11 Ağustos 2014 Pazartesi

LATMOS

Bafa gölü civarında yer alan şehir, Heraklia Kentinin ilk yerleşim yeridir. Konum olarak fazla yüksek olmayan bir tepenin üzerinde yer alır. Şehre ait kalıntıları görmek isteyenler Kapkırı Köyü istikametine giderken yol üzerinde bulunan Gölyazı Köyünü geçip, göl kıyısına ulaştıktan sonra sağ tarafta kalan vadiden yukarı doğru çıkmaları gerekir.
Şehri gezenlerin ilk karşılaşacakları özellikle lahit mezarların yer aldığı bir nekropol alanıdır. Dağınık biçimde bulunan bir çok lahit burada izlenebilir. Lahitlerin çoğu bakımsızlıktan ve hazine arayıcılarının yaptıkları zararlardan dolayı iyi görünümde değiller. Bazılarının üzerinde mermerin oyulmasıyla oluşturulmuş haç işaretleri seçilebilir. Buradan şehrin sokaklarını oluşturan taş döşemeleri ve bu taş yolun devamında yer alan patika yolun izlenmesiyle küçük bir kiliseye ulaşılır. Şapel olduğu düşünülen  bu yapının, Akavlu Manastırına bağlı bir ibadet yeri olduğu sanılıyor.  Yapının duvarları ve kapısı kısmen belli. Burayı ziyaret edenlerin en çok ilgisini çeken  ön duvarında bulunan ve günümüze kadar ulaşmış olan bir güneş saatidir.
Bu küçük kilisenin batı tarafında kayaların oyulmasıyla oturma sıraları oluşturulmuş. Bir çok kişinin aynı anda burada bulunmasına elverişli olan bu bölümün, şehrin toplanma alanı olduğunu düşünülüyor. Buradan batıya doğu giden patika izlenirse şehrin en önemli kalıntısı olan Pantokrator ikonalarının bulunduğu keşiş mağarasına ulaştırır. ( Mağaraya gitmek isteyenlere, yol üstündeki taşlardaki sarı ve kırmızı renkten oluşan yol işaretlerini izlemelerini tavsiye ederim). Keşiş mağaraları dünya işlerinden uzaklaşan kişilerin yalnız başlarına yaşadıkları çilekeş haneler olarak bilinir. İçerisinde hiçbir lüksü bulunmayan ve bir kayanın içinin oyulmasıyla meydana getirilmiş küçük bir odadır. Bu kaya odasının tavanında İsa Pantokrator pozunda resmedilmiştir. Pantokrator evrenin yaratıcısı ve tek efendisi İsa anlamına gelen ve Ortodoks Hristiyanlarının kullandığı bir figürdür. Bu ikonalara kiliselerin tavanlarında sık olarak rastlanır. Pantokrator tasvirinde resmedilmiş olan İsa, sol eli kutsal kitabı tutarken, sağ eli ile de takdis işareti yapmaktadır. Bu sahnede “Kainatın Efendisi” görünümü verilmiş olan İsa’nın, yüceliği ve tanrısallığı anlatılmak istenmektedir.  
İsa'nın yer aldığı çerçevenin etrafında melekler, ay ve güneş figürleri bulunuyor. Bunun altındaki bir resimde kucağında İsa olan Meryem görülür. Sol tarafta İncil’i yazan beş yazar resmedilmiştir. 10.yy’da yapıldığı saptanan bu ikonalara dağ başında rastlamak çok şaşırtıcı. Bir çok araştırmacı bu ikonların korunması gerektiğinden bahsediyor. Fakat bu bölgede hiçbir koruma önlemi olmadığı gibi tabiat şartlarının da yıpratıcı etkisi altında bulunması üzücü.

YENİ BİR ŞEHİR
Herakleia kenti kurulduktan sonra halk yeni kurulan şehre göç etmeye zorlanır. Latmos Şehrine tekrar geri dönmemeleri içinde buradaki tüm yerleşim yerleri yıkılır. Bu nedenle kente ait ciddi bir bulguya rastlamak zor. Kaya içerisine oyulmuş veya lahit şeklindeki mezarlar, küçük bir kilise ve Pantokrator Mağarasındaki keşiş hücresi yıkılmayan dini bulgular olarak görüyoruz. Anlaşılan dini bölgeleri yıkmaktan korkanlar, güçlerinin geçtiği alanları yerle bir etmekten çekinmemişler.










                                           ENDYMİON EFSANESİ

Latmos Kentindeki kilise civarında bulunan bir mezarın Endymion isimli bir çobana ait olduğuna inanılır. Endymion Bafa gölünün kıyısındaki Beşparmak Dağlarında sürüsünü otlatan yakışıklı bir çobandır. Ay tanrıçası Selene mehtaplı bir gecede Endymion’u görür ve ona aşık olur. Gökte ne zaman ay çıksa tanrıça hemen sevgilisine koşup ışıklarıyla onu sarar ve güneş çıkıncaya kadar onu bırakmazmış. Ayın olmadığı karanlık geceler ise iki sevgili için bitmek tükenmez bir zamandı. İlk ay oluştuğunda hasretlerini gidermek için özlemle bir birlerine sarılırlar. Bu iki sevgiliyi izleyen baş tanrı Zeus, bu sevgiden çok hoşlanmış. Endymion’a kendisinden ne isterse verebileceğini söyleyerek onu onurlandırır. Endymion ise büyük tanrıdan ‘ Hiç ihtiyarlamadan  ölümsüz olmayı, sonsuz ve derin bir uyku uyumayı ‘ ister. İstediği yerine geldikten sonra çoban hiç uyanmadığı uykusunda, sonsuza kadar sevgilisiyle birlikte olmuş. Ay’ın özellikle mehtaplı olduğu gecelerde Beşparmak Dağlarında dolaşanlar, onların huzur ve mutluluğunu hissederlermiş.   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder