Bu hafta
sonu Muğla’nın şirin ve sessiz ilçesi
Kavaklıdere’ye gitmeyi sonunda başardım. Başardım diyorum, çünkü daha önceleri
bir çok kez gitmek istememe rağmen
çeşitli nedenlerden dolayı bu gezi gerçekleşemedi. Cumartesi günü sabah erken
saatlerde yola çıktık. Kahvaltı molamız
yol üzerindeki bir tesiste. Güney tarafına giden yol üzerindeki tesislerde mola
vermek çok hoşuma gidiyor. Buralarda genellikle bu yöne giden otobüslerden ve otomobillerden inenlerin yarattığı bir
kalabalık oluyor. İnsanlarda tatile gitmenin huzurunu ve mutluluğunu
görüyorsunuz. Kısa molanın ardından yolumuza devam ediyoruz. Aydın, Çine derken
Kavaklıdere’ye vardık bile. Gezi programımız çok yoğun bakalım ne kadarını
gerçekleştirme imkanı bulabileceğiz. İlk olarak Kavaklıdere’nin içerisini
görmek istiyoruz. Doğrusu kalay ve bakır atölyelerini ve otantik bakırcılar
çarşısını merak ediyorum. Bu coğrafyadaki iki önemli antik yerleşim olmasına
rağmen hiç adından bahsedilmeyen Hyllarima ve Kyon’uda gezi programımıza
ekledik. İnce köprü ile bakırcılığın
bir başka merkezi olan Menteşe ve hemen yakınındaki Yerküpe Mağarası diğer
görmek istediğimiz yerler.
Kavaklıdere
etrafı dağlarla çevrili gözün alabildiğince geniş ve yemyeşil bir ovanın
ortasında kurulmuş. Köy ve beldeleriyle birlikte yaklaşık 10000 nüfuslu bir yerleşim.
Dar sokakları eski tarihi evleri ile tipik bir Anadolu kasabası görünümünde.
Belediyenin çabalarıyla restore edilen Kamil Ağa Konağındaki çalışmalar bitmek üzere. Gereken sürenin sonunda dönemin eşyalarını da içerisine konularak
ziyarete açılmasını diliyorum. Aynı amaçla restore edilmiş Feyzullah Ağa Konağı
gereksinim üzerine çocuk esirgeme kurumuna verilmiş.
TARIM,
BAKIR , KALAY ve MERMER
Kavaklıdere’de gözün
alabildiğince uzanan ve beş ayrı
kaynaktan sağlanan suyun sağladığı bereket ile zenginleşen tarım alanlarında başta buğday ve arpa olmak
üzere pek çok tarım ürünü yetiştiriliyor. Yerleşimin yaklaşık yüzde yetmişini kaplayan zengin
orman örtüsünün büyük bir kısmı çam ağaçlarından oluşmuş. Buralardan elde
edilen odun ve keresteler tabiata zarar
verilmeden değerlendiriliyor.
Kavaklıdere ve
civarında 13.yy’dan beri bakırcılık ve kalaycılık yaygın
olarak babadan oğula,
ustadan çırağa geçen bir meslek. Günümüzde pek kullanılmasa da eski zamanlarda
bu bölgede özel kelimelerle zenginleştirilmiş bir kalaycılık dilinin olduğundan
bahsediliyor. Bazı kaynaklarda
tarihi bakırcılar çarşısı olarakta isimlendirilen
Kavaklıdere’nin içerisinde bakır işiyle uğraşan yan yana sıralanmış altı yedi tane dükkan bulunuyor. Bu dükkanlarda bakır ve kalay haricinde dökme
nikel ve pirinç ürünlere de rastlamak
mümkün. Tüm dükkanlar aynı zamanda birer antikacı gibi. Eski gramofonlar ki
bunların en ilginci taş plak çalan elektrik
ve pile gereksinimi olmayan elle yapılan manyeto sayesinde çalışan bir gramofondu. Eski
radyolar, silahlar ve muhtelif ev eşyaları satışa sunulan diğer ürünler olarak
göze çarpıyor.
Mermercilik, Kavaklıdere
civarında yaşayanların önemli bir geçim
kaynağı. Çevrede 32 adet mermer ocağı 26
adet mermer işleme atölyesinden elde edilen ürünler yurt içine ve özellikle yurt dışına
gönderiliyor. Son yıllarda gelişen başka bir uğraşı bakır zemin üzerine mozaik
mermer tablo işlemeciliği. Yöresel bakır ile mermerin buluştuğu bir sunum
olarak karşımıza çıkıyor. Bir zamanlar daha yaygın olarak yapılan halıcılık
günümüzde eski önemini kaybetmiş gibi görülüyor.
KAVAKLIDERE
YAYLALARI
Kavaklıdere’nin
etrafı dağlarla çevrili. Dağların yamaçlarından başlayarak tepelerine kadar
uzanan alanlar bol miktarda ağaç ve zengin bitki örtüsü içeriyor.
Kavaklıdere’de yazların oldukça sıcak
geçmesi yörede yaşayanları serin ve
zengin doğa kaynaklarına sahip olan yaylalara yönlendirmiş. Kavaklıdere’nin
etrafında pek çok yayla var.( En tanımış olanı
Sarıyer Yaylası ) Sıcak yaz günlerinde serinlemek isteyenler buraları tercih ediyorlar. İlçede yaşayan neredeyse
herkesin birde yayla evi var. Yaylalarda bol miktarda su bulunması, bereketli
toprakları her evin kendi ihtiyacı olan sebzeyi ve meyveyi kendi bahçesinde yetiştirmesine olanak
veriyor. Etraftaki arklardan akan buz gibi su, meyve ağaçlarının gölgesi,
serin ve temiz havası buraları dinlence
ve sağlıklı beslenme merkezi yapmış.
MENTEŞE
Çam ağaçlarıyla
çevrili Menteşe beldesi 1955 yılında karşılaştığı büyük yangında evlerin büyük
kısmı yanmış olmasına günümüze kadar ulaşmış az miktardaki otantik Osmanlı
tarzı ev görülebilir. Eskiden yaygın olan bakırcılık günümüzde bir iki dükkan
ile geleneğini sürdürmeye çalışıyor.
YERKÜPE
MAĞARASI
Menteşe yakınlarında
bulunan Yerküpe yaylasında ilginç bir
mağaradır. Yaklaşık yüz metre boyunda genişliği üç ile on metre, yüksekliği ise
iki ile sekiz metre arasında değişen tek galeriliden oluşmuş. Mağarada binlerce belki de milyonlarca yılda
mağara tavanından damlayan suyun kalsiyumunun kireçleşmesiyle oluşmuş sarkıt ve
aynı damlacıkların tabanda kristalleşmesiyle oluşan dikitler ile bunların birleşmesiyle
oluşan sütunlar ve bunların
arasında yer alan muhtelif büyüklükte havuzlardan oluşmuş. Mağaranın
içerisinde yürüme yolları ve bazı yerlerde merdivenleri izleyerek çıkış
noktasına ulaşılıyor. Mağaranın giriş ve çıkışı aynı doğrultuda olduğundan
mağaradan çıkmak için geri dönmek zorunda değilsiniz. Yeni ışılandırılmasıyla muhteşem bir görsellik
sunan mağarayı gezmek isteyenleri uyarayım. Bu mevsim en iyi zamanı kışın
mağara içerisinde yükselen su nedeniyle ziyarete kapalı olduğunu bildireyim.
Mağaranın hemen ön tarafında her sene ağustos aynın ikinci Pazar günü yapılan
yağlı güreşlerin yapıldığı geniş bir alan var. Bu alanın çevresi ziyaretçilerin
güreşleri rahat seyredebilmesi için tribünler bulunuyor. Menteşe’de yaşayanlar
güreşlerin harici zamanlarda burasını bir mesire yeri olarak kullanıyor.
HYLLARİMA VE KYON
Kavaklıdere
civarındaki bu iki önemli antik kent hakkındaki yazımı arkeoloji bölümüne
aldığım için burada ayrıca bahsetmeyeceğim.
İNCE KEMER
KÖPRÜSÜ
Hyrralima’dan
dönerken Çavdır levhasını görünce buradaki tarihi köprüyü hatırlayıp köyü
işaret eden levhayı izleyerek kısa bir süre sonra Çavdır’a ulaştık. Köyün
içerisinde bir iki kişiye Kurucaova köyünün yolunu sorarak istikametimiz
belirleyip bu istikamete yöneldik.
Yaklaşık 3-4 kilometre
kadar sonra tarihi köprü ile karşılaştık. İki köyü birleştiren yolun istikameti
değiştiği için yakın zamanlarda betondan yeni bir köprü yapılmış olmasına
rağmen eski köprü tüm ihtişamıyla karşımızda duruyordu. Yapım tarihi hakkında
bir bilgi olmamasına rağmen cumhuriyet döneminden daha eski bir geçmişi olduğu kesin. İki
kemerli ve üst tarafında yaklaşık bir metrelik bir genişliği olan köprüyü çok
beğendik. Muhtelif açılardan fotoğraflarını çekmeyi de ihmal etmedim.
VE BİR GEZİNİN SONU
Tarihi köprüyü de
gördükten sonra bu günkü gezi programımızı tamamladık. Salkım Köyünün kahvesinde odun ateşinde pişmiş
nefis demleme çayımızı içerken havada yavaş yavaş kararmak üzere. İzmir’e dönüş
vaktimiz geldi. Çayboyu köyünde
sergilenen arkeolojik kalıntıları, Nebiler köyündeki Dikilikale’yi, Muğla, Yatağan ve Kavaklıdere’nin tamamını
görmeye olanak veren 1900
metre yüksekliğindeki manzara tepesinden panoramik
görüntüleri izlemeyi başka bir gezimize bırakıyoruz. Hoşçakal Kavaklıdere.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder