru 1. Nikola tarafından kullanıldı. 9 Ocak 1853 tarihin de bir konserden çıkarken sohbet etmekte olduğu İngiltere'nin Rusya elçisi Hamilton Seymour'a Osmanlı İmparatorluğu için  "hasta adam" terimini kullanır. Aslında yakında dağılıp parçalanmasını beklediği bu ülkenin topraklarını paylaşmak için nabız yokluyordu. İngiliz elçisi de bu değerlendirmeyi Londra'ya rapor edince I. Nikola'nın bu sözleri hızla yayıldı. Osmanlı İmparatorluğunun son dönemi için yakıştırılan  "hasta adam" deyimi Avrupalıların çok hoşuna gitti. Bundan sonra  fırsat buldukça bu terimi  kullanmaktan çekinmediler.
Rus Çarı'nın "hasta" diye  ilan ettiği Osmanlı İmparatorluğunun sağlığının yerinde olduğu tabii ki söylenemezdi. Çeşitli reformlar yapmaya modernleşmeye çalışan imparatorluk gerçekten de bir türlü kendisini toparlayamıyor zor günler geçiriyordu.

                                      Tavlayı  kim buldu ?
Eski zamanlarda Hint İmparatoru, satranç oyununu Pers İmparatoruna,  hediye olarak gönderir. Bu yeni oyunu  ona  gönderdiğini kendisinin de bir oyun icat ederek ona göndermesini ister. İran şahı Nevşiyann’de   veziri Büzur Mehir’e yeni bir oyun bulmasını söyler.Çok akıllı olan vezir  10 gün içerisinde  tavla  oyununu  icat eder. Zaman kavramından alınan ilhamla tasarlandığı bilinmektedir.Tavlanın içindeki karşılıklı 6'şar hane 12 ayı temsil eder.15 açık ve 15 koyu renkli pul, Ayın 15 gece ve 15 gündüzünü simgeler. Karşılıklı 12'şer hane günün 24 saatidir. Tavlada, 4500 civarında hamle ihtimali bulunur.  Ancak zar faktörüde önemli olduğundan   oyunu kazanmak için  şans ta  önemli bir   faktördür.

                                           Osmanlı  köşesi
Osmanlı devletinin bir dünya devleti olmaya aday olduğu 15. ve 16.yy lar da Avrupa’daki evlerde Osmanlı Köşesi  adı altında bir bölüm yapmak moda olmuştu. Genellikle oymalı ve sedef kakmalı mobilyalar,el dokuması halılar, tütün içmekte kullanılan çubuklar, el yapımı kaseler ve yemek yemekte kullanılan bakır siniler başlıca dekor malzemesi olarak kullanılırdı.

                            Kendinizi Türklere emanet edin
 Moldova’lıların 1352 yılında kurdukları  Boğdan Beyliği tarihte kurulan ilk devletleridir.  1457- 1504 yılları arasında 47 yıl gibi uzun bir süre hüküm süren kral Stefan 1475 yılında Osmanlı Ordusunu yenme başarısı göstermişti. O tarihlerde bu başarıyı gösteren tek kişi olması nedeniyle  Katolik Avrupa tarafından kendisine "Hristiyanlığın şövalyesi" ünvanı verilmiştir. Boğdan Beyi Büyük Stefan'ın ölüm döşeğinde,evlatlarına, "Belki de yakında korumaya muhtaç olacaksınız. Böyle bir durumla karşılaşırsanız asla Ruslara'a yanaşmayın. Onlar haindir, sizi kısa zamanda yok ederler. Kendinizi Türklere emanet ederseniz onlar  adil ve merhametlidirler" diyerek nasihat etmişti.

                                Avusturya’da Türk Akıncıları
1534 yılında Viyana’sında  Türklerin bu şehri almak için her an için  buraya gelecekleri dilden dile dolaşır.Bu düşünce halk üzerinde büyük korkuya neden olmaktadır. St. Stephen Katedrali   Osmanlı akıncılarının yaklaştığını görünce  arka arkaya  çan çalarak halka haber vermek için bir kişiyi görevlendirilir. Bu memuriyet 1956 yılında, Viyana Belediye Meclisince ‘Artık  Osmanlı tehlikesi kalmadığından, bu göreve gerek yoktur." diye bir karar almasından sonra  iptal edilir.                                               
                                 Padişahın kuvvet macunu

Il. Mahmut kuvvetli ve zinde görünümlü bir padişahtı. Bu görünüşünü her gün sabah akşam  yemekten önce aldığı bir kaşık kuvvet  macununa borçlu olduğunu düşünürdü.Padişahın düzenli olarak kullandığı  macunun nasıl yapıldığına gelince,Safran,tarçın,meyan kökü balı, kurutulmuş menekşe, mistika ve arap zamkı’ndan 16 şar gram bir havanda iyice dövülür. Bileşime az miktarda gül suyu karıştırılır, ezilerek, macun kıvamına getirilir. Böylece hazırlanan  macun 8-10 gün, kapalı kaplarda dinlendirildikten sonra padişaha sunulurdu.           
                                                  Evliya Çelebi    
 1611 yılında İstanbul’da doğan ve asıl ismi Derviş Mehmet Zilli olan Evliya Çelebi iyi bir öğretim gördü. Küçük yaşından beri içerisinde olan  gezi merakı ,değişik yerler görmek ve yeni insanlar tanıma isteği ömrü boyunca hiç bitmedi. 1630 yılında başladığı seyahatları tam 50 yıl boyunca devam etti.Osmanlı İmparatorluğunun sınırları içerisinde yer alan bütün ülkeler daima ilgi alanı oldu.Son gittiği yer olan Mısır’da 1683 yılında vefat etti.
Evliya Çelebi  gezdiği bütün ülkeleri ile izlenimlerini kendi yorumlarını da ekleyerek   tarih,gezi ve edebiyat açısından çok önemli olan bir eser olan seyahatnameyi yarattı . On cilt’ten oluşan  Seyahatname   gezmiş olduğu yerler  hakkında  önemli bilgiler içerir. Türk Kültürle  ve gezi edebiyatı açısından önemli bir eserdir. Kitabında  Anadolu’nun yanı sıra Kuzey Afrika, İran, Kafkaslar , Orta ve Kuzey Avrupa’dan da bahseder.                                    
                                 
                                        Terleyen  mermer
 Ayasofya Müzesinin kuzey batısında dört köşeli, beyaz renkli mermer yaz ve kış aylarında terleme özelliği ile dikkat çekmekte.Terleyen direk olarak bilinen bu sütunun ortasında bir delik bulunur.Buraya parmaklarını sokanlar bir ıslaklık hissetmekte.Bu konuda pek çok efsane üretilmiş olup, müslüman ve hristiyanlar arasında bu sütunun temelinde bir tılsım olduğu söylenir. Bu deliğin içerisine parmağını sokup çevirenlerin o anda akıllarından geçen dileklerin gerçekleşeceğine inanılır.Fakat işin aslı,gözenekli bir taştan yapılmış olan bu sütun zemindeki nemi sürekli olarak yukarı ilettiği için bu bölgede oluşan ıslaklığın hiç kaybolmaması.

                                           Ayasofya   
  Doğu Roma imparatorluğu devrinde yapılmış olan Ayasofya ,günümüze kadar ulaşmış  Bizans eserlerinin en ünlüsüdür.Aynı zamanda dünya mimarlık tarihinin en önemli eserlerinden birisi olarak kabul edilir. Ayasofya inşa edildiği günden bu güne kadar üç kere çehre değiştirmiş ilginç bir yapıdır.. İstanbul’un fethine kadar kilise, bu tarihten  1934 yılına kadar cami, daha sonraları ise müze olarak hizmet vermiştir.
İlk yapıldığında  ‘Büyük Kilise’ olarak bilinen   bu yapı  daha sonraları ‘The Sofia’ ve zaman içerisinde ’Ayasofya ‘ ismini aldı.   Binanın adındaki ‘sofya’ sözcüğü  eski Yunancada ‘bilgelik’ anlamına gelen’ sophos’ sözcüğünden oluşmuştur. Dolayısıyla Ayasofya ‘kutsal bilgelik’ veya ‘ilahi bilgelik’ anlamına gelir. Bu kavram  ortodoksluk mezhebinde Tanrının üç niteliğinden biri olarak kabul edilir.


                  Osmanlı  padişahları  hakkında  ilginç  bilgiler

Osmanlı Devleti 1281 yılında kurulmuş,1 Kasım 1922’de son bulmuştur. Saltanat tam 641 yıl devam etmiştir. Bu süre içerisinde 36 padişah hüküm sürdü. 
 En uzun süre tahta kalanlar :  Kanuni Sultan Süleyman        46 yıl


                                                    IV. Mehmet ( Avcı )                39 yıl
                                                   I I. Abdülhamid                        33 yıl
                                                   Fatih Sultan Mehmet              30 yıl
En kısa saltanat süren             V. Murat                                  3 ay 3 gün
En yaşlı padişah olanlar          V. Mehmet Reşat                  65 yaşında
                                                  VI. Mehmet Vahdettin           57 yaşında
                                                  III. Osman                              51 yaşında
En genç padişah olanlar         IV. Mehmet                             7 yaşında
                                                   I. Ahmet                                13 yaşında
                                                   II. Osman                              14 yaşında
Padişahlıktan çekilen               II. Murat
İhtilalde öldürülen                     II. Osman
Fetva ile idam edilen                İbrahim
Selefi tarafından öldürülen       IV. Mustafa
Suikaste uğrayan                      Abdülaziz
Savaşta şehit olan                    1. Murat
Savaşta yaralanan                     Fatih Sultan Mehmet
Savaşta Esir düşen                    1. Bayezid
Kadınlara aşırı düşkün olanlar   III. Murat  ve İbrahim
Çok içki içenler                           I. Bayezid, II. Selim ve IV. Murat
En çok kardeşini  öldürten          III. Mehmet ( 19 kardeş )
Ordusunun başında ilk defa savaşa gitmeyen    II. Selim (1574 )
Halkla ilk defa yemek yiyen                  II. Abdülhamid
Pehlivan olanlar                                     Abdülaziz, 4.Murat
Padişah olduktan sonra sünnet olan     I. Ahmet ( 14 yaşında )
                                                              IV. Mehmet ( 7 yaşında )
                                  

                                  Türklerde  Futbol
Kaşgarlı Mahmut’un ünlü Divan-ı Lügatı Türk adlı eserinde Türklerin futbola benzer özellikler taşıyan Tebük adını verdikleri bir oyun oynadıklarından bahseder. Yurdumuzda Bu günkü anladığımız anlamıyla futbol 1894 yılında İzmir’de oynanmıştır . Ticaret ile uğraşan İngilizlerin İzmir’de kurduğu Football Club Smyra  ( İzmir Futbol Kulübü ) yurdumuzdaki ilk futbol kulübü olma özelliğini taşır.  Türkiye de ilk Türk  futbol kulübü 1899 yılında İstanbul  Kadıköy’de ‘  Black  Stocking Footbal club ‘ismiyle açıldı.1905 te  Galatasaray, 1907 yılında ise  Fenerbahçe Futbol takımları kurulur..1903 yılında jimlastik kulübü olarak açılan  Beşiktaş 1910 yılında Futbolu da etkinlikleri arasına dahil eder.Cemiyetler kanununa göre ilk ruhsat alan takım Beşiktaş olmuştur. Onun arkasından Altınordu, Galatasaray, ve Fenerbahçe kulüpleri tescil edilmiştir.İzmir’de ilk açılan kulüp 1912 yılında Karşıyaka’dır. Altay 1914, Altınordu 1923, Göztepe’nin ise kuruluş tarihi 1925’tir.
Cumhuriyetten önce kurulan Türkiye Futbol Federasyonu 21 Mayıs 1923 ‘te FİFA üyeliğine kabul edildi. 26 Ekim 1923 tarihinde ise ilk milli maçımızı Romanya ile İstanbul’da oynadık. 1954 yılında kurulan UEFA ( Avrupa Futbol birliği 1964 yılında Türkiye’yi  birliğe kabul etti.



                                               Diplomalı ilk Türk doktoru
 1816 Yılında İstanbul’da doğan İsmail oğlu Salih, ilk ve orta öğretimdeki başarılı bir öğrencilik sonrasında  Mekteb­-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane’ye  kaydolur. Burada da  sınıf birincisi olacak kadar başarılı bir öğretim devresi geçirdiğini görmekteyiz.1943 yılında adı geçen fakülte ilk mezunlarını vermektedir. Tıp tarihine geçmiş olan ilk diploma töreni devrin padişahı Sultan Abdülmecidin de katılımıyla 20 Eylül 1843 tarihinde gerçekleşir. Mezun olacak öğrenciler bir jürinin önünde  sınavdan geçecek,  başarılı olanlara diplomaları bu toplantı sırasında verilecekti. Sınav dili  Fransızca’dır . İçeriye ilk olarak Salih Efendi davet edilir.  Anatomi, fizyoloji,patoloji,eczacılık halk sağlığı konusunda kendisine yöneltilen soruları  yanıtlar. Daha sonra   on dokuz genç daha  sınava alınır. Jüri heyeti tüm öğrenciler arasında en başarılı olarak  Salih Efendiyi seçerek tıp tarihimizin 1 numaralı diplomasını ona verir. Salih Efendi çeşitli görevlerde bulunduktan sonra, bu günkü sağlık bakanı seviyesinde olan hekimbaşılığa kadar yükselir. Bu mevkiye gelince  tıp fakültelerinde Fransızca olan öğretim dilini Türkçe’ye çevirme  başarısını gösterir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder