Leukai, Çiğli İlçesi Sasalı Köyü ile Gediz Irmağı arasında kalan Üçtepeler bölgesindedir. Yerleşim, İzmir körfezinin kuzey kısmını ve girişini kontrol eden stratejik bir konumdadır. Antik dönemlerde bir ada üzerinde yer almasına rağmen daha sonraları Menemen Ovasına dahil oldu. Kent Pers Kralına karşı isyan eden komutan Takhos tarafından İÖ 383 yılında kuruldu. Şehir daha sonraları Körfezin tam karşısında bulunan Klazomenai ile Leukai yakınında bulunan Kyme şehirlerinin klonileştirme çabaları arasında kaldı. Bu iki şehrin hakimiyet kurma çabaları Delphoi’deki Apollon bilicilik merkezinden alınan görüşler sonucunda şehirde ilk kurban kesenin şehre hakim olması yönündeydi. Bunu başaran Klazomenai şehri ele geçirip kendi yönetimine aldı. İÖ 64 ile İS 24 yılları arasında yaşamış olan Strabon, ünlü coğrafya kitabında Leukai’nın bu bölgedeki öneminden bahseder. Roma zamanında İÖ 70-50 yılları arasında Smyrna’ya bağlı bir statüsü vardı. Bizans Döneminde ise fazla popüler olmayan bu yerleşim zaman içerisinde terk edildi. Leukai Antik yerleşiminden günümüze ulaşan fazla bir bulgu yoktur. Çatı kiremitleri ve tarlalar arasında bulunan ufak seramik ve bir kaç yerde görülen duvar kalıntıları dışında arkeolojik değeri olan bir esere rastlanmadı.
LARİSA
Yerleşkesi Menemen Buruncuk köyü yakınlarındadır. Bu bölge
civarında kurulmuş
olan on iki Aiol şehrinden
birisidir. Yunanistan’ın Lokris bölgesinden buralara dalga dalga gelen Aiol göçlerine bu bölgede oturan Pelasglar, büyük direnç göstermelerine rağmen
göçmenler bölgeye
hakim olup buraya
yerleşmişlerdi. İÖ 7 ve 6 yy’lar da Lidya’lıların egemenliği altında bulunan
şehir, Lidyalıların Perslere yenilmesinden sonra Lidya ordusunda paralı asker
olarak bulunan Mısırlı askerlerin bir sürgün yeri olur. Peleponessos savaşları sonunda
Larisa çok zarar
gördü. Büyük İskender döneminde biraz toparlansa da İÖ 279 yılında Galat’lar
tarafından yağma edildi. Binalar tamamen yıkıldığı için yaşayanlar göç etmek zorunda kalınca şehir boşaldı.
Şehirdeki ilk yüzeysel araştırmalar 1902 yılında
İsveçli arkeologlar tarafından başlatıldı. 1932-1934 yılları arasında Alman-İsveç ortak kazısı şeklinde
devam etti. Bulunan pişmiş seramik eserler ve sütun başlıklarının çoğu Stockholm daha azı ise İstanbul ve İzmir
arkeoloji müzelerinde sergileniyor.
Buruncuk Köyünün hemen arkasından başlayarak
tepeye kadar uzanan taş döşeli antik yol kısmen belirlidir. Bu yol surlarla
çevrili olan antik kentin ana kapısına kadar uzanmaktaydı. Günümüzde mevcut
olmayan bu ana kapıdan içeri girildiğinde ilk karşılaşılan yaklaşık 3-4 metreyi
bulan sur duvarlarıdır. Bu bölgede ilk etapta birkaç eve ait olduğu düşünülen
yapı temelleri görülebilir. Bölgede araştırmalar yapan Prof.Dr. Ersin Doğer bu
temel kalıntılarından birisinin bir saraya diğer ikisinin ise iki ayrı tapınağa
ait olduklarını saptadı. Bu tapınaklardan birisi ise baş tanrıça Athena’ya
adanmıştı.
Akropolis’in doğusunda üç yel değirmeni
kalıntısı görülür. Bu değirmenlerin yakınlarında tümülüs şeklinde yığma
topraktan yapılmış mezarlar görülür.
MYRİNA
İzmir
Aliağa ilçesi yakınlarında bulunan Güzelhisar çayının Çandarlı körfezine
döküldüğü yerde bulunan antik bir şehirdir. Yerleşkesi iki tepe üzerinde yer
alır. Antik şehre ait ilk bulgular o civarda yaşayan köylülerin rastlantı
sonucunda şehre ait nekropol ( mezarlık ) alanını bulması ile ortaya çıktı. İlk arkeolojik
araştırmalar ise 1874 yılında
M.E.Baltezzi tarafından yapıldı. Bu süreçte sayısı binlerle ifade edilen
mezarlar ve değerli eserler ile karşılaşıldı.
Şehir on iki büyük Aiol kentinden
birisi olmasına rağmen tarihi hakkında fazla bir bilgi yoktur. Adının Amazon
kraliçelerinden olan Myrina ile ilişkili olduğu sanılmaktadır. Ünlü coğrafya
yazarı Strabon’un ‘Antik Anadolu Coğrafyası’ adlı kitabında Myrina’nın adının
Troia Ovasında mezarı bulunan bir amazondan aldığını yazar. Şehrin İÖ 454-425
yılları arasında Atina konfederasyonun üye olduğu ve bu süre içerisinde
özellikle limanı yoluyla yaptığı ticaret sayesinde popüler bir yerleşim olduğu biliniyor. Şehrin
tarihi hakkında bilinen kısa bilgiler bir dönem Pers’lerin daha sonra
Selevkosların yönetimi altında kaldığı şeklinde. Arkaios Savaşı sonunda ise
Pergamon Kralı Attalos tarafından Pergamon sınırlarına dahil edildi. Daha sonra bölgede hakimiyet kuran Roma ve
Bizans İmparatorluğu yönetimi altına girdi.
İS.17 yılında olan büyük bir depremle yıkılmasına rağmen Roma İmparatoru
Tiberius sayesinde kent baştan aşağı onarıldı. Bu dönemde şehir imparatorun
kenti anlamına gelen Sebastopolis ismiyle bilindi. Bir müddet sonra esas ismine döndü. Şehir bazı kaynaklara göre
İS 30 bazı kaynaklara göre de 106 yılında
ilkinden çok daha şiddetli bir depremle yıkıldıktan sonra önemini
kaybedip kısa bir süre sonrada tamamen
terk edildi.
GRYNEİON ( GRYNA )
Bu bölgede
kurulmuş olan 12 Aiolis kentinden birisi olan Gryneion Aliağa Yenişakran beldesi yakınlarındaki bir
yarımada üzerindedir. Kentin kuruluş tarihi hakkında bir bilgi yoktur. Deniz
kıyısında bulunmasına rağmen limanı büyük teknelerin yanaşmasına elverişli
değildi. Buna rağmen kazılar sırasında bulunan
değişik uygarlıklara ait seramik parçaları, kenttin başka şehirler ile ticaret yaptığının
gösteriyor. Antik devir yazarlarından
olan Stabon ve Herodot kitaplarında bu kentten bahsederler. Denize yakın bölgede yapılan araştırmalarda bir dalgakıran ile küçük bir binaya ait
yapılar görüldü. Büyük İskender Anadolu seferine çıkmadan önce ön hazırlık ve
araştırma yapması için komutanlarından
Parmeion’u bu bölgeye yollar. Parmeion diğer kentlere örnek olması ve bir yerde
de korku yaratmak amacıyla ani bir baskınla Gryneion’u ele geçirir. Şehri yağmalayıp yıkar ve halkının büyük bir
kısmını esir alır. Bu dönemden sonra
şehir önemini kaybedip küçük bir
yerleşim şekline döner. Şehrin aynı zamanda önemli bir kehanet merkezi olduğu
biliniyor. Antik devirlerde çok ünlü olan Apollon tapınağından günümüze birkaç
sütun dışında bir bulgu ulaşmadı.
Gryneion’da resmi bir kazı yapılmamıştır. Yüzey araştırmasıyla bulunan
az miktardaki seramik eser Bergama Müzesinde sergileniyor.
PİTANE
Çandarlı,
İzmir ili Aliağa ile Dikili İlçeleri
arasında kalan bir sahil beldesidir. Pitane
kenti şimdiki Çandarlı’nın bulunduğu yerde kurulu olan antik bir
yerleşimdir. Kentin kuruluş tarihi hakkında fazla bilgi yoktur. Deniz kıyısında
olması nedeniyle zaman zaman büyük
donanmaların sığınma yeri olmuş, bazı zamanlarda ise deniz üssü olarak kullanıldığı
biliniyor.Pitane’de ciddi bir arkeolojik çalışma yapılmamış olmasına rağmen,
yüzey araştırmalarında bulunan az miktarda olgu Bergama Müzesinde sergileniyor. Pitane limanının
Ceneviz’lilerin deniz üssü olduğu zamanlarda limanı korumak için
yaptırdıkları kale, Osmanlı sadrazamı
Çandarlı Halil Paşa devrinde baştan aşağı restore edilerek sağlamlaştırıldı.
NOTİON
Günümüzde
eski Menemen olarak bilinen Asarlık Mahallesi yamaçlarında bulunan Boztepe
üzerinde adı bilinmeyen bir yerleşime ait izler bulundu. Bu bölgede yaygın
olarak görülen seramik kalıntılarının incelenmesinde bu kalıntıların tarihinin İÖ 7.yy ile 4.yy arasına ait olduğunu gösterdi.
Aynı tepenin yamaçlarında görülen sur
duvarlarıyla bazı temel bulguları burada bir yerleşimin varlığını
doğrulamaktadır.
Prof.Dr.
Ersin Doğer bu kentin Herodotos’un 12 Aiol kenti arasında saydığı ve yeri
günümüze kadar saptanmamış olan Notion olduğunu
söyler. Prof.
Doğer ayrıca kentin Aiol birliğinin en güneyinde yer aldığını ve Notion isminin Helen dilinde güney anlamına
geldiğini söyler. Bu kentin aynı isimde
bulunan ve Kolophon’un güneyinde bulunan İyonya kenti ile karıştırılmamasını gerektiğini
de hatırlatır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder