Denizin altı
için ilk girişim
Makedonya
kralı Büyük İskender denizlerin dibinde
neler bulunduğunu her zaman merak ederdi. Bir gün devrin bilim adamların toplayıp onlara
denizin içerisinde neler olduğunu
gösterecek bir alet yapmalarını ister. Uzun uğraşılar sonucunda suyun basıncına dayanıklı ,içine su sızdırmayan
bir deniz aracı imal ederler. Denemeler başarılı olunca, içerisine insan koyup denize indirilir. Bununla denizin altını ve içini
gören kişi gördüklerini krala anlatırdı. Büyük İskender’in çok
hoşuna giden bu deneme daha sonra sık sık tekrarlanarak denizlerin sırrı çözülmeye çalışılırdı. Denizin içerisinde
rahatça hareket eden bu tekne daha sonraları denizaltılara bir esin kaynağı
olmuştur.
Türk Gazeteciliğin
başlangıcı
Türk
gazeteciliğin başlangıç tarihi 11
kasım 1831 olarak kabul edilir. Bu devlet eliyle kurulan bir gazete olan Takvimi
Vakayi’nin ilk sayısının çıkış günüdür. Bundan önce azınlıklar kendi dillerinde
günlük, haftalık ve aylık pek çok gazete ve dergi çıkartmalarına karşın bunlar
Türkçe değildi.
Takvimi Vakayi Türkçe’ nin yanı sıra
Ermeni,Sırp,Rumca ve Arapça olarakta yayınlanırdı. İlk sayısında bahsedilen
konular şunlardı. Sultan II.Mahmut’un Çanakkale
gezisi,Kurtuluş semtindeki yangın, Şehzade Mecit’in derslerine başladığı için yapılan tören,Bakırköy’deki
baruthanenin tanıtımı ile Arnavutluk’taki ayaklanmanın haberi verilmiş.
Bağdat valiliğinden alınan Davut Paşanın
yeni vali tarafından nasıl tevkif edildiği de ayrıntılı olarak yazılmıştı. Ayrıca
ticaret ve fiyat haberleri, din köşesi ile
dış haber olarakta Polonya’da çıkan ayaklanmadan bahsedilmiş.
1840 da
Tercüman-ı Ahval gazetesi çıkmaya başlayınca Takvim-i Vakayi daha ziyade resmi gazete olarak yayınına
devam etti.
Beşiktaş’ın ismi
nereden geliyor
Barbaros
Hayrettin Akdeniz’e sefer çıkacağı zamanlarda gemilerinin gerekli
hazırlığı şimdiki Beşiktaş semtinin
olduğu yerde yapılırdı.Eksiklerinin tamamlanıp gerekli ikmallerin yapılabilmesi
için burada belirli bir süre beklerlerdi.Fakat gemilerinin halatlarının bağlanacağı yeterli direk olmaması
sürekli olarak sorun yaratıyordu.. Barbaros Hayrettin gemilerin
kıyıya rahatça bağlanabilmesi için sahile
beş büyük taş direk yaptırır. Gemiler zorunlu ihtiyaçlarını tamamlayana kadar sahile
bağlanmak için bu direkleri kullanırlardı.
O zamanlarda bu bölgeye beş taş denirdi.
Bu söylem zaman içinde de Beşiktaş’a dönüşmüştür.
Yeniçeri ocağındaki ilk kuralsızlık
Osmanlı
Döneminin en seçkin askerleri olan Yeniçerililer ilk olarak padişah III.Murat
devrinde yozlaşmaya başladılar. Bu zamana kadar Yeniçeri ocağı küçük yaşta içerisine aldığı
akıllı hristiyan çocuklarını askeri disiplin altında yetiştiriyor ve seçkin birer asker yaptıktan sonra ordu
içerisine veriliyordu. III.Murat ‘ın padişahlığına kadar
teşkilatın içerisine dışarıdan hiç kimse alınmadı. Bu devrinde büyük bir
sünnet eğlencesi yapıldı. Bu düğünde
hokkabazlar halkı çok eğlendirdiler. Padişah bunları huzuruna çağırır.’ Benden ne istersiniz ‘ diye sorar. Hokkabazlar ‘Asker olmak
isteriz ‘ derler. Padişahta bunların yeniçeri ocağına alınmalarını
ister.Yeniçeri ocağının komutanı olan
Ferhat Paşa bu karara şiddetle karşı çıkar.Padişaha yolladıkları mazbatada ‘
ocağın özel yetişmiş askerlerden oluştuğunu ve bu askerlerin çocukluklarından
beri bu ortamda bulunduklarını dışarıdan gelecek kişilerin faydalı
olamayacaklarını ‘yazar. Padişah alınmalarına israr edince Ferhat Paşa istifa
etmek zorunda kalır. Bunun yerine gelen yetkili ilk iş olarak bunları yeniçeri
ocağına kabul eder.İlk yozlaşma bu şekilde başlar. Yeniçerilerin aldığı maaş
çok yüksek olduğundan herkes buraya katılmanın bir yolunu aramaya başlar. Bu
fırsatı yakalayan pek çok kişi ocağa
kaydolur.
Padişahın ölümünden önceki ilginç olay
Padişah
III. Mehmet bir gün saraya dönerken bir
deli derviş tarafından yolu kesilerek ‘ Padişahım tam 55 gün sonra çok mühim
bir olay olacak .Bu duruma hazırlıksız olma.Şimdiden tetbirini al diye
bağırır.’
Bundan tam 55 gün sonra 1603 senesinin 21 aralık
gecesi padişah Topkapı sarayındaki odasında ölü olarak bulunur. Bilinen bir
hastalığı yoktu.Ölüm sebebi ise anlaşılamamıştı.
Sultan Ahmet’in yaşamındaki 14 ‘ler
İstanbuldaki
ünlü Sultan Ahmet camisini yaptıran padişahın yaşamındaki 14 sayısı ilgi
çekicidir. 14 yaşında tahta çıkan 1. Ahmet Osmanlı Devletinin 14. Padişahıdır.
Kendisi 14 yıl saltanatta kalmış ve ateşli bir hastalık sonucunda 28 ( 14x2 ) yaşında vefat emiştir.
Etek öpmek
Genel
olarak yüksek devlet memurları ve padişahların kendilerinden daha düşük
seviyede bulunan kişilerden beklediği bir saygı kuralıydı.
Kosova
savaşı sırasında Murat Hüdavendigar el
öpmek isteyen bir Sırplı tarafından hançerlenerek öldürülmesinden sonra Osmanlı padişahları el öptürmek yerine
kaftanlarına dokundururlardı. Bu zaman içerinde halk arasında etek öptürmek
şeklinde söylenmeye başlandı.
Nasıl
uygulandığına gelince. Büyük sayılan kişinin huzuruna gelince eğildikten sonra elini eteğine götürür gibi
uzatıldıktan sonra başa götürülmesidir. Gerçekte bir öpme olayı yoktur. Bazı
kişiler bunu abartılı olarak iki elleriyle birden yaparlardı.
1700
lü yıllarda İzmir
1700-1702 yılları
arasında çıktığı seyahat sırasında Anadolu’yu baştan başa gezmiş olan
Fransız botanik bilgini Tournefort yanındaki ressama çok beğendiği İzmir’in bir resmini
yaptırdıktan sonra hatıra defterine
şunları yazmıştı ‘ Manisa’dan sonra İzmir’e geldik. İzmir doğuda görülebilecek
olan limanların en güzeli. Dünyanın en
büyük donanmasını alacak kadar büyük bir körfezin sahilinde kurulmuş.Şehrin
sokakları düzgün.Evleri güzel ve sağlam.Kısaca gördüğüm şehirlerinin hepsinden daha güzel.Francs
Caddesi İzmir’in en güzel yeri. Dünyanın en iyi mağazalarının burada olduğunu
söylebilirim. Zaten limanın mükemmelliği burasını bir ticaret merkezi haline
getiriyor. Şehirde on beş bin kişi yaşıyor. Cami sayısını ise dokuz olarak
saydım diyerek İzmir hakkındaki
görüşlerini bu şekilde özetler.
Saltanat ailesi
kuralları
Osmanlı
İmparatorluğunun son zamanlarında özellikle şehzadeler arasında disiplinsizlik baş göstermiş etraftan çok
şikayet gelmeye başlamıştı. Bunun üzerine sarayda yaşayanların uyulması gerekli
olan kurallar adında bir yönetmelik
çıkartılmıştı. Buna göre;
Saray
mensupları sadece kırmızı renkli fes giyecekler .Fes başa düzgün
yerleştirilip daima dik
durması sağlanacak.
Saltanat
ailesinden olanlar kaç yaşında olurlarsa olsunlar padişahın izni olmadan evlenemezler.
Saltanat ailesinden olanlar padişahtan izin almadan İstanbul dışına çıkamayacaklar.
Mevki ve
haysiyetlerine aykırı olan her türlü davranış ve konuşmalardan çekineceklerdir.
Millet ve
hükümet hakkında olumsuz bir söz
söylemeyecekler .Parti çalışmalarına katılmayacaklar.
Arkadaşlarını
dikkatli seçecekler. Uygunsuz kişilerle bir arada bulunmaktan çekineceklerdir.
Saltanat ailesinden olanlar bu kurallara uymadıkları
taktirde, padişah tarafından verilecek cezayı baştan kabul etmiş olacaklardı.
Bu cezalar ikaz ve kınama olabildiği
gibi saraydan uzaklaştırma da veya belirli süre dışarı çıkmama şeklinde
olabilmektedir.
Şehzadeler
Türkçe ve Arapçayı çok kavradıktan başka
bir yabancı dili de çok iyi
öğrenmelidir. Bunları öğrenmek için kendisine verilecek eğitime gerekli önemi
vermek zorundadır.
Gerçek çıkan
rüyalar
- Amerika
Birleşik Devleti başkanlarından olan Abraham Lincoln köleliği bitirmesiyle
tanınır.Bir gece rüyasında bir şahıs tarafından tiyatroda öldürüldüğünü görür.
Ertesi gün bu rüyayı tanıdıklarına anlatır.
Bu rüyadan
kısa bir süre sonra aynen rüyasında gördüğü gibi öldürülür. Katil John Wilkes
Booth köleliği kaldırdığı için bu
suikastı düzenlediğini söyler.
- Hüseyin
Avni Paşa bir gece rüyasında burnunun kanadığını ve elindeki beyaz mendiliyle
silince bunun bir bayrağa dönüştüğünü görür. Rüyasını yorumlayan tabirci
kendisinin şehit olacağını söyler. Gerçektende kısa bir sürer sonra Sultan
Abdülaziz’in tahtan indirilmesi sırasında sarayı basan Çerkes Hasan tarafından görevi başında şehit edilir.
- Zübeyde hanım rüyasında
bir ses duyar. Bu ‘ Oğlunu askeri okula gitmesine izin verirsen hep
yüksekte kalacak ‘ der. İlk başlarda oğlu Mustafa Kemal’in askeri okula
gitmesini istemeyen Zübeyde Hanım bu rüyadan sonra fikrini değiştirerek izin
verir.
Eski zamanda bir tiyatro
İstanbul’un
meşhur tiyatrolarından biriside Üsküdar’ın Çarşıboyu, Boyacı sokağındaydı. Bozuk
kaldırımlı dar bir sokağa açılan kapısının önünde boru ve davul çalarak suratı
çeşitli renklere boyalı birisi türlü şaklabanlıklar yaparak yoldan geçenleri
içeri çekmeye çalışırdı.
Kapıdan
girince 4-5 petrol lambasının aydınlattığı toprak bir avlu ve iple bölünmüş
oturma yerleri birinci,ikinci ve üçüncü
mevki olarak ayrılmıştı. Birkaç tanede loca bulunurdu. Koltukları kullanılmış
eşya satan dükkanlardan toplanmış gibiydi. Hani üstüne bastığınızda döşemeleri
içine çökenlerden.Sahne tahtadan yapılmıştı. Ramazansa Teravih namazı bitmeden
sahne açılmazdı. Gene tahtalarla ayrılmış bir bölümde sesi çoğu kez aktörlerden
bile daha çok duyulan bir süflör bulunurdu.
Aktörlerin
en sevilenleri olan Kel Hasan gündüzleri yoğurt satar akşamları tiyatroya
gelirdi. Diğer sevilen aktörler olan
Kambur Mehmet ve Pervuz Hanım’ın okuma yazması bile olmadığı söylenirdi.
Kel Hasan
ve Kambur Mehmet tüm hareketleri hatta her sözleri izleyenleri güldürürdü. Söyledikleri tekerlemeler ertesi
gün özellikle çocuklar arasında espiri konusu olur,yüzlerce kere tekrar
edilirdi. Pervuz hanım eğlenceli kantolar söylerdi. Sesi pek iyi değildi ama
izleyenler onu dinlemekten büyük keyif
alırlardı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder