Halkın taktığı
lakaplarla Osmanlı Vezirleri
Osmanlı
devletinde görev yapan vezir ve sadrazamlar paşa diye anılırdı. Halk arasında isimlerinin
yanında birde lakap yakıştırırdı. Bazı vezir ve sadrazamlara uygun görülen lakaplar :
Kabakulak İbrahim Paşa : I. Mahmut devrinde kulakları büyük olduğu
için bu lakap yakıştırılmıştı.
Kavanoz
Ahmet Paşa: III. Ahmet devri sadrazamıdır. Kısa boylu ve şişmandı.
Kuyucu
Murat Paşa : I. Ahmet sadrazamıdır. Devletin iç düzenini bozan Celalileri
öldürüp kuyulara atmıştı.
Düztaban
Mehmet Paşa : Ayakları büyük ve tabanı genişti. IV Murat devrinde görevde bulundu.
Sürmeli Ali
Paşa : Süse meraklı olup sürme çektirdiği için bu lakapla anılırdı. II. Ahmet
ve II. Mustafa zamanında sadrazamdı.
Hain Ahmet
Paşa : Görev için Mısır’a tayin edilince orada başka devlet kurma çalışmaları
yaptı. Kanuni devrinde yaşadı.
Hekimoğlu
Ali Paşa : Saray hekim başısının oğlu olduğu için bu isimle anılır. III.Osman
devri veziri azamıydı.
Cenaze
Hasan Paşa : Sadrazamlık yaptığı beş ay boyunca hep hasta olduğu için bu lakap
yakıştırıldı. III. Selim devrinde görev yaptı.
Cerrah
Mehmet Paşa : III. Mehmet devrinde yaşadı. Aynı zamanda cerrahlıktanda
anladığından bu isim verildi.
Daltaban
Mustafa Paşa : II. Mustafa’nın sadrazamıdır. Tahsil görmediğinden bu isimle
anılır.
Öküz Mehmet
Paşa : Öküz nalbantçısının oğlu olduğundan bu yakıştırıldı.
Semiz Ali
Paşa : Uzun boylu, iri ve tombul bir yapıda olan Kanuni devri sadrazamıdır.
Boynueğri Mehmet Paşa :
Boynunda bir yara olduğu için bu lakapla anılır IV Mehmet devri sadrazamıdır.
Tiryaki
Mehmet Paşa : Afyon tiryakisiydi. I.Mahmut zamanında görev yapmıştı.
Topal Recep
Paşa : Gut hastalığı nedeniyle zor yürürdü. IV Murat devrinde sadrazamlık
yaparken asılarak öldürülmüştü.
Saraya
girmeden hadım edilenler : Hadım Ali Paşa, Hadım Sinan Paşa
İri Vücutlu
olanlar : Koca Mustafa Paşa, Koca Yusuf Paşa
Sarayla
akraba olanlar :Damat Ferit Paşa,
Nevşehirli Damat İbrahim Paşa
.
Bir mezar taşı
Prof.Süheyl
Ünver mezar taşlarının üzerinde çok
hüzünlü yazılara rastladığından
bahseder. Bu konuda geniş bir araştırmada Sırrı Akıncı tarafından yapılmış. Yazar
İstanbul mezarlıklardaki ilginç mezar
taşlarının üzerinde gördüğü yazıları not etmiş. Merkezefendi mezarlığındaki bir mezar
taşının üzerinde ‘ Karı dırdırından vefat eden Seyid Halil
Ağa’nın ruhuna fatiha sene 1260 ( Miladi 1844 )’ diye yazdığını görünce bu çok
ilgisini çeker.Yazar bu kişiyi tanımadığını fakat eşinin dırdırı nedeniyle dünyada rahat
edemeyen Halil Ağa’nın istediği huzuru uhrevi alemde bulmasını dilediğini
söyleyerek yazısını bitirmiş.
Göktürk ( Orhun )
yazıtları
Türk adının
geçtiği ilk metinler olup tarihimizin en
eski belgeleridir. Moğolistan sınırları
içerisinde kalan Orhun nehrinin
yakınlarında bulunurlar. Bir kilometrelik bir alana yayılmış olan Göktürk
yazıtları toplam üç adet dikilitaştan oluşur. Tonyukuk anıtı 716, Kül Tigin 732, Bilge Kağan anıtı ise 735 yılında
yazıldığı bilinmektedir. Bu dikili taşların bir tarafı Çince diğer tarafı da
Türkçe yazıtlardan oluşmuştur. Bunlarda Göktürklerin siyasal, sosyal, askeri,
ekonomik, kültürel yapıları, din ve dünya görüşleri hakkında bilgiler
vardır.Anıtların bulunduğu bölgede pek çok heykel, , su kanalları, koç ve kaplumbağa
heykelleri, sunak taşları bulunmuştur.Yazıtlar,
1889
yılında bulunmuş 1893 yılında ise Danimarkalı dilbilimci Thomsen tarafından, Rus
Türkolog
Radlof’un yardımıyla çözülüp
bilim dünyasına açıklanmıştır. Yazıtlardaki ilginç yazılardan birisinde Bilge Kağan, milli şuuru kaybederek Çince
konuşan hatta Çin isimleri almaya başlayan beylerin kötü bir sonla biten yaşam
öykülerini anlatır.
Evlilik yüzüğü
Evli
olanları bekarlardan ayırmak için kullanılan yüzük, tarihte ilk defa Romalılar
zamanında kullanıldı. O tarihlerde yüzükler demirden yapılır ve içine değişik
sözler yazılması uğur kabul edilirdi. Yazılar genellikle “seni
seviyorum”, “her zaman beraberiz”, “ölüme kadar mutluyuz”, gibi uzun sözcüklerdi. O günlerden başlayan
bu alışkanlık günümüzde sadece isimlerin
yazılmasıyla devam ediyor. İlk başlardan beri değişmeyen kural ise yüzüğün sol elin yüzük parmağına
takılmasıdır. Kalbe giden damar buradan başlayarak kalbe kadar gittiği
düşüncesi ve diğer parmaklara göre daha az kullanılması bu parmağı tercih
etmenin başlıca nedenidir. İlk çağlarda yüzük, erkeğin evleneceği kişiyi satın
aldığı anlamını taşır ve sadece bayanlar tarafından kullanılırdı. II.
Dünya Savaşı sırasında askere giden erkeklerin, geride bıraktıkları eşlerini
hatırlamak amacıyla yüzük takmalarıyla
birlikte, erkekler tarafından da kullanılmaya başlandı. 9. yy.’da Papa nişanlıların yüzük takmasını şart koşmuştu.
Yüzüğün sembolik anlamı o zamanlardan
beri hiç değişmedi.
Tramvaylarda değişik
kurallar
-
Elektrikli tramvayların ilk işletmeye
başlatıldığı yıllarda her tramvaya yalnız bir asker binebilirdi.Tramvaylarda
yolculuk yapmak isteyen diğer askerler
ya tramvayın arkasına asılır veya basamakta beklerlerdi.
-
Haliç köprüsünden geçen tramvayların bilet ücretlerine a 1 kuruş ‘Köprüler
resmi ‘yani köprü geçiş ücreti ilave edilirdi.
-
Okuma yazma bilmeyenlere kolaylık sağlamak için tramvayların tabelalarında
şekillerde bulunurdu. Mesela Yedikule’ye giden tramvayların tabelalarında yedi
tane kule resmi bulunurdu.
-
Şehir içi ulaşımda tabelalarda numara
uygulaması ilk olarak tramvaylarda başlamıştı. İstanbul’da otuz beş tane tramvay hattı vardı. Her hattın
kendisine özgü bir numarası bulunurdu.
-
1912 yılında Balkan Savaşı sırasında ordunun at ihtiyacı için atlı tramvayların
at’ları ordunun ihtiyacına verildiğinden şehir içindeki atlı tramvaylar uzun
bir süre çalışmadı.
-
1869 yılında işletilmeye başlanan tramvaylar 3 ekim 1966 tarihinde son
görevinin ardından işletimden kaldırıldı.
Hasırcılar Ocağı
Topkapı
sarayında bulunan ocak tabir edilen
bölümlerden biriside hasırcılar ocağıydı. Saray dilinde Ocak bir insan
topluluğu demektir. Sarayın odalarının taban örtüleri genellikte kamıştan
yapılan hasır üzerine halı ve kilim serilmesi şeklinde idi. Selüloz oranı
yüksek olduğu için kaliteli olarak kabul
edilen Manyas Gölü’nün kıyısındaki
sazlıklardan kesilen kamışlar tercih edilirdi. Bunlar kesilip
kurutulduktan sonra Bandırma veya
Mudanya yoluyla İstanbul’a getirilirdi. O kamışlar hasırcılar ocağı personeli
tarafından döşenecek yere göre
dokunurdu. Sarayın tüm hasırları senede bir kere değiştirilirdi. Hasır işlerinden hasırcıbaşı sorumluydu.
Eskiyen veya değiştirilecek yerleri belirler,yapılacak işlemleri sıraya
koyardı.İşleri yetiştirmek için durmadan
çalışan saray bölümlerinden birisiydi.
Hazine Dairesi
Topkapı Sarayı'ndaki hazine Serhazin-i Enderun denilen hazinedar başı ve
onun yönetimindeki sayıları yüz elliye
varan iç oğlanı tarafından korunurdu. (İç oğlanlar özel okullarda yetiştirilmiş
sürekli sarayda kalan ve sarayın iç işlerinde görevli olan kimselerdi.)Hazineyi
korumakla görevli olan hazinedar başı
görevinden ayrıldığında iki defterde kayıtlı bulunan hazinenin
tümünü ayrıntılarıyla yerine gelene devretmek zorundaydı. Padişahın vefatında
hayattayken satın aldığı devlete ait
olmayan mücevheratın defteri yapılır İki zabıt tutulur , bunlardan birisi altın gümüş ve mücevherat ile birlikte demir
bir sandığın içine konularak mühürlenir ve hazine odasına yerleştirilirdi.Bu hazine, çeşitli ganimetlerden,
İstanbul’a gelen elçilerin getirdikleri
hediyelerden, padişahların tahta geçiş törenlerindeki armağanlardan ve satın
alınan kıymetli eşyalardan oluşuyordu. Özellikle; Yavuz Sultan Selim’in
Çaldıran Seferinden sonra, hazine, o kadar çok zenginleşmiştir ki; Padişah “ Benim
altınla doldurduğum hazineyi kim daha çok arttırırsa,kapısı onun mührü ile mühürlensin” der.Bu
gerçekleşemediğinden o günden, son
zamanlara kadar, Hazine-i Hümayun dairesinin dış kapısı Yavuz Sultan Selim’in akik mühürü ile
mühürlendi.
Muhteşem
sünnet düğünü
Kanuni
Sultan Süleyman’ın üç şehzadesi olan
Mustafa, Mehmet ve Selim için düzenlenen
sünnet düğünü kelimenin tek anlamıyla muhteşemdi.1530 yılının 27
haziranında başlayıp üç hafta sürmüştü.Üç vezirin hediyelerini 500 , Rumeli ve Anadolu beylerbeyinin
armağanlarını ise 200 yeniçeri taşıyordu.Onların ardından çeşitli elçilerin
sünnet için yolladıklarını 100 kişi
getiriliyordu.Üzeri altınlarla kaplı 15 at ‘ta gelen hediyeler
arasındaydı. Yapma kalelerle yapılan savaş canlandırmaları, cirit ve güreş
yarışmaları, cambazların ilginç gösterilerini dönen bir tekerlek yardımıyla
atılan havayi fişeklerle sağlanan ışık
gösterileri muhteşemdi.Üç hafta süren sünnet eğlenceleri Kağıthane semtinde
yapılan at yarışları, ve sütun üzerindeki kabağa ok atışlarıyla tamamlanmıştı.
Tarihte en uzun saltanat
süren hükümdar
Eski
Mısır’da hüküm sürmüş olan Firavun II.Pepi tarihte en uzun süre saltanat sürmüş
olan hükümdar olarak bilinir.Gençleşmek için özel gençleşme festivalleri
düzenleyen firavun bazı kaynaklara göre 92 yıl az bir kısmına göre de 88 yıl tahtta kalmıştır. Fransa Kralı XIV.
Louis ise 1643-1715 yılları arasında Fransa’yı mutlak bir monarşiyle idare eden
kral 72 yıl hükümdarlık yapmıştır.
Kadir
gecesi alayı
Kadir
gecesinde sarayda yapılan törenlerden birisiydi. Hz. Muhammet’e ait keçi
tüyünden yapılmış olan geniş kollu hırka’ nın saklandığı Hırka-i saadet dairesinden Ayasofya’ya kadar uzanan yolun tamamı meşalelerle
aydınlatılırdı.Alayın önünde yirmi kadar meşale ve onun arkasında kırmızı yeşil
kıyafetleriyle yüksek devlet görevlileri yürürdü.Bu şekilde Ayasofya camisi’ne
gidilerek padişahla beraber namaz kılınırdı.Son
padişahlar zamanında Kadir gecesi alayı saltanat kayıklarıyla Tophane’deki Nusretiye camisinde yapıldı.
Kılıç alayı
Yıldırım
Bayezid zamanından kalma bir adetti.İlk defa Niğbolu zaferinden sonra
uygulandı.Kılıç alayı yabancı ülkelerdeki padişahların taç giyme törenlerine
benzese de onlardaki ihtişam yoktu.Sade bir tören olmasına rağmen halkta büyük
bir çoşku yaratırdı.Edirnekapı’da büyük bir çadır kurulur,ziyaretçiler bunun
içerisine kabul edilirlerdi.Padişah arabasıyla geçerken çadırda bu tören için
gelmiş olan kalabalığı selamlayarak tören yerine giderdi.Padişahın arabasının
arkasında sadrazam, diğer vezirler ve devlet ekranının arabaları takip ederdi.
Eyüp’e varılınca arabadan inilir ve yürüyerek Eyüp Sultan türbesine gelinirdi. Burada
padişah’a Yavuz Sultan Selim’in kılıcı kuşatılır.Hep beraber dua edilmesinden
sonra tören son bulurdu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder