Diri diri gömülen bir padişah
Osmanlı İmparatorluğunda
1730-1754 yılları arasında padişahlık yapan
birinci Mahmut ‘un yaşantısı oldukça rahat geçmesine rağmen ölümü çok
ani olur. Bir cuma günü camiden saraya dönerken at üzerinde birden fenalaşınca vefat ettiği düşünülerek acele bir
törenle gömülür. Bir hocada
sabaha kadar mezarının başında Kuran okumakla görevlendirilir. Gömüldükten bir
müddet sonra Kuran okuyan görevli
mezarın içerisinden gelen boğuk feryatlar duyup acele saraya giderek duyduklarını anlatır. Ama o
sırada ağabeyinin ölümünü dört gözle bekleyen
gaddar ve bencil bir yapıya sahip üçüncü Osman tahta çıkmıştı. Haber
vermek üzere saraya gelen kişiyi
hemen yok ederek bu konunun sır olarak kalmasını sağlamıştır.
İlk
hava taşımacılığı
Tarihte ilk hava taşıması 10.yy da Mısır ile Şam
arasında bir güvercin sürüsü ile yapılmıştır. O devirlerde Mısırda hüküm süren
kral Melik Aziz aklına her geleni yapmak isteyen değişik bir kişiydi. Bir gün vezirini çağırarak
Şam’ın kirazının meşhur olduğunu ve kiraz yemek için bu şehre gitmek istediğini
söyler. Bunu duyan vezir bir posta
güvercini ile Şam valisine bir mektup göndererek yüz yirmi posta güvercinini kanatlarının altına
birer kiraz koyarak yollamasını söyler. Kiraz yüklü güvercinler üç gün sonra
Mısır’a ulaşır. Melik Aziz bundan çok memnun olarak vezirini ödüllendirir. Bu
olayda bilinen ilk hava taşımacılığı olarak tarihe geçer.
Dünyanın en eski kütüphanesi
Dünyanın en
eski kütüphanesi İskenderiye’de İÖ 2.yy da Ptoleme Filadelf tarafından kurulmuştur. Papirüsler üzerine
yazılmış 400.000 den fazla eser içermekteydi. Mısıra gelen her yazılı eser ilk
olarak buraya getirilir bir kopyası alındıktan sonra aslı burada bırakılıp kopyası
sahibine verilmekteydi. Kütüphanenin ayrıca çeşitli bitki ve hayvan türlerinin
toplandığı geniş bir bahçesi , rasathanesi ve de bir müzesi vardı.Bazı
tarihçilere göre de bu dünyanın ilk müzesidir. Kütüphanede İÖ 47 yılında ise
kitap sayısı 900.000 bulmuştu. Anadolu’da ki en eski kütüphane ise Bergama’da Kral Atthalos tarafından İskenderiye deki kütüphane örnek alınarak
kurulmuştur.
En heykeller
Dünyanın en
eski heykeli Şili kıyılarından 3200
km uzaklıkta bulunan Edster adalarında bulunan taştan oyulmuş
olan insan heykelleridir.Bunların 15000 yıllık oldukları tahmin edilmektedir.En
büyük heykel ise Pegu şehri yakınlarındaki Buda heykelidir.Yere yatmış durumda
bir insanı gösteren bu heykelin uzunluğu elli beş,yüksekliği on beş metredir.En
yüksek heykel ise boyu 93 metreye ulaşan New York Limanındaki meşhur hürriyet
heykelidir.
Hayırsız
adada 80000 köpek
1910 Yılında
İstanbulda’ki köpeklerin sayısı çok
çoğalmıştı.Bunun üzerine, Sultan 2.Mahmut bu köpeklerin yakalanarak Marmara denizin ortasındaki Hayırsız ada adı verilen küçük
bir adaya bırakılmalarını ister.Kayalık
bir yer olan Hayısız ada Bizans zamanında da bir sürgün yeri olarak
kullanılmıştı. Padişahın bu emri üzerine, belediye başkanı Suphi Beyin de
yardımıyla toplanan köpekler bu adaya
götürülür. Kısa bir süre sonra
sayıları 80000 ne ulaşır.Kayalık
olan adada su ve yiyecek olmadığından adaya bırakılan köpekler kısa bir süre
sonra ölüme mahkum oluyordu .Köpeklerin acı haykırışlarının geceleri
İstanbul’dan bile duyulduğu söylenir.Yaşamak için birbirlerini dahi yiyen
köpeklerin tamamı kısa bir süre sonra ölür.Bu köpeklerin ölümünün uğursuzluk
getireceğine inanan bazı kişiler kısa bir süre sonra çıkan Balkan Savaşını buna
bağlarlar.
Kanada Kars’ı
1855
Yılında Rusların saldırısına uğrayan Kars şehrinin canını dişine takarak
yaptığı şanlı ve unutulmaz savunma tüm dünyada derin yankılar uyandırmıştı.
Bundan çok etkilenen Kanada’nın Ottowa şehrinin güneyindeki bir kasabaya Kars
ismi verilmişti. Bu yeni ismin verilmesi nedeniyle yapılan konuşmalarda
Belediye Başkanı ‘Vatanın savunmasını tüm dünyaya en iyi şekilde anlatan Kars
şehrinin adını bu yeni kasabamıza vermeyi kararlaştırdık ve bundan çok mutluluk
duyuyoruz ’diyerek hayranlığını belirtmişti.
Makyaj
yasağı
İngiliz
Parlamentosu 1700 yılında bir kanun çıkartarak kadınların makyaj yapmalarını ve süs eşyası kullanımını
yasaklamıştı. Böylece erkeklerin yapma güzelliklerle kandırılmalarına engel
olmak isteniyordu.Bu kanuna göre kız,kadın ve dullar hangi sosyal sınıfa
mensup olurlarsa olsunlar parfüm, boya,
kozmetik, peruk, takma diş, korse,doldurulmuş kalça, yüksek topuklu ayakkabı
kullanmak yasaktı. Buna uymayanlar cezaya çarptırılıp, bunlardan etkilenerek
yapılmış olan evlilikler ise geçersiz sayılacaktı.
Hamilelik modası
17.yy
sonlarına doğru İngiltere’de kadınlar arasında garip bir moda başlamıştı. Sanki
hamileymiş gibi giyinmek..Bu moda kadınların en gencinden en yaşlısına kadar
herkese yayılmıştı. Giyim şekilleri ise gerçek hamilelerden ayırt edilemeyecek
kadar itinalıydı. Bu moda İngiltere’de başlayıp kısa sürede geçtiyse de,
yayıldığı Fransa’da elli yıl kadar devem etmişti.
Kara
veba salgını ( kara
ölüm )
Antik
çağlardan beri bilinir.Ateş,titreme,kusma,nefes darlığı ve siyah cilt lekeleri,
hastalığın karakteristik özellikleridir.Tarih boyunca bu hastalığa yakalanan milyonlarca kişi yaşamını
kaybetti.
1347-1351
yılları arasındaki salgın Avrupa
nüfusunun üçte birine,Hindistan ve Çin de ise 75 milyon insanın ölümüne neden
oldu.Buda bilinen bütün salgınlardan ve de
savaşlardan daha fazla bir insan kaybı demekti. Salgın ilk olarak Çin ve
Orta Asya’da başladı.1347 yılında Kırım’da bir Ceneviz ticaret merkezini kuşatan Kıpçak ordusu
vebalı cesetleri mancınıklarla kentin
içine attı. Hastalığı
Cenevizlilerin deniz yoluyla
İtalya’ya taşımalarıyla Avrupa’da hızlı
bir şekilde yayıldı. Şehirler ve kasabalar veba’dan ölenlerin cenazeleri ile doldu. Hastalık bu dönemlerde kara veba veya kara
ölüm adıyla anılıyordu. 1771 yılında Moskova’da görülen son salgından sonra
ise bu hastalığa bir daha rastlanmadı.
Deli
Hasan
Sultan
İbrahim devrinde ( 1640-1648 ) İstanbul’da saçı sakalı birbirine karışmış
herkesin ‘Deli Hasan’ dediği birisi yaşamış. Türlü şaklabanlıklar yaparak
sokaklarda dolaşıp, her gittiği yerde etrafındakileri güldürürmüş. Bazen başına
geçirdiği bir sepetle, bazen de iri bir köpeğin sırtına binerek sokaklarda
dolaşmıştı. Halk onu sever, elinden gelen maddi ve manevi yardımı yapmaktan
çekinmezdi. İstanbul’da her yerde
görüldüğünden tersaneye de gitmesi ve oradaki subay ile erlerle samimi İstanbul’da girmediği konak,çalmadığı
kapı olmayan bu deli Hasan’ı herkes çok olması yadırganmadı. Bir gün tersaneden donanmanın Akdeniz seferi için
hazırlamış olduğu planlar çalınır. Uzun süren bir araştırma sonucunda planların
aslında bir İtalyan casusu olan deli denildiği halde aslında çok akıllı birisi
olan Hasan tarafından çalındığı ve
sürekli olarak tersaneyle ilgili belgeleri İtalya’ya aktardığı anlaşılır. Bu
olaydan sonra İstanbul’da ne kadar deli,dilenci,hırpani ve serseri varsa
toplanır. Bunların gerçek deli olanları serbest bırakılır. Sünnetsiz olanları
ise memleketlerine iade edilip,serseriler ise zindana atılmış.
Ramazan
ayında Ferah Tiyatrosu
1910 yılı
ramazan ayı.. Şehzadebaşı ramazanla birlikte bambaşka bir canlılık kazanmış.O
günlerde reklam amacıyla dağıtılan bir el ilanında yazılanlar şöyle ‘Ramazan’ı
Şerif’in 15 günü olan pazartesi akşamı arzu ve taleb-i umumi üzerine Ceza kanunu adlı üç perdelik milli vodvil
temsil edilecektir. Serinlik için tiyatromuza müteaddit vantilatörler
vazedilmiştir. Köylerde ( buradaki köyler Ataköy, Kadıköy,Erenköy gibi
semtlerdir) sakin tiyatro-perveranın
gece avdet vapurlarına
yetiştirebilmeleri için bundan böyle her gece evvela sahne-i temaşaya vazedilip
tamam alafranda saatle birde sinema nümrolarına
ibtidar olunacaktır’
Bir
ilan…Tamamı anlaşılmıyor .. Nede olsa yüz sene geçmiş.
Eski zamanlarda çorba nasıl içilirdi ?
Eski
zamanlarda kaşık, kaplumbağa kabuğundan yapılırmış. Zaman içerisinde önce tahta
sonrada metal kaşıklar yapılmış. Çorba,pilav,hoşaf ve sütlaç gibi tatlılar için
ayrı kaşıklar kullanılıp yemeğe göre sofradaki kaşıkta değiştirilmiş. Bilindiği
gibi çorba kaşığının sağ ve sol kenarları ile ucu vardır. Günümüzde bu gibi
içecek ve yiyecekleri tüketmek için
kaşık kullandığımız taktirde bunun hangi tarafının tabağa veya ağzımıza
değdiğine dikkat etmeyiz. Eskiden öyle değildi. Çorba içmenin de bir kuralı
vardı. Eskiden kaşığın ucundan bir şey içilmezdi. Kaşığın dıştaki sağ kenarı
çorbanın içine daldırılmaz, sadece
yüzeyine değdirilir ve hafifçe ve hafifçe eğilip yarısına kadar
batırılıp çorba alınırdı. Bundan sonra
içenin tarafındaki sol kenarının ortasına dudak değdirilerek içilirdi.
Yani kaşığın dudağa değen tarafı çorbaya sokulmazdı. Geleneklere göre bunun
aksi davranışlar ayıp sayılır hatta
iğrenç bulunurdu.
İlginç
vergiler
Tarihimiz boyunca halktan alınan vergilerin en ilginç olanları Osmanlı dönemi İmdadiye Vergisiyle, Cumhuriyet döneminde
uygulanan Yol Vergisidir.
YOL
VERGİSİ : 1921 yılında kabul edilmiş bir vergiydi.18-60 yaş arası
erkeklerin her yıl dört işçi gündeliği
tutarında vergi vermeleriyle ilgiliydi. Eğer vergi ödenmezse jandarma eve gelip
para edebilecek değerli eşyaları belirleyip bunları belirli yerlerde rehin tutardı. Rehin verecek
bir şeyi olmayanlar ise üç gün yol inşaatında çalıştırıldığından yol vergisi
denirdi.Menderes’in seçim öncesi en büyük vaatlerinden birisiydi. Seçilince
1952 yılında kaldırıldı. .
İMDADİYE
VERGİSİ: Osmanlı döneminde savaş zamanlarında hazinenin mali külfeti
kaldıramaması nedeniyle, böyle zamanlarda alınan bir vergiydi. Miktarı durum ve ihtiyaca göre
belirlenip, fermanlarla halka bildirilirdi. Bu vergi normal halk dışında devlet
adamlarından da tahsil edilmekteydi.
İlk eczane
Yurdumuzda ilk eczane 1895 yılında Ahmet
Hamdi Bey tarafından İstanbul Unkapanında Zeyrek
Yokuşunda açılmıştı. Eczaneyi açan Ahmet Hamdi Bey aynı zamanda ilk
farmakoloğumuzdur.O zamana kadar ilaçlar Mısır Çarşısındaki aktarlarda satılıyordu. Bu eczane açıldıktan
hemen sonra Ethem Pertev Bey Aksaray’da, Mehmet Kazım Bey’de Beşiktaş’ta modern anlamda ilk eczaneleri açmışlardır. Bu eczanelerde çoğu ilaçlar
eczacı tarafından yapılarak satılmaktaydı.
Dünya
tarihinin en pahallı yemeği
Dünya
tarihinin en pahallı yemeği Roma İmparatoru meşhur Neron tarafından icat
edilmişti.Neron’un ‘Minerva Kalkanı’
adını verdiği bu yemek tavus kuşu beyni ve bülbül dilinden yapılırdı. İmparator
tarafından sadece önemli misafirlerine, altın bir tepsi içerisinde ikram
edilirdi.
Tarihte ilk içki yasağı
Eski Mısırlılar
bira, şarap ve hurma rakısına çok
düşkündüler. Kadınlarda erkekler gibi her gün içki içip sarhoş olurlardı. Bu
ilgi gün geçtikçe artıp abartalı bir hale dönüşünce İÖ 1350 yılında Firavun
Ramses içki yasağı ilan etmek zorunda kaldı. Bu yasak tarihteki ilk içki
yasağıdır.
Osmanlı devrinde ilk tütün yasağı
1492
Yılında Kristof Kolomb ve arkadaşlarının Amerika’ya seyahatinde yerlilerin tütün içtiklerini
gördüler.Tütün bitkisi Avrupa’ya
ilk defa 1558 yılında bir İspanyol araştırmacı tarafından
getirildi. Avrupa’da yaygın kullanım bulan tütün hızla
yayıldı. İngiltere’de tütün kullanmak
yaygın bir alışkanlık aynı zamanda da bir moda olmuştu. Hatta o yıllarda bunu
içmek için özel bir elbise olan ve şimdiki simokinin atası olan Smoking dress denilen bir elbise içinde
içilirdi. Özellikle balo ve tiyatro salonlarında bu elbiseyi giydikten sonra
sigara içmek bir ayrıcalıktı. Osmanlılar zamanında 1606 yılında İngiltere’den
gelen tütün geniş bir kullanıcı
kitlesine ulaştı.Bu tarihlerde Osmanlı padişahı olan Birinci Ahmet gittikçe
yaygınlaşan bu alışkanlığa karışmadı. Fakat daha sonra oluşan ilginç bir olay
tütün içme ve ekme yasağı koymasına neden oldu.
O tarihlerde sarayda yakılan mumlar için bol
miktarda balmumuna gereksinim vardı. Buda daha çok Manisa ve Biga bölgesinden
sağlanırdı. Gerekli olan miktarın alınması için istek yapılmasına rağmen
balmumu temin edilemez. Sebebi
araştırıldığında o bölgede yetişen
tütünün böceklenmemesi için bol miktarda balmumu kullanıldığı anlaşılır.
Talebin fazlalığı fiyat yükselmesine neden olduğundan sarayın çok miktardaki talebi ciddi bir
bütçeyi gerektiriyordu. Bunun üzerine padişah Birinci Ahmet’in emriyle Biga ve
Manisa bölgesinde halkın tütün ekmesi ve
tütün mamüllerinin içmesi yasaklandı.( Başbakanlık arşivi 80 numaralı mühime
defterinin 232 sayfasının 582 numarasında bu yasak kayıtlıdır.)
Bu belge
ile Osmanlı zamanında ilk tütün
yasağının Dördüncü Murat’tan çok
önceleri Birinci Ahmet zamanında uygulandığını öğreniyoruz. Bu yasağın alınma
sebebi ise sarayı mali yönden
rahatlatmak olması da konunun ilginç bir yanı olsa gerek..
Tekerlekleri sökülen
araçlar
Eski Macar
Kralları ziyafet verdikleri zaman saraylarına gelen davetlilerin arabalarının
tekerleklerini söktürürdü. Bunda amaç ziyaretçilerin vakitsiz ayrılmalarını önlemek ve eğlencenin
devamını sağlamaktı.
Ödünç alınan tanrı
Eski
Roma’da İÖ 293 yılında büyük bir salgın hastalık çıkar. Romalılar bu hastalığı
önleyemeyince Yunanlılardan bir
tanrılarını ödünç alırlar. Bu tanrı adına Aesculapius tapınağını yaparak
hastaları bu tapınağın içerisinde tedavi etmeye başlamışlar.
Eski
Çin’de garip adet
Eski Çin’de
ziyafet sırasında tavuk kemiği,zeytin çekirdeği gibi yemek artıklarının yere
atılması ev sahibine itibar sayılırdı. Misafirler bu şekilde davranmakla onun
zenginliğinden şüphe etmediklerini nasıl
olsa temizlik işine bakan hizmetçileri olduğunu bildiklerini söylemek
isterlerdi.
İdam edilen hayvanlar
14.ve 15
yüzyıllarda Fransa’da suç işleyen
hayvanlara çeşitli cezalar bilhassa idam cezası sık olarak verilirdi.1479
yılında küçük bir kızın elini ve yüzünü
kemiren bir domuz asılarak idam edilmiş,sahibi
de bu idamda hazır bulunmuştu. 1457 de bir domuzla altı yavrusunu beş yaşındaki
bir çocuğu yedikleri için idama mahkum etmişti.Şahitlerin dinlenmesinden sonra
ana domuz ayaklarından asılarak idam edilmişti. Bu domuzun yavrularının kesin
olarak bu olaya karıştıkları saptanmadığından onlar idam edilmemiş fakat hapis
cezasına çarptırılmışlardı.Başka zamanlarda da hayvanlara hapis ve idam cezası
sık olarak uygulanmıştı.
Kaplumbağa Çorbası
İngiltere
başbakanı Winston Churchill her gece
yatmadan önce mutlaka özel olarak hazırlanmış kaplumbağa çorbası içerdi.
Yardımcının her gün taze olarak yaptığı
bu çorba yatağının baş ucuna bırakılır,Churchill ise yavaş yavaş ve keyifle bu
çorbayı içer sonra uyurmuş.
Güzellik yarışmasıyla seçilen eş
Bazı Bizans
Kralları eşlerini güzellik yarışmaları sonucunda seçerlerdi. Bu şekilde evlenen
5 hükümdar olduğu bilinmekte. Bunlarda ilki 788 yılında evlenen
6.Constantin’dir. Bir jüri eşliğinde sarayda yapılan bu güzellik yarışması
sonucunda jürinin seçtiği birinciyle evlenir .Bu tarihte yapılan ilk güzellik
yarışması olarak bilinmektedir.
Birmanyalı
falcılar
1959
yılında Birmanya’da falcıları
hazırladıkları bir yazıda, yıldız falına
baktıklarını ve bunun sonucuna göre de
hükümetin istifa etmesi gerektiğini bildirmişler. Bunu dikkate alan
hükümette istifa etmiş.
Eski savaş arabası
İngiltere’de
araştırma yapan arkeologlar yerin 51 metre altında 2000 senelik bir savaş arabası
bulmuşlar. Demir çağına ait olduğu düşünülen bu arabanın içerisinde oturur
durumda bir iskelette vardı. Bunun kraliçe Boodiesen’in adamlarından birisi
olduğu ve ihaneti nedeniyle arabasıyla birlikte canlı canlı gömüldüğü
sanılmaktadır.
Saray
cüceleri
Osmanlı
saraylarında bulunan cüceler haremle padişah arasında aracılık yapardı.
Haremden bir kadın isteyen padişah,cücesini çağırır ve onun aracılığı ile haber
gönderirmiş.Padişahın canı sıkıldığı zaman ona eğlenceli fıkralar anlatmak ve
onu eğlendirmek yine saray cücelerinin işleri arasındaydı.
Abaza balından sakının
Evliya
Çelebi seyahatnamesi 2.cilt 106 sayfada yazdığına göre ‘Abazalar, ölünce cenazeyi üzerinde delikler
açılmış bir tabuta koyup,büyük bir
ağacın tepesine bırakırlarmış. Tabuta açılmış olan deliklerden giren bal arıları burayı yuva yaparak içerisinde bol miktarda
bal yaparlar ve zamanı gelince tabut açılıp bu ballar alınırmış.’ Ondan Evliya
Çelebi Abaza balından sakının içinde ölü kılları vardır der.
Tarihte ilk hapishane
Tarihte ilk
hapishane Roma İmparatorluğu zamanında yaptırılmış. Adi suçlular geniş odalarda
birlikte, ağır suçlular ise dar ve ufak odalarda veya suyu çekilmiş
kuyularda tek başlarına tutulurmuş.
Zehir içirmekten ibaret olan idam cezası diğer suçluların önünde uygulanırmış.
Müslümanlarda ilk hapishane Hz. Ömer zamanında, Avrupa’da ise ilk olarak İngiltere’de 1778 yılında inşa edilmiş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder