Osmanlı padişahlarının ölüm
nedenleri
Yaklaşık 600 yıl hüküm sürmüş olan Osmanlı
Devletinde 36 Padişah görev yapmıştır. Ortalama ömürleri 52 sene 3 aydır. En genç ölen II.Osman en yaşlı vefat eden ise Orhan Gazi’dir. Padişahların saltanatta
kalma süreleri ise ortalama 17 sene’dir.
Bazı kaynaklar I.Osman’dan II.Abdülhamit’ e kadar tüm aile fertlerinde gut
hastalığı olduğundan bahseder. Çoğu padişah’ın ölüm nedeni buna bağlasa da ölümleri
bu hastalıktan olmadı.. Sekiz
padişah kalp ve dolaşım sistemiyle ile ilgili hastalıklardan, diyabet’ten beş,
idam, cinayet, intihar veya kaza nedeniyle sekiz, beyin kanamasından vefat
edenlerin sayısı dört olarak biliniyor. Üç padişahın tüberkülozdan, böbrek ve
idrar yolları rahatsızlığından iki, pnömoni ve karaciğer yetmezliğinden
ise birer kişi vefat etmiştir. Dört
padişahın ise ölüm nedeni bilinmiyor. 28’i sarayda, diğerleri harp meydanlarında, yollarda,
esarette veya gurbette vefat etmişlerdir.
Rüşvet mi , Hediye mi ?
Tanzimatın ilanından sonra rüşvetin
önlenmesi için bazı kararlar alınmıştı. Rüşvet ile hediyeyi
birbirinden ayırmak amacıyla beş rakamı esas tutulur. Beş ‘e kadar olanlar hediye, bunun üstündekiler in rüşvet
olarak işlem görmesine karar verilir.Örneğin bir devlet memuruna beş okka’ya
kadar yağ vermek hediye olarak kabul edilmekteydi.
Bu kanun
yürürlükteyken evi Beylerbeyinde bulunan
devlet büyüklerinden birisinin yalısına içi kuzu dolu bir şilep yanaşır. Bu
tekneyi izleyen maliye memurları tekne sahibini rüşvet vermekle suçlamak
üzereyken şöyle bir çıkış yolu bularak
ceza almaktan kurtulur. ‘Şilepteki beş kuzuyu Paşa hazretlerine, beş tanesi
eşine, beş tanesi kızına, beş tanesi oğluna, beş tanesini damadına, beş
tanesini gelinine getirdim’ der. Bu olaydan sonra kanunun işe yaramayacağı anlaşıldığından kısa
bir süre sonra yürürlükten kaldırılır.
İstanbul’daki türbeler
Önemli kişilerin ölümünden sonra onların
gömülmesi için yapılmış anıtsal tarihi yapılara türbe denilir. İstabul’da
bulunan türbeler başlıca beş kısımda incelenir. a) Padişahlara ait türbeler ,
29 Osmanlı Padişahının gömülü olduğu 16 adet türbedir. Bunların 13 de padişah
eş ve çocukları da aynı yere defnedilmiştir. b) Padişah yakınlarının türbeleri , padişah
mezarı içerisinde yer almayan padişah
eşi,sultan ve şehzadelere ait olan 18 adet türbedir. c) Sadrazamlara ait türbeler, genellikle cami
avlusunda veya camilerin yanında yer
alan 25 adet türbedir. d) Diğer Türk büyüklerine ait türbeler, Barbaros Hayrettin Paşa,Mimar
Sinan,Gazi Osman Paşa gibi ünlü Türklere ait 11 adet türbedir. e ) Dini inanç türbeleri, Eyüp
Sultan,Merkez Efendi gibi çok ziyaret edilen 5 tane türbeyle birlikte
İstanbul’daki türbe sayısı 75 tanedir.
İznik’te Huysuzlar
Türbesi
Şaman Türkleri’nin dininde
Uma Tanrısı yer alırdı. Türkler hasta çocuklarını bu tanrının
iyileştireceğine inanırlardı. Günümüzde ise tam aksi olarak umacı sözcükleri
daha çok çocukları korkutmak amacıyla kullanılmakta. İznik’teki
Huysuzlar Türbesi eski Uma inancının yeni
bir şekli olarak karşımıza çıkıyor. Huysuz çocuklar bu türbeye getirilip bir
müddet bu türbenin içerisinde bekletilir. Sonra elbiseleri bu türbede
bırakılıp yeni elbiseler giydirilerek
buradan alınırdı. Elbiselerini burada bırakmakla tüm huysuzluğunu burada
bıraktığına uzun yıllar boyunca
inanılmıştı.
Baklava
alayı
Ramazanın 15.günü saray mutfağında
yapılıp özel bir törenle Yeniçeri
askerlerine götürülen baklavadır. Her on asker için bir tepsi hesabıyla hazırlanan
baklava üst düzey yeniçeri komutanları tarafından saraydan alınarak kalabalık
eşliğinde askeri kışlalara getirilirdi. Bu
kalabalığa baklava alayı ismi verilirdi. Uzun yıllar devam eden bu
gelenek yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra bir daha tekrar edilmedi.
Japon’ların
ilginç inancı
Eskiden Japon’lar ölülerinin başları kuzeye gelecek
şekilde mezara koyarlardı. Bu durum
zaman içerisinde kuzeyi uğursuz saymalarına neden olur..Bilhassa yatarken
başlarının kuzeye dönük olmamasına özellikle dikkat ederler. Eskiden bu inanç o
kadar kuvvetliymiş ki seyahate
çıkanların çoğu yatacakları yönü belirlemek için yanlarında pusula taşırmış.
Kraliçe
Katerina
Çariçe II.
Katerina’nın sevgilisi olan Prens Potekim
bahçe merakıyla tanınmıştı.Çariçede seyahate çıkacağı zaman sevgilisinin
hoşuna gitsin diye yanında daima bir
bahçıvan ile seyyar bir bahçe bulundurursu. Konak yerlerinde bahçıvanlar kutu
ve sandıklarda taşınan çiçek ve ağaçcıklarla çadırın etrafında
geçici bir bahçe oluşturlardı.Yola
çıkılacağı zaman bu bahçe bozularak tekrar getirildiği sandıklara konurmuş.
70’şinden sonra eser veren meşhurlar
Sanatın yaşı olmadığını gösterircesine Mozart
gibi çocuk yaşta eserler yaratan dahiler olduğu gibi ileri yaşında sanat tarihi,resim,bilim ve edebiyat
açısından değerli eserler veren sanatçılar vardır. Bunların bazıları, Kant Antrapoloji
eserini 74 yaşında, Verdi Otello ‘yu
76 yaşında, Goethe Faust’u 80 yaşında, Lamark ünlü zooloji eseri olan
Omurgasızların Tarihi isimli incelemesini 78 yaşında tamamlamıştır.
Stalin’in ölüm
korkusu
Ünlü Rus devlet adamının bir türlü yenemediği
bir ölüm korkusu vardı. Özellikle suikasta uğramaktan çok ürkerdi. İkametgah olarak kullandığı saray
ile günlük işlerini takip ettiği Kremlin arasındaki 45 kilometrik yolda
suikaste uğramamak için söyle bir tetbir almıştı. Stalin kendi arabasının tıpa
tıp benzeri olan 15 araba daha almıştı. Bu otomobiller hep birlikte yola
çıkarlar, hepsinde staline benzeyen bir kişi otururdu. Hepsi aynı yolu izleyerek aynı yere giderlerdi. Tabi Stalin’in
hangi arabada olduğunu kimse bilmezdi.
Madame Maintenon’un utancı
1684 te o zamanki Fransa Kralı olan 16.Louis ile evli olan Madame Maintenon evlendikten sonra
haftada bir kan aldırmaktaymış. Bunun nedeni sorulduğunda ise ‘Sarayda o kadar
açık saçık fıkralar ve hikayeler
anlatılıyor ki bunları dinlerken yüzüm kızarmasın diye sık sık kanımı
aldırıyorum. İşe de yarıyor ‘ diye yanıt vermiş.
Cenazesi kaçırılan
Cumhurbaşkanı
Amerika Birleşik Devletlerinin
Cumhurbaşkanlarından olan Abraham Lincoln’un ölümünden sonra muhteşem bir
cenaze töreni düzenir.1865-1901 yılları arasında ise cenazesi değişik şehirler arasında 17 defa
yer değiştirdi.14 şehir mezarının kendi şehirlerinde yapılması için birbiriyle
adeta yarıştı. Bir ara cenazesi kaybolur.Herkes cenazeyi aramaktayken
iki yıl sonra Springfield
şehrinde bulunan bir anıtın tavan arasında bulunur.
Menekşe salatası
Orta çağlarda menekşe normal yemek listesinde
kullanılırdı.Soğan,marul ve bazı yeşil sebzelerin yanında doğranarak salataya
karıştılırdı. Ayrıca çorbası da çok seviliyordu. Bu çorba menekşe’nin kekik ve
çörek otu ile birlikte pişirilmesiyle yapılırdı. Taze yaprakları çiğ olarak
sofraya getirildiği gibi bunların pişirilmesiyle değişik yemeklerde yapılmaktaydı.
Eski Uzak doğu’da yemek adabı
17 yy da bilhassa Japonya ve Çin’de ziyafete
gitmeden önce herkes kendi evinde yemeğini yer toplantıya öyle gidermiş.Tok
karına gidilen ziyafet sofrasında hemen hemen hiçbir şey yenmez, sadece
konuşmakla vakit geçirilirmiş.Ziyafetin sonuna doğru yemekten çok az yenir ve
sofradan kalkılırmış.Buna karşılık evden ayrılmakta olan herkese paket
içerisinde sofradaki yemekler hediye edilirmiş. Böylece ertesi gün bu yemekleri
evlerinde yerken ev sahibini hatırlarlarmış.
Teşhir cezası
Eski
İstanbul’da zaman zaman uygulanan cezalardan birisiydi. Teşhir,
suçlunun aldığı cezaya ek olarak verilen bir cezaydı. İstanbul’un en
kalabalık semtlerinden birisinde mahkumlar halka teşhir için yere çakılı olan
demir kazıklara demir bir halka ile bağlanarak bekletilirdi. Ellerinde uzun bir
zincir ile bağlı tutulan mahkum yalınayak getirilip buraya bağlanırdı. Teşhir
edilen mahkum sabahtan akşama kadar ayakta durur. Sucunu gösteren bir yazı
boynuna asılarak gelen geçenin bu yazıyı okuması sağlanırdı. Seyir için
toplanan halkın mahkum ile konuşması yasaktı. Buna rağmen ağır sözlerle hakaret
edenlerin yanı sıra acıdığı için para
verenlerde oluyordu. Ceza sonlanıncaya kadar etrafında daima bir veya iki polis nöbet tutarak başkasının mahkuma zarar
vermesini önler, para verenlere ise ses çıkartmazdı.Teşhir günü genellikle bir
gün sabah erken saatlerde başlayıp
akşama doğru biterdi.. Bu süre zarfında mahkuma yiyecek verilmez yanına
sadece bir testi su ile su içmesi için bir bardak bırakıldı.
Zehir Ali’nin kahvesi
Mütarekenin ilk yıllarında İstanbul büyük bir
karışıklık yaşıyordu. Durum böyle olunca polislik teşkilatı da zayıflamış hırsızlık, dolandırıcılık, yankesicilik olaylarında
belirgin bir artış olmuştu. İşte bu devirlerde Galata Boğazkesen’de Zehir
Ali’nin kahvesi zamanın azılı hırsız ve yankesicilerinin toplanıp işlerini
planladıkları bir mekan olmuştu.
Kahvenin
bir köşesinde Hüsnü Baba adında birisi
köfte ekmek satar isteyenlere ise kadeh
içerisinde rakı verirdi. Çeşitli suçlardan arananlar mutlaka bu
kahvede toplanırlardı. Uzun
yıllar bu işlevini sürdüren Zehir
Ali’nin kahvesi otoritenin tekrar kurulmasıyla birlikte
kapatılır.
Marco Polo ‘ya hiç kimse inanmamıştı
1254 Yılında Venedik’te doğan Marco Polo
Dünyanın en önemli gezginlerinden birisidir. Küçük yaşından beri babasından
duyduğu gezi anılarıyla büyümüştü. 1271 yılından itibaren de kendisi gezmeye ve
bu sırada gördüklerini günlük olarak yazmaya başladı.
Büyük Seyahat adlı kitabı gezi anılarının derlenmesiyle oluşmuştur. Bu
kitapta ‘ Gürcistan’ın kuzey batısında
çok ilginç bir olgu ile karşılaştığını
anlatır. Yerdeki büyük bir kaynaktan yağa benzer bir sıvı çıkmaktaydı. Lakin bu
yağ y şup bitene kadar yanıp aynı
zamanda da ısı veriyor diye anlattığı bu yağ petrolden başka bir şey değildi..
O zamanlar petrol bilinmediğinden yazdıklarına hiç kimse inanmaz.Gerçek olduğu
düşünülmeyen başka bir konuda gezi sırasında gördüğünü söylediği maden kömürüydü. Şöyle tarif ediyordu ‘Bir yerde siyah taşlar
gördüm.Halk bunları toplayıp odunla
birlikte tutuşturarak yakıyor. Bu taşlar yandığı zaman inanılmaz bir sıcaklık
oluşup üstü kızarınca dumanı kalmıyor. Sıcaklığı
uzun süre devam ettiğinden üzerinde yemek bile pişiriliyor’.Marco Polo’nu
yazdıklarının gerçek olduğu kaç yıl sonra anlaşıldı. Kimbilir ?
Siyamlı
ikizler
1811 yılında o zamanki ismi Siyam olan Tayland’ın Bangkok
şehrinde vücutlarından birbirine yapışık olarak doğan ikizlerdir. Yoksul bir balıkçı ailesinin
çocukları olarak dünyaya gelen bu bebeklere Çang ve Eng isimleri verildi. Biraz
büyünce önce yakın çevrelerinde daha
sonra ise dünyanın pek çok ülkesinde isimleri
duyuldu. Bu sırada bölgede bulunan
Amerikalı bir kaptan ikizlerin ailesine bol para vererek onları aldı. Avrupa’da
panayır, sergi gibi yerlerde ücret
karşılığında halka göstermeye başladı. Halk büyük bir ilgiyle onları izliyor,
basında da sürekli olarak bu konuda haberler çıkıyordu. Tıp dünyasının da
ilgisini çeken Siyamlı ikizler bir çok tıp otoritesi tarafından özel olarak
incelendi. Buldukları sonuçlar çok ilginçti. İkizler birbirlerine yapışıktı ama
tabiat olarak birbirlerinden çok farklıydılar. Çang hırslı,kavgacı,içkiciydi.
İkizi olan Eng ise bunun tam tersi yumuşak tabiatlı, sakin ve sessiz birisiydi.
Uyuşmayan karakterleri sık sık kendi aralarında tartışmalarına neden olurdu. Daha
sonra götürüldükleri Amerikada’da halkın yoğun ilgisiyle karşılan ikizler kazandıkları paralarla bir çiftlik evi alıp
buraya yerleştiler. Bir müddet sonrada yakınlarındaki bir çiftlikte bulunan iki
kız kardeşe aşık olup onlarla evlendiler. Çang ‘ın on ,Eng ‘in on bir çocuğu
oldu. 1874 yılına gelindiğinde ise Çang’ta bir soğuk algınlığı şeklinde
başlayan hastalık hızla seyrederek kısa bir süre sonra ölümlerine neden oldu. Birlikte
gömüldüler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder