7 Ağustos 2014 Perşembe

DEFTERİMDEN İLGİNÇ TARİH NOTLARI -7



                                Diri diri gömülen bir padişah
Osmanlı İmparatorluğunda 1730-1754 yılları arasında padişahlık yapan  birinci Mahmut ‘un yaşantısı oldukça rahat geçmesine rağmen ölümü çok ani olur. Bir cuma günü camiden saraya dönerken at üzerinde birden fenalaşınca  vefat ettiği düşünülerek  acele bir  törenle  gömülür. Bir hocada sabaha kadar mezarının başında Kuran okumakla görevlendirilir. Gömüldükten bir müddet sonra  Kuran okuyan görevli mezarın içerisinden gelen boğuk feryatlar duyup acele  saraya giderek duyduklarını anlatır. Ama o sırada ağabeyinin ölümünü dört gözle bekleyen  gaddar ve bencil bir yapıya sahip üçüncü Osman tahta çıkmıştı. Haber vermek üzere saraya gelen  kişiyi hemen  yok ederek  bu konunun sır olarak kalmasını sağlamıştır.

                                      İlk hava taşımacılığı
Tarihte  ilk hava taşıması 10.yy da Mısır ile Şam arasında bir güvercin sürüsü ile yapılmıştır. O devirlerde Mısırda hüküm süren kral Melik Aziz aklına her geleni yapmak isteyen değişik  bir kişiydi. Bir gün vezirini çağırarak Şam’ın kirazının meşhur olduğunu ve kiraz yemek için bu şehre gitmek istediğini söyler. Bunu duyan vezir  bir posta güvercini ile Şam valisine bir mektup göndererek  yüz yirmi posta güvercinini kanatlarının altına birer kiraz koyarak yollamasını söyler. Kiraz yüklü güvercinler üç gün sonra Mısır’a ulaşır. Melik Aziz bundan çok memnun olarak vezirini ödüllendirir. Bu olayda bilinen ilk hava taşımacılığı olarak tarihe geçer.

                             Dünyanın en eski kütüphanesi
Dünyanın en eski kütüphanesi İskenderiye’de İÖ 2.yy da Ptoleme Filadelf  tarafından kurulmuştur. Papirüsler üzerine yazılmış 400.000 den fazla eser içermekteydi. Mısıra gelen her yazılı eser ilk olarak buraya getirilir bir kopyası alındıktan sonra aslı burada bırakılıp kopyası sahibine verilmekteydi. Kütüphanenin ayrıca çeşitli bitki ve hayvan türlerinin toplandığı geniş bir bahçesi , rasathanesi ve de bir müzesi vardı.Bazı tarihçilere göre de bu dünyanın ilk müzesidir. Kütüphanede İÖ 47 yılında ise kitap sayısı 900.000 bulmuştu. Anadolu’da ki en eski kütüphane ise Bergama’da  Kral Atthalos tarafından   İskenderiye deki kütüphane örnek alınarak kurulmuştur.
                                         En  heykeller
Dünyanın en eski heykeli Şili kıyılarından 3200 km uzaklıkta bulunan Edster adalarında bulunan taştan oyulmuş olan insan heykelleridir.Bunların 15000 yıllık oldukları tahmin edilmektedir.En büyük heykel ise Pegu şehri yakınlarındaki Buda heykelidir.Yere yatmış durumda bir insanı gösteren bu heykelin uzunluğu elli beş,yüksekliği on beş metredir.En yüksek heykel ise boyu 93 metreye ulaşan New York Limanındaki meşhur hürriyet heykelidir.

                              Hayırsız adada  80000  köpek
1910  Yılında  İstanbulda’ki köpeklerin sayısı çok  çoğalmıştı.Bunun üzerine, Sultan 2.Mahmut  bu köpeklerin yakalanarak  Marmara denizin  ortasındaki Hayırsız ada adı verilen küçük bir adaya  bırakılmalarını ister.Kayalık bir yer olan Hayısız ada Bizans zamanında da bir sürgün yeri olarak kullanılmıştı. Padişahın bu emri üzerine, belediye başkanı Suphi Beyin de yardımıyla  toplanan köpekler bu adaya götürülür. Kısa bir süre sonra  sayıları  80000 ne ulaşır.Kayalık olan adada  su ve yiyecek  olmadığından    adaya bırakılan köpekler kısa bir süre sonra ölüme mahkum oluyordu .Köpeklerin acı haykırışlarının geceleri İstanbul’dan bile duyulduğu söylenir.Yaşamak için birbirlerini dahi yiyen köpeklerin tamamı kısa bir süre sonra ölür.Bu köpeklerin ölümünün uğursuzluk getireceğine inanan bazı kişiler kısa bir süre sonra çıkan Balkan Savaşını buna bağlarlar.
                                          Kanada Kars’ı
1855 Yılında Rusların saldırısına uğrayan Kars şehrinin canını dişine takarak yaptığı şanlı ve unutulmaz savunma tüm dünyada derin yankılar uyandırmıştı. Bundan çok etkilenen Kanada’nın Ottowa şehrinin güneyindeki bir kasabaya Kars ismi verilmişti. Bu yeni ismin verilmesi nedeniyle yapılan konuşmalarda Belediye Başkanı ‘Vatanın savunmasını tüm dünyaya en iyi şekilde anlatan Kars şehrinin adını bu yeni kasabamıza vermeyi kararlaştırdık ve bundan çok mutluluk duyuyoruz ’diyerek hayranlığını belirtmişti.

                                           Makyaj  yasağı 
İngiliz Parlamentosu 1700 yılında bir kanun çıkartarak kadınların makyaj  yapmalarını ve süs eşyası kullanımını yasaklamıştı. Böylece erkeklerin yapma güzelliklerle kandırılmalarına engel olmak isteniyordu.Bu kanuna göre kız,kadın ve dullar hangi sosyal sınıfa mensup  olurlarsa olsunlar parfüm, boya, kozmetik, peruk, takma diş, korse,doldurulmuş kalça, yüksek topuklu ayakkabı kullanmak yasaktı. Buna uymayanlar cezaya çarptırılıp, bunlardan etkilenerek yapılmış olan evlilikler ise geçersiz sayılacaktı.

                                Hamilelik  modası
17.yy sonlarına doğru İngiltere’de kadınlar arasında garip bir moda başlamıştı. Sanki hamileymiş gibi giyinmek..Bu moda kadınların en gencinden en yaşlısına kadar herkese yayılmıştı. Giyim şekilleri ise gerçek hamilelerden ayırt edilemeyecek kadar itinalıydı. Bu moda İngiltere’de başlayıp kısa sürede geçtiyse de, yayıldığı Fransa’da elli yıl kadar devem etmişti.   

                               Kara  veba  salgını  ( kara  ölüm )
Antik çağlardan beri bilinir.Ateş,titreme,kusma,nefes darlığı ve siyah cilt lekeleri, hastalığın karakteristik özellikleridir.Tarih boyunca bu hastalığa yakalanan   milyonlarca kişi  yaşamını  kaybetti.
1347-1351 yılları arasındaki salgın  Avrupa nüfusunun üçte birine,Hindistan ve Çin de ise 75 milyon insanın ölümüne neden oldu.Buda bilinen bütün salgınlardan ve de  savaşlardan daha fazla bir insan kaybı demekti. Salgın ilk olarak Çin ve Orta Asya’da başladı.1347 yılında Kırım’da bir Ceneviz  ticaret merkezini kuşatan Kıpçak ordusu vebalı cesetleri  mancınıklarla kentin içine attı. Hastalığı    Cenevizlilerin  deniz yoluyla İtalya’ya taşımalarıyla   Avrupa’da hızlı bir şekilde yayıldı. Şehirler ve kasabalar veba’dan  ölenlerin cenazeleri ile doldu.  Hastalık bu dönemlerde kara veba veya kara ölüm adıyla anılıyordu. 1771 yılında Moskova’da görülen son salgından sonra ise  bu hastalığa bir daha  rastlanmadı.

                                             Deli  Hasan
Sultan İbrahim devrinde ( 1640-1648 ) İstanbul’da saçı sakalı birbirine karışmış herkesin ‘Deli Hasan’ dediği birisi yaşamış. Türlü şaklabanlıklar yaparak sokaklarda dolaşıp, her gittiği yerde etrafındakileri güldürürmüş. Bazen başına geçirdiği bir sepetle, bazen de iri bir köpeğin sırtına binerek sokaklarda dolaşmıştı. Halk onu sever, elinden gelen maddi ve manevi yardımı yapmaktan çekinmezdi. İstanbul’da  her yerde görüldüğünden tersaneye de gitmesi ve oradaki subay ile erlerle  samimi İstanbul’da girmediği konak,çalmadığı kapı olmayan bu deli Hasan’ı herkes çok olması yadırganmadı. Bir gün  tersaneden donanmanın Akdeniz seferi için hazırlamış olduğu planlar çalınır. Uzun süren bir araştırma sonucunda planların aslında bir İtalyan casusu olan deli denildiği halde aslında çok akıllı birisi olan  Hasan tarafından çalındığı ve sürekli olarak tersaneyle ilgili belgeleri İtalya’ya aktardığı anlaşılır. Bu olaydan sonra İstanbul’da ne kadar deli,dilenci,hırpani ve serseri varsa toplanır. Bunların gerçek deli olanları serbest bırakılır. Sünnetsiz olanları ise memleketlerine iade edilip,serseriler ise zindana atılmış.

                         Ramazan  ayında  Ferah  Tiyatrosu
1910 yılı ramazan ayı.. Şehzadebaşı ramazanla birlikte bambaşka bir canlılık kazanmış.O günlerde reklam amacıyla dağıtılan bir el ilanında yazılanlar şöyle ‘Ramazan’ı Şerif’in 15 günü olan pazartesi akşamı arzu ve taleb-i umumi üzerine  Ceza kanunu adlı üç perdelik milli vodvil temsil edilecektir. Serinlik için tiyatromuza müteaddit vantilatörler vazedilmiştir. Köylerde ( buradaki köyler Ataköy, Kadıköy,Erenköy gibi semtlerdir) sakin tiyatro-perveranın  gece avdet vapurlarına  yetiştirebilmeleri için bundan böyle her gece evvela sahne-i temaşaya vazedilip tamam alafranda saatle birde sinema nümrolarına  ibtidar olunacaktır’
Bir ilan…Tamamı anlaşılmıyor .. Nede olsa yüz sene geçmiş.

                        Eski zamanlarda çorba nasıl içilirdi ? 
Eski zamanlarda kaşık, kaplumbağa kabuğundan yapılırmış. Zaman içerisinde önce tahta sonrada metal kaşıklar yapılmış. Çorba,pilav,hoşaf ve sütlaç gibi tatlılar için ayrı kaşıklar  kullanılıp  yemeğe göre sofradaki kaşıkta değiştirilmiş. Bilindiği gibi çorba kaşığının sağ ve sol kenarları ile ucu vardır. Günümüzde bu gibi içecek ve yiyecekleri  tüketmek için kaşık kullandığımız taktirde bunun hangi tarafının tabağa veya ağzımıza değdiğine dikkat etmeyiz. Eskiden öyle değildi. Çorba içmenin de bir kuralı vardı. Eskiden kaşığın ucundan bir şey içilmezdi. Kaşığın dıştaki sağ kenarı çorbanın içine daldırılmaz, sadece  yüzeyine değdirilir ve hafifçe ve hafifçe eğilip yarısına kadar batırılıp çorba alınırdı. Bundan sonra  içenin tarafındaki sol kenarının ortasına dudak değdirilerek içilirdi. Yani kaşığın dudağa değen tarafı çorbaya sokulmazdı. Geleneklere göre bunun aksi davranışlar ayıp sayılır hatta  iğrenç bulunurdu.

                                     İlginç  vergiler
Tarihimiz  boyunca halktan alınan  vergilerin en   ilginç olanları Osmanlı dönemi  İmdadiye Vergisiyle, Cumhuriyet döneminde uygulanan Yol Vergisidir.               
 YOL  VERGİSİ : 1921 yılında kabul edilmiş bir vergiydi.18-60 yaş arası erkeklerin her yıl dört işçi  gündeliği tutarında vergi vermeleriyle ilgiliydi. Eğer vergi ödenmezse jandarma eve gelip para edebilecek değerli eşyaları belirleyip bunları  belirli yerlerde rehin tutardı. Rehin verecek bir şeyi olmayanlar ise üç gün yol inşaatında çalıştırıldığından yol vergisi denirdi.Menderes’in seçim öncesi en büyük vaatlerinden birisiydi. Seçilince 1952 yılında kaldırıldı. .
İMDADİYE VERGİSİ: Osmanlı döneminde savaş zamanlarında hazinenin mali külfeti kaldıramaması nedeniyle, böyle zamanlarda alınan  bir vergiydi. Miktarı durum ve ihtiyaca göre belirlenip, fermanlarla halka bildirilirdi. Bu vergi normal halk dışında devlet adamlarından da tahsil edilmekteydi.
  
                                             İlk  eczane  
Yurdumuzda  ilk eczane 1895 yılında  Ahmet  Hamdi  Bey  tarafından İstanbul Unkapanında  Zeyrek  Yokuşunda açılmıştı. Eczaneyi açan Ahmet Hamdi Bey aynı zamanda ilk farmakoloğumuzdur.O zamana kadar ilaçlar Mısır Çarşısındaki  aktarlarda satılıyordu. Bu eczane açıldıktan hemen sonra Ethem Pertev Bey Aksaray’da, Mehmet Kazım Bey’de Beşiktaş’ta  modern anlamda ilk eczaneleri  açmışlardır. Bu eczanelerde çoğu ilaçlar eczacı tarafından yapılarak satılmaktaydı.
              
                                Dünya tarihinin en pahallı yemeği
Dünya tarihinin en pahallı yemeği Roma İmparatoru meşhur Neron tarafından icat edilmişti.Neron’un  ‘Minerva Kalkanı’ adını verdiği bu yemek tavus kuşu beyni ve bülbül dilinden yapılırdı. İmparator tarafından sadece önemli misafirlerine, altın bir tepsi içerisinde ikram edilirdi.

                                Tarihte ilk içki yasağı 
Eski Mısırlılar bira,  şarap ve hurma rakısına çok düşkündüler. Kadınlarda erkekler gibi her gün içki içip sarhoş olurlardı. Bu ilgi gün geçtikçe artıp abartalı bir hale dönüşünce İÖ 1350 yılında Firavun Ramses içki yasağı ilan etmek zorunda kaldı. Bu yasak tarihteki ilk içki yasağıdır.
           
                           Osmanlı devrinde ilk tütün yasağı
1492 Yılında Kristof Kolomb ve arkadaşlarının Amerika’ya  seyahatinde yerlilerin tütün içtiklerini gördüler.Tütün  bitkisi  Avrupa’ya  ilk defa 1558 yılında bir İspanyol araştırmacı tarafından getirildi.  Avrupa’da  yaygın kullanım bulan tütün hızla yayıldı.  İngiltere’de tütün kullanmak yaygın bir alışkanlık aynı zamanda da bir moda olmuştu. Hatta o yıllarda bunu içmek için özel bir elbise olan ve şimdiki simokinin atası olan  Smoking dress denilen bir elbise içinde içilirdi. Özellikle balo ve tiyatro salonlarında bu elbiseyi giydikten sonra sigara içmek bir ayrıcalıktı. Osmanlılar zamanında 1606 yılında İngiltere’den gelen tütün  geniş bir kullanıcı kitlesine ulaştı.Bu tarihlerde Osmanlı padişahı olan Birinci Ahmet gittikçe yaygınlaşan bu alışkanlığa karışmadı. Fakat daha sonra oluşan ilginç bir olay tütün içme ve ekme yasağı koymasına neden oldu.
 O tarihlerde sarayda yakılan mumlar için bol miktarda balmumuna gereksinim vardı. Buda daha çok Manisa ve Biga bölgesinden sağlanırdı. Gerekli olan miktarın alınması için istek yapılmasına rağmen balmumu  temin edilemez. Sebebi araştırıldığında  o bölgede yetişen tütünün böceklenmemesi için bol miktarda balmumu kullanıldığı anlaşılır. Talebin fazlalığı fiyat yükselmesine neden olduğundan  sarayın çok miktardaki talebi ciddi bir bütçeyi gerektiriyordu. Bunun üzerine padişah Birinci Ahmet’in emriyle Biga ve Manisa bölgesinde  halkın tütün ekmesi ve tütün mamüllerinin içmesi yasaklandı.( Başbakanlık arşivi 80 numaralı mühime defterinin 232 sayfasının 582 numarasında bu yasak kayıtlıdır.)
Bu belge ile  Osmanlı zamanında ilk tütün yasağının  Dördüncü Murat’tan çok önceleri Birinci Ahmet zamanında uygulandığını öğreniyoruz. Bu yasağın alınma sebebi  ise sarayı mali yönden rahatlatmak   olması da  konunun ilginç  bir yanı olsa gerek..

                                Tekerlekleri   sökülen    araçlar
Eski Macar Kralları ziyafet verdikleri zaman saraylarına gelen davetlilerin arabalarının tekerleklerini söktürürdü. Bunda amaç ziyaretçilerin  vakitsiz ayrılmalarını önlemek ve eğlencenin devamını sağlamaktı.

                                    Ödünç  alınan   tanrı
Eski Roma’da İÖ 293 yılında büyük bir salgın hastalık çıkar. Romalılar bu hastalığı önleyemeyince  Yunanlılardan bir tanrılarını ödünç alırlar. Bu tanrı adına Aesculapius tapınağını yaparak hastaları bu tapınağın içerisinde tedavi etmeye başlamışlar.
                                        Eski Çin’de garip adet
Eski Çin’de ziyafet sırasında tavuk kemiği,zeytin çekirdeği gibi yemek artıklarının yere atılması ev sahibine itibar sayılırdı. Misafirler bu şekilde davranmakla onun zenginliğinden şüphe etmediklerini  nasıl olsa temizlik işine bakan hizmetçileri olduğunu bildiklerini söylemek isterlerdi.

                                   İdam edilen hayvanlar
14.ve 15 yüzyıllarda  Fransa’da suç işleyen hayvanlara çeşitli cezalar bilhassa idam cezası sık olarak verilirdi.1479 yılında küçük bir kızın elini  ve yüzünü kemiren bir domuz  asılarak idam edilmiş,sahibi de bu idamda hazır bulunmuştu. 1457 de bir domuzla altı yavrusunu beş yaşındaki bir çocuğu yedikleri için idama mahkum etmişti.Şahitlerin dinlenmesinden sonra ana domuz ayaklarından asılarak idam edilmişti. Bu domuzun yavrularının kesin olarak bu olaya karıştıkları saptanmadığından onlar idam edilmemiş fakat hapis cezasına çarptırılmışlardı.Başka zamanlarda da hayvanlara hapis ve idam cezası sık olarak uygulanmıştı.

                                   Kaplumbağa  Çorbası
İngiltere başbakanı Winston Churchill  her gece yatmadan önce mutlaka özel olarak hazırlanmış kaplumbağa çorbası içerdi. Yardımcının her gün  taze olarak yaptığı bu çorba yatağının baş ucuna bırakılır,Churchill ise yavaş yavaş ve keyifle bu çorbayı içer sonra uyurmuş.

                               Güzellik yarışmasıyla seçilen eş
Bazı Bizans Kralları eşlerini güzellik yarışmaları sonucunda seçerlerdi. Bu şekilde evlenen 5 hükümdar olduğu bilinmekte. Bunlarda ilki 788 yılında evlenen 6.Constantin’dir. Bir jüri eşliğinde sarayda yapılan bu güzellik yarışması sonucunda jürinin seçtiği birinciyle evlenir .Bu tarihte yapılan ilk güzellik yarışması olarak bilinmektedir.

                                        Birmanyalı falcılar
1959 yılında Birmanya’da  falcıları hazırladıkları bir  yazıda, yıldız falına baktıklarını  ve bunun sonucuna göre de hükümetin istifa etmesi gerektiğini bildirmişler. Bunu dikkate alan hükümette  istifa etmiş.

                                      Eski   savaş   arabası   
İngiltere’de araştırma yapan arkeologlar yerin 51 metre altında 2000 senelik bir savaş arabası bulmuşlar. Demir çağına ait olduğu düşünülen bu arabanın içerisinde oturur durumda bir iskelette vardı. Bunun kraliçe Boodiesen’in adamlarından birisi olduğu ve ihaneti nedeniyle arabasıyla birlikte canlı canlı gömüldüğü sanılmaktadır.

                                         Saray  cüceleri
Osmanlı saraylarında bulunan cüceler haremle padişah arasında aracılık yapardı. Haremden bir kadın isteyen padişah,cücesini çağırır ve onun aracılığı ile haber gönderirmiş.Padişahın canı sıkıldığı zaman ona eğlenceli fıkralar anlatmak ve onu eğlendirmek yine saray cücelerinin işleri arasındaydı.

                                    Abaza  balından  sakının
 Evliya Çelebi seyahatnamesi 2.cilt 106 sayfada yazdığına göre  ‘Abazalar, ölünce cenazeyi üzerinde delikler açılmış  bir tabuta koyup,büyük bir ağacın tepesine bırakırlarmış. Tabuta açılmış olan  deliklerden giren bal arıları  burayı yuva yaparak içerisinde bol miktarda bal yaparlar ve zamanı gelince tabut açılıp bu ballar alınırmış.’ Ondan Evliya Çelebi Abaza balından sakının içinde ölü kılları vardır der.

                                  Tarihte  ilk   hapishane
Tarihte ilk hapishane Roma İmparatorluğu zamanında yaptırılmış. Adi suçlular geniş odalarda birlikte, ağır suçlular ise dar ve ufak odalarda veya suyu çekilmiş kuyularda  tek başlarına tutulurmuş. Zehir içirmekten ibaret olan idam cezası diğer suçluların önünde uygulanırmış. Müslümanlarda ilk hapishane Hz. Ömer zamanında, Avrupa’da ise ilk olarak  İngiltere’de 1778 yılında inşa edilmiş. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder