KENTİN TARİHİ
Kentin Helen asıllı olan Seleukos Krallığı zamanında İ.Ö.3.yüzyılda kurulduğu sanılmaktadır. Tarihin ilk çağlarından beri bu bölgede yoğunlaşmış olan dini geleneklerden dolayı, yeni kurulan bu yerleşime kutsal kent anlamına gelen Hierapolis ismi verildi.
Kısa bir süre Bergama Krallığının himayesinde kalan kent daha sonra Roma İmparatorluğuna bağlanır. Bu dönem kentin zenginlik ve ihtişam zamanlarıdır. Kentteki büyük yapıların çoğu bu zamanda yapıldığı biliniyor. 17 yılında büyük bir deprem şehre çok zarar verse de, kısa bir sürede kendisini toparlamayı başarmasına rağmen Helenistik özelliğini kaybedip tipik bir Roma kenti görüntüsündedir. Hz. İsa’nın 12 havarisinden birisi olan St.Philip’in bu şehirde öldürülmesi Hristiyanlar için bu bölgeyi önemli kılıyor. Bizans döneminde psikoposluk merkezi olan kentte, St Philip’in adı verilen büyük bir kilise yapıldı. Bölge , 13. yüzyıl başlarında Türklerin eline geçince şehir terk edilir.
ŞEHİRDEKİ YAPILAR
Frontinus Kapısı : Roma döneminde yapılan kentin ana giriş kapısıdır.
Frontinos caddesi : Yaklaşık 14 metre genişliğinde olan şehrin ana caddesidir. Caddeyi oluşturan düzgün kesimli taşlarının altından şehrin kanalizasyonu geçer. Caddenin her iki tarafında depo, dükkan ve konutlar yer almaktaydı. Bu cadde 5.yüzyıl başlarında yapılan Bizans Kapısına kadar uzanır.
Agora : Büyük bir depremle yıkılan binaların yerinde Frontis caddesinin yan taraflarından başlayarak geniş bir alan ticari agora olarak düzenlenmişti.
Latrina : Caddenin sol tarafında yer alan ve taş bloklardan yapılmış olan büyük yapı aslında bir halk tuvaletidir. Yapının tabanında lağım suyunu caddedeki kanalizasyon sistemine taşıyan kanal bulunur.
Kuzey Bizans Kapısı : Bizans döneminde yapılan ve tüm yerleşimi çevreleyen surların arasından şehre giriş kapılarından birisidir. Deprem sonucu zarar gören agoranın kalıntıları kullanılarak İ.S. 4.yüzyılda yapılmış ve iki kule ile desteklenmiştir. Giriş kısmında bulunan dört adet konsol üzerindeki aslan ve panter motifleri büyük olasılıkla şehri kötülüklerden korumak amacıyla dizayn edilmiş.
Güney Bizans Kapısı : Kuzey kapısıyla aynı zamanda inşa edilmiştir.
Su kanalları : Şehirde yaşayanların su gereksinmelerini sağlamak amacıyla şehre su kaynaklarından topraktan imal edilmiş künkler yardımıyla su getiriliyordu. Bu amaçla da şehrin yakınlarında iki adet su kemeri inşa edilmişti. Yaşam alanlarına ulaşan su, burada küçük künkler sayesinde evlere dağıtılmaktaydı.
Triton Nymphaeumu : Anıtsal Çeşme, yaklaşık 60 metrelik cephesiyle kentteki en büyük ve en gösterişli yapılardan birisidir. Büyük havuzu içerisine alan U şeklinde bir plana sahipti. Anıtsal çeşme binası iki katlıydı. Kervanlarla yapılan uzun ve yorucu bir yolculuk sonucunda şehre ulaşanların su ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla yapılmıştı. Nymphaeum içerisinde heykeller, mermer kabartmalar ve fıskiyelerin bulunduğu muhteşem bir görüntüsü olduğu tahmin ediliyor.
Hamam Bazilika : Şehrin kuzeyinde ve giriş kapısının dışında yer almaktadır. 3.yüzyılda yapılan hamam , 6.yüzyılda kiliseye çevrilir. Anadolu’da bir çok kentte olduğu gibi Hierapolis’te de kent dışından gelenler ilk önce hamama alınmakta burada yıkanıp temizlendikten sonra şehre kabul edilmekteydi.
Tiyatro : Yunan tiyatrosu tipinde olup, oturma grupları doğal bir yamaca yaslanmıştı. Tiyatronun cavea’sın da 50 sıra oturma grubu bulunuyor. Bu oturma grupları 8 adet merdiven ile 9 bölüme ayrılmıştı. Yönetici localarının yakınlarında 10 adet gösterişli sütun vardı. Bu sütunların arasında ise 4 tanrıçaya ait büyük heykeller bulunuyordu. Tiyatronun latrinası girişin batı bölümündeydi. Tiyatrodan çıkan heykel ve frizler Hierapolis Müzesinde özel bir salonda sergileniyor.
Katedral : Hierapolis kentinin en önemli hristiyan ibadet yeridir. Sağdaki kapıdan girilen yer vaftiz odasıdır. Burada iki yanında merdivenleri olan vaftiz teknesi yer alıyordu. Katedralin apsisi (yarım daire planlı kısım) içerisinde papazların oturduğu özel bir bölüm vardı.
Apollon Tapınağı : Tapınak Apollon kutsal alanının içerisinde bulunmaktaydı. Bu tapınaktan günümüze tapınağın mermer merdivenleri ile yine mermer ile kaplı bir podyum ve birkaç tane mermer sütun ulaştı. Kazılar sırasında tapınak alanında bulunan değerli eserler Hierapolis Müzesinde sergileniyor.
Nekropol ( Mezarlık ) : Şehrin mezarlığı şehri çevreleyen surların dışında yer almaktadır. Mermer veya kireç taşı kullanılarak yapılmış olan mezarlar lahit, tümülüs veya oda şeklindedir. Şehrin doğu kısmındaki nekropol alanı günümüze ulaşmış. Burada 100 adet kadar lahit bulunuyor. Bu bölgede görülen ve 51ile numaralandırılmış olan tümülüsün yapım tarihinin İÖ 1.yy olarak belirlendi. Tümülüs traventen levhaların üzeri koni şeklinde toprakla örtülerek yapılmış. Yer altında bulunan mezar odasına iki basamak ile giriliyor. Mezar odasının kapısını taş bir levhadan. Yine bu bölgede bulunan 56 nolu mezarın basamaklı bir kaidesi ile cephesinde aslan ayağı şeklinde son bulan bir basamağı mevcut. Bunun üzerinde iki adet lahit yer alıyor. İç odası metalden yapılmış bir kilit sistemiyle kapatılmış. Bazı lahitler o zamanki inanışa göre ölüleri yüceltmek amacıyla bir kaide üzerinde konularak yüksekte tutulmuş.
Medusa Figürü : Medusa, Yunan Mitolojisinin korkulan tanrıçalarından birisidir. Gözlerine bakanı taşa çevirdiğine inanılırdı. Yılan saçlı, keskin dişli olan bu tanrıçadan o devirde herkes çekinirdi. Hierapolis kentinin giriş kapılarından birisinin üzerine işlenmiş olan Medusa figürü, şehirde yaşayanları tanrıçanın şerrinden korumak amacıyla yapıldığı düşünülüyor.
Bir dünya mirası
Hierapolis Antik Kenti 1988 yılında 485 kayıt numarasıyla UNESCO Dünya Mirası Listesine alındı. Sizde bir gününüzü Muhteşem antik şehir Hierapolis’e ayırmayı düşünür müsünüz? Eşsiz güzellikteki Pamukkale’yi, Hierapolis Müzesini de aynı zamanda görmek imkanı bulacaksınız. Ayrıca bölgenin diğer büyük bir kenti olan Leodikya’ya sadece 15 dakika uzaklıktasınız. İşte size bir günü tam doldurabilecek bir gezi. Ne dersiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder