Sarayda yapılan ilginç kutlamalar
Tıraş
töreni : Şehzadelerin ilk defa saç kestirecekleri zaman yapılan törendi.
Mevlit töreni : Adet olduğu üzere Hz. Muhammet’in doğduğu
gün Balıkhane köşkünde okunan mevlit’i dinlemek için devlet büyükleriyle
birlikte kalabalık bir halk topluluğunun buraya gitmesi törenidir.
Selamlık
resmi : Padişahın Cuma namazı için camiye gitmesi bu isimle anılırdı.
Valide
sultan merasimi : Her tahta çıkan
padişahın annesi oturmakta olduğu eski saraydan yeni saraya getirilirdi.Valide
Sultan’ı sarayda önce saray mensupları sonra padişah
karşılar ve tebrik ederdi.
Sadaret töreni : Sadrazam göreve yeni başladığı zaman
samur bir kürk giydirilerek sadrazamlık mühürünün verilmesi sırasında
düzenlenen törendi.
Beşik
töreni : Padişahın çocuğu olunca yaptırılan gümüş beşik kalabalık eşliğinde harem kapısına
kadar getirilip burada bir törenle kızlarağası’na teslim edilirdi.
Ulufe
merasimi : Yeniçeri aylıkları üç ayda bir dağıtılırdı. Bu aylıkların
dağıtılacağı zaman yapılan törene ulufe merasimi denilirdi.
Bekaret
kemeri
Orta çağ’da
Haçlı seferlerine katılan Avrupalı şövalyelerin eşlerine uyguladıkları çeşitli
metallerden genelliklede demirden yapılmış
özel bir kemerdi. Şövalyeler uzun bir zaman ülkelerinden ve eşlerinden
ayrı kalacakları için eşlerine bu bekaret
kemerleri taktırırlardı. Bunların çok değişik şekilleri olmasına karşın bunu
kullanan kadının başka biriyle ilişkiye girmesi mümkün değildi. Örnekleri
Avrupa’da çeşitli müzelerde sergilenen
bu kemerlerin tek anahtarını şövalye alıp beraberinde götürürdü. Kendi anahtar
olmadan kemer hiçbir şekilde açılmıyordu. Kemerler yeterince temizlenemediğinden
bunlardan mikrop kapıp ölen pek çok kadın olmuştu. Ayrıca zamanla pas tutup başka sorunlara da neden olurlardı.
Dalkavuk tarifesi
Eski
zamanlarda dalkavuk bu günkü anlamından farklı olarak kullanılırdı.O günlerde
başka kimseleri eğlendirmeyi kendilerine meslek edinmiş kişilere dalkavuk
denilirdi. Kabul edilmiş tarifelerine göre yaptıkları işin ücretlendirilmesi şu
şekildeydi.
Dalkavuğun
burnuna fiske vurmak……………… 20 para
Başına
kabak vurmak ( her sefer için )……….. 20
para
Yüzünü
tokatlamak (her bir tokat için)…………. 30 para
Oturduğu
sedirden aşağı yuvarlamak…………. 30 para
Yüzüne
mürekkep sürmek……………………… 37 para
Bir salkım
üzümü sapıyla birlikte yedirmek…... 40
para
Kafasına
yumruk indirme ( her biri için )………. 40 para
Sakal
boyama……………………………………. 60 para
Merdivenden aşağıya
yuvarlama ……………. 180 para
Huysuz bir ata bindirmek……………………… 300 para
Altına da
bir not ilave edilerek ‘herhangi bir şaka sırasında dalkavuk ölürse cenaze
masrafları bu şakayı yapana aittir.’diye
yazılmış.
1 Nisan
şakaları nereden çıktı ?
Fransa ‘da
1560-1574 yılları arasında hüküm süren kral IX. Charles hükümdarlığına kadar yılbaşı nisanın birinci günü kutlanırdı.Yeni
yıla girişte o zamanda şimdi olduğu gibi eğlenceler yapılırdı. IX. Charles
yılbaşını 1 ocak tarihine alınınca eski yılbaşı olan 1 nisan şakacıktan verilen
hediye ve şakalarla anılması adet oldu.
Diğer taraftan güneş, nisan ayında balık burcundan çıktığı için 1 nisan
şakalarına ‘nisan balığı’da denilir.
Yapımı 66 sene süren cami
İstanbul’un sembolü olan
eserlerden Yeni Cami’nin
temelleri Ağustos 1597 tarihinde
atıldı. Denize yakın olduğu için gece gündüz 8 ay boyunca temellerdeki suların
boşaltılmasına çalışıldı. İnşaatı
devam ederken 1603 tarihinde padişah III. Mehmet ölünce camiyi yaptırmaya
karar veren Valide Safiye Sultan’da gücünü kaybetti. Böyle oluncada yapımına
ara verildi. 1660 yılında
yeniden başlayan inşaatı devam ederken
büyük bir yangın çıktı. Hasbahçe’den Unkapanı’na kadar olan yerler
bu yangında yanarken cami de çok zarar gördü. Padişah IV. Mehmet’in
annesi Valide Turhan Sultan cami ‘nin onarımını üstlenirken etrafında
yanan evlerin arsalarını alarak alanını büyüttü. Caminin yapımı
1663 yılında tamamlandı. Böylece Sultan Ahmet Camii’nden önce yapımına başlanan eser Sultan Ahmet Camii’nden senelerce sonra
tamamlanabildi. Cami inşaatını Safiye Sultan başlattı. Valide Turhan Sultan zamanında
bitirildi.Bu nedenle ilk zamanlarda “Valide Sultan Camisi” olarak biliniyordu. Valide sultanlar tarafından birçok
yerde yaptırılan camilerden ayrılması için bu camiye “Yeni Valide
Sultan Camisi” , zamanlada yalnızca
“Yeni Cami” denildi.
Sultanahmet Meydan Savaşı
Osmanlı Padişahı I. İbrahim’in
lakabıyla Deli İbrahim dengesiz hareketleriyle devlet yönetimini olumsuz etkilemiş,halkıda
bezdirmişti. İbrahim’in tahttan indirilip yerine küçük bir çocuk olan IV.
Mehmet geçirildi.Devlet otoritesinin kaybolduğu bu günlerde
İstanbul’a gelen Sipahiler ile Yeniçeriler arasında 24 – 28
Ekim 1648 tarihlerinde Ayasofya ile Sultanahmet Camii arasındaki Sultanahmet meydanında büyük bir
savaş çıktı.Çıkarları nedeniyle devletin iki
askeri gücü birbirleriyle günlerce çarpıştı. Topkapı Sarayı’ndan 200-300m kadar
uzakta yapılan savaşı sonuçta yeniçeriler kazandı. Fakat bu olay iç ve dış itibarımızın azalmasına yol
açtı.
Cellat
Mezadı
Bir mahkum ölüm cezasına çarptırıldı mı bu cezayı
infaz edecek olan cellat mahkumun elbiseleriyle üzerinden çıkan herşeyin sahibi olurdu. Bu
eşyalar toplanır, senede bir veya iki defa büyük bir mezat ile
satılırdı. Buradan elde edilen gelir ise cellatlar arasında eşit olarak
paylaştırılırdı. Buna ‘Cellat mezadı ‘
denilirdi. Burada kıymetli eşyalar
sahipleri cellat elinde can verdiğinden ucuz fiyatlara satılırdı.Aslında buradan hiç kimse birşey almak istemez, halk arasında bu eşya ve giysilerin
uğursuzluk getireceğine inanılırdı. Bazı devlet büyükleri ve zengin
kişiler cellat’ın eline düşmeden önce
üzerlerinde bulunan kıymetli eşya, kürk ve takılarını çıkartır etrafta bulunan
kişilere vererek ‘Beni anar ruhuma bir fatiha
okursunuz ‘ derlerdi.
Cellat Mezarlığı
Osmanlı
döneminde idam edilen kişiyi mezarlığına kabul eden toplumumuz ücret karşılığı
bu işi yapan cellatları kendi mezarlıklarına kabul etmek istemez.Bu konuda
sürekli bir huzursuzluk yaşanması üzerine cellatlar için ayrı bir mezarlık
yapılması kararlaştırıldı. İstanbul ‘da bu mezarlık için en uygun yerin Eyüp
semti olduğu düşünülerek semtin arka
taraflarındaki küçük bir alan cellat mezarlığı olarak ayrıldı. Adet olmak üzere
ölen cellat’ın adı mezar taşına yazılmadığından burada bulunan mezar taşlarının
hepsi isimsizdi.Zaman içinde yeri
kaybolan bu mezarlığın günümüze sadece ismi ulaştı.
Kakum ve vaşak kürk giyme yasağı
Padişah
III. Mustafa 23 Eylül 1760 yılında çıkarttığı bir fermanda ‘ Vaşak ve kakum (
gelinceğe benzer kürkü değerli bir hayvan ),kürk giymek vezirler, ulemalar ve devlet ileri gelenlerine tanınmış bir
ayrıcalıktır.Fakat son zamanlarda
zengin esnaf ile müsevi ve hristiyan vatandaşların bu tür kürkler giydiği saptanmıştır. Devlet protokoluna ait olan kakum ve vaşak kürklerin bu tarihten itibaren
halk tarafından giyilmesi yasaklanmıştır. Buna uymayanlar
cezalandırılacaktır’ denmektedir.
Dişi
papa
855 tarihinde Papa seçilen IV .Leon aslında
erkek olmayıp, bir İngiliz kadınıydı. Ancak bunu pek az kimse ,sadece özel
hayatına giren erkekler bilirdi.Sonunda hamile kalıp birde çocuk doğurunca
kadın olduğu anlaşılınca kısa bir
yargılanmadan sonra idam edildi.Bu tarihten sonra bu yanlışlığa meydan vermemek için Papa
seçilenlerin Saint Jean Latran
kilisesinde altı açık bir iskemlede oturarak , erkek olduklarını
kendisini
seçen kardinallere ispat etmesi gerekiyordu.
“ Aşı “ adlı saç modası
Lauzun
Dukası 1774 yılında yazdığı
hatıralarında, çiçek aşısının yaygın olarak kullanılmaya başladığı
yıllarda kadınlar arasında aşı adlı bir saç tuvaletinin moda olduğunu
anlatır. Hanımlar arasında çok rağbet görüp hızla yayılan bu modada saçlara yılan, tokmak,güneş ve ağaç şekli veriliyordu. Buradaki yılan tıp
bilimini, tokmak çiçek hastalığının bu aşı sayesinde yok edildiğini, güneş
kralı,ağaç ise huzur ve güveni temsil etmekteydi.
Mimar
Sinan’ın eserleri
1480
yılında Kayseri’de doğan Sinan, 1529 yılında mimarbaşı tayin edildi. Yaklaşık
100 yıl süren yaşamı boyunca Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman,
II.Selim ve III.Murat devirlerinde baş mimar olarak görev yaptı. En önemli
eserleri Süleymaniye ve Selimiye camileridir. Selimiye camisinin kubbesi
Ayasofya’dan daha büyük ve geniştir.
Ayasofya ise bu günlere onun yaptığı
onarım ve güçlendirme çalışmaları sonucunda gelebildi. Yaşamı boyunca bunlardan
başka 81 Cami, 50 Mescid, 55 Medrese,19 Türbe, 7 Okul, 3 Hastane, 7 Su kemeri, 8 Köprü,16
Kervansaray , 33 Saray, 6 Mahzen ve 22
Hamam yaptırmış ve aynı zamanda
İstanbul’u içme suyuna kavuşturmuştur.
Eski İstanbul’da berberler
Eski
İstanbul’da berberler kahvelerin bir köşesinde kendilerine yer bulur
mesleklerini burada icra ederlerdi.Berberler aynı zamanda sünnetçi ve dişçi
oldukları gibi egzema gibi cilt hastalıklarına da ilaçlar yapanlardı. II. Sultan Abdülhamid devrinde ise Avrupa berberlerine
benzeyen o devir için modern sayılabilecek berber dükkanları açıldı. Yeni
açılanlar kendilerini eskilerden ayırmak için berber yerine “Perukar” adını kullanırlardı . Bunlar diğerlerine göre daha
temiz ve hijyenik yerlerdi. Saç tıraşından sonra baş sitil altında
yıkanırdı. Sitil berber dükkanlarında tavana asılmış, dibinde bir musluğu
bulunan orta büyüklükte bir maşrapa veya
küp şeklinde bir su kabıdır. Baş yıkanırken altına bir leğen tutulurdu. Sitil
berberin bulunduğu semte ve müşterilerine göre toprak ,bakır veya gümüşten olabiliyordu..
Berber çırağının bir görevi de ustası tıraş işlemiyle uğraşırken hasırdan
yapılmış yelpazelerle sinek kovmaktı. Berberlerin tıraşa başlamadan ustura biledikleri
kayışı bellerine asmaları adettendi.
Çocuk
haçlılar
İki asır
süren ve bir milyondan fazla kişinin ölmesine neden olan haçlı seferleri tam
anlamıyla bir kitle psikozu olarak kabul edilir. Bunun sonucu olsa gerek 1212
güney Fransa’da binlerce çocuk bir Haçlı seferi düzenlemeye karar vererek
Etienne adlı bir çobanın idaresinde gemilere dolup yola çıktılar. Sefere
çıktıkları iki gemi fırtınadan batınca içerisindekilerin hepsi öldü. Diğer beş
gemi Mısır’a kadar varabildi.. Burada esir tüccarları bunları yakalayıp esir
pazarlarında sattılar.
İlginç bir ceza
1078
yılındaki Almanya’da iç savaşlar
sırasında Kral IV. Heinrich ordusu Rudolf Von
Renfelden’e yenilir. Bu arada kralın pek çok askeri esir düşer. Rudolf yakaladığı kralın
askerlerini hafifçe cezalandırmayı düşünür. Uzun süre düşünme sonucunda hepsini
önce hadım edip sonra serbest bırakır.
Şişmanları bilen sadrazam
Abdülhamid
devri sadrazamlarından ve oldukça şişman bir yapıda olan Ahmet
Vefik Paşa Bursa valisi olarak
görev yaptığı sıralarda şişman bir kişi iş isteği ile kendisine başvurur. Paşa
hiçbir sebep yokken adama bağırır çağırdıktan sonra adamı kovalar.Yanındakiler
neden böyle davrandığını sorunca ‘ Siz şişmanların ne kadar tembel
olduklarını bilmezsiniz. Ama ben şişman olduğum için bilirim ‘ diyerek
yanıtlar.
Çırak
çıkartma
Tanzimat’tan
önceki devirlerde uygulanırdı. Bir esnafın yanında çırak olarak
işe başlayan çalışan uygun bir süre
geçtikten sonra ustasının da olur
vermesiyle bir sınava tabi tutulurdu.Aynı sanatı icra eden başka
ustalarında hazır bulunduğu bu sınavda başarılı olması halinde zamanımızın diploması yerine geçen peştamal
kuşanırdı.Peştemal kuşanan çırak kalfa derecesine yükseldiğinden aynı sanatı icra edenlerin yer aldığı loncaya da kaydı yapılırdı. O zamanlarda esnafların
açtığı dükkan sayısı sınırlıydı. Kalfa
olan kişinin ustalık derecesine yükselebilmesi bir
dükkanın boşalmasına bağlıydı. Bunun
içinde aynı sanatı yapan bir esnafın
ölmesi veya işini bırakması gerekiyordu.Kalfa, bağlı bulunduğu esnaf loncasından izin alarak
ikinci defa peştamal kuşanır ve dükkan açma hakkını elde ederdi.
Ustalık peştemalı kuşatma törenine esnaf
arasında ‘Çırak çıkartma’ denilirdi.
Zehirleyerek öldürme salgını
Fransa’da XVII.yy’ da zehirleme adeta salgın
halindeydi.Zehir yapma, satma, rakiplerini zehirleyerek ortadan kaldırma saray asilzadeleri arasında olduğu kadar halk arasında da çok yaygındı.Bu durum herkeste gerginlik
yarattığından kimse hayatından emin olamıyordu.Bunun üzerine 1680 yılında
hükümet zehirleri analiz ettirmek için bir laboratuar kurdurdu. Başkalarını
zehirleyerek öldürenlerin Paris’teki
Grev meydanında diri diri yakılacaklarını ilan etti. Zehirleme tutkusundan vaz
geçemeyen pek çok kişiye ise bu cezayı
uygulandı. Cezanın caydırıcı etkisiyle bir müddet sonra zehirleme olayları tamamen
önlenebildi.
Üç çeşit
insan
Yedinci Abbasi
Halifesi Memün dünyada üç
çeşit insan olduğundan bahseder. Bir kısmı gıda gibidir. Yani
her yerde ve her zaman gereklidir. Diğer bir grup deva gibidir. Yerine göre çok
lüzumludur. Üçüncü kısım ise bela gibidir. Her
zaman ve her yerde bunlardan uzak durmak gerekir.
İmparatora hediye
XVII.yy da
Batı memleketlerinde yüksek dereceli
devlet memurları hatta hükümdarlar
alenen hediye kabul ederler,üstelik bunun verilmesini özellikle
isterlerdi. Bu tarihlerde Frankfurt belediye meclisine imparatorun özel kalemi tarafından gönderilen bir yazıda imparatora
daha çok ve daha kıymetli hediyeler yollanmasını istemişti. Her zaman daha
fazla hediyeler sunan Nürenberg şehrinin
imparator tarafından diğer şehirlere
göre daha çok önem verildiği
bilinmekteydi.
Halifenin
yaşamındaki sekizler
Bazı sayılar
kişilerin yaşamında garip rastlantılara neden olur. Abbasi
Halifelerinden olan Mutasım Billah’ın yaşantısında sekiz sayısının ayrı bir
önemi vardı. Kendisi sekizinci Abbasi halifesi olup sekiz yıl bu görevde
kalmıştır.48 yaşında ölmüş ve arkasında sekiz erkek sekiz kız çocuğu
bırakmıştır. Mirası sekiz bin köle, sekiz milyon
dinar ve sekiz milyon dirhemdi.
Cumhuriyet tarihimizin
ilk fakültesi
Ankara Hukuk
Fakültesi Cumhuriyet Türkiye’sin de açılan ilk fakültedir.1921 yılında
Kastamonu milletvekili Abdülkadir Kemali Bey bir hukuk fakültesi açılmasını
önerdiyse de ödenek yokluğundan bu gerçekleşemedi. 1925 yılına gelindiğinde
Mahmut Esat Bozkurt yoğun çabalar
sonucunda adalet bakanlığı bütçesine gerekli ödeneği koydurup Ankara Hukuk Fakültesini açtırmayı başardı. Fakültenin açılış konuşmasını
yapan Mustafa Kemal Atatürk ‘
Yeni bir hukuk nesli oluşturarak eski hukuki düşüncelerini ortadan kaldırıp modern zihniyete sahip kişilerin yetişeceği bu fakülteyi açmaktan gurur duyuyorum ’
demişti.
Galatasaray lisesinin açılışı
II.Bayezid
tarafından 1500 lü yıllarda bir cami ve her biri 200 kişi alacak üç koğuş, bir
subay dairesi ve bir mutfaktan ibaret olarak yaptırılan ‘Galatasaray Sarayı’
süvari ocaklarına ve Topkapı sarayı hizmetlerine verilecek gençlerin
yetiştirildiği bir okul niteliğindeydi. Uzun yıllarda bu işlevini devam
ettirmişti. Sultan Abdülaziz zamanında
ise dönemin sadrazamı Ali paşa’nın tavsiye ve gayretleriyle burada batı metotlarıyla
öğretim yapılacağı Galatasaray Sultanisi adlı lise seviyesinde bir Türk okulu
kurulmuştu. Bir süre sonra tamamen yanan bu binanın yerine şimdiki okul binası
yaptırılarak öğretime günümüze kadar devam edilmiştir.
İlginç ikram
Kral Sigismund 1414 yılında yanında yüz atlı ile
Bern şehrini ziyarete gider. Dönemin belediye meclisi de konukseverlik göstergesi olarak genel ev
kadınlarının bu yeni gelen misafirlere iyi davranmalarını ve ücret almamalarını
bildirir. Kadınların ücreti belediye bütçesinde karşılanacaktı. Kral Sigismund
bu ilgiden çok memnun kalıp imparator olduğu
zaman şehri bir kere daha ziyaret eder.Bu sefer
yanındakilerle birlikte ilk iş olarak geneleve gider.Masraflar aynı şekilde belediye meclisince ödenir. 1435 yılında
Viyana’yı ziyaret ettiği zaman yine şehrin genel evine uğramayı ihmal etmez.
Oraya gideceğini düşünen Viyana şehir meclisi ,imparatora hoş görünmek için genel
evi baştan aşağı yenileyip çalışan kadınlara da kadife elbiseler dağıtmıştı.
Aptallık
vergisi
Prusya kralı
Büyük Frederik’e yakınlarından birisi ‘
herkesin aklı derecesinde vergi
vereceğini ilan edelim. Hiç kimse aptallığı kabul etmeyeceği için halk bol miktarda vergi vermekten çekinmez. Hatta
birbirleriyle bu konuda yarışırlar ‘ diye akıl verir. Biraz düşünen Frederik ‘
Bunu düşündüğünüze çok memnun oldum.
Bundan sonra sizi bütün vergilerden muaf ettim ‘ diyerek güzel bir yanıt
verir.
36 padişah 14
isim
Osmanlı padişahları arasında
Osman adlı üç, Orhan bir, Murat
beş, Bayezid adlı iki, Selim üç,
Mehmet altı, Süleyman iki, Ahmet üç,Mustafa dört, Mahmut ve Abdülhamit ikişer, İbrahim,Abdülmecit ve
Abdülaziz adlı birer kişi saltanat sürdü.
Encümen-i
Ülfet
1871
yılında İstanbul Çemberlitaş’ta semtinde
Osmanlı döneminde ilk açılan lokaldir. Üyeler lokalde toplanır,sohbet edip kağıt
oyunları oynarlardı.Şehrin tanımış kişileri buraya devam ediyor hatta devlet
adamları yabancı misafirlerini burada ağırlarlardı.Bu lokal Mahmut Nedim
Paşa’nın ikinci sadrazamlığı zamanında 1875
yılında kumar oynatıldığı bahanesiyle kapatıldı.Bunun üzerine
Beyoğlu’nda Cercle d’Orient adlı kulüp açıldı.
Cumhuriyetçilerinin
İstanbul gösterisi
Fransa’da cumhuriyet ilan edildikten sonra İstanbul’da
bulunan Fransızlar yakalarına
cumhuriyetin simgesi olan ve bayraklarını temsil eden üç renkli kokartı
takıp gezmeye başlarlar. Avrupa devletleri
için o günlerde cumhuriyet
kavramı gündemde bile değildi.Bundan dolayı başta Rusya olmak üzere bir çok
yabancı ülke elçileri saraya başvurup
bunun önlenmesini istediler.Fakat dış işlerinin yayınladığı bildiride ‘ne
isterlerse takarlar ve giyerler bunu neden yaptıklarını sormak devletin görevi
değildir’ diye yanıt verir.
Reji (yabancı
tekel ) şirketi
Türkiye’de
ilk sigara fabrikasının imtiyazı 1884 yılında Osmanlı Bankası aracılığı ile bir
Fransız şirketine verilmişti. İmtiyaz süresi 30 yıldı. Trablusgarp savaşı
sırasında bu süre sona erdi. Fakat
devlet büyük bir para sıkıntısı
içerisindeydi. Reji denen bu şirketten % 6 faizle on milyon lira borç alınır.
Buna karşılıkta imtiyaz süresi on beş yıl daha uzatılır. Reji şirketi Osmanlı
devletini sömüren şirketlerden birisiydi. 30 yıl içerisinde çoğu kar olmak
üzere 68 milyon altın lira hasılat yaptı.
Bu sömürge mekanizması cumhuriyet
idaresi gelmesiyle tarihe karıştı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder