Mahalle
bakkalı
O
dönemde mahalle bakkallarında peynirden, gaza, tekel ürünlerinden,
zeytine, deterjanlara kadar bir evin ihtiyacı olan her şey
bulunurdu. Bakkal dükkanında gaz büyük demir bidonlarda saklanır,
buradan litre ile satılırdı. Genellikle gaz sobasının deposu
veya plastik bir bidon ile bakkala gidilir ve buradan ihtiyaç kadar
gaz alınırdı. Yoğurtta aynı şekilde kilo ile alınırdı.
Yoğurt konacak kap evden götürülürdü. Bakkalın kabın darasını
almayı unutmaması için dikkatle izlenir, dökmeden eve getirilmeye
çalışılırdı. Pirinç, şeker, fasulye, nohut gibi kuru
bakliyatlar büyük çuvalların içerisinde dururdu. İstenilen
miktar kağıt bir kese kağıdına konularak ihtiyaç sahiplerine
verilirdi. Bisküviler üstü cam olan teneke kutuların içerisinde
saklanır yine kilo ile alınırdı. Tabi o zamanlar hiçbir şey
peşin para ile alınmazdı. Bakkal defterleri vardı. Bakkalın
kalın defterine karşılık herkesin küçük bir cep defteri
bulunurdu.. Bakkaldan alış veriş yapıldığı zaman bakkal her
iki deftere alınanları ve karşısına ücretlerini yazar, ay
sonunda toplar ve alış veriş yapanlara yollardı. Fiyat gelince
hemen ödemek adettendi.
Kola
kola çıkmadan önce sevilen içeçekler arasında Cincibir ve
değişik bir tada sahip, oldukça tatlı bir içeçek olan Sunal
Kokteyl vardı. Daha sonra Kola Kola çıktı. Cam Şişede ve 60
kuruşa satılırdı. Birde yanında gofret oldumu toplam bir lira..
Okuldan dönüşlerde bu ikili çocukların çok hoşuna giderdi.
Kısa bir süre sonra Pepsi ve diğer gazoz ve içecek çeşitleri
çıktı.
Numarayı
bulan kazanıyor
Gazoz
ve kola markaları çoğalmaya başlayınca firmalardan birisi kola
kapaklarının altına rakkamlar koymaya başladı. Şişenin
teneke kapağının altındaki mantarı kaldırdığınız zaman
100’e kadar olan rakkamlarla karşılaşırdınız. Ama hediye
sadece bir tanesine verilirdi. Hangi rakkam olduğunu hatırlamıyorum
ama 60 diyelim. 60 yazılı kapaktan kim daha çok getirirse
yarışmayı o kazanacak ve ikramiye olarak bir miktar para ödülü
verilecekti. İkinciden beşinciye kadar ise çeşitli ikramiler
kazanılacaktı. Herkes kapak toplamaya başladı. Tabi bizde
toplamaya başladık. Sanırım o numaranın bulunduğu 80 kadar
kapak biriktirdik. Yarışmanın sona erdiği bir pazar günü bu
içeçeklerin yapıldığı fabrikaya götürdük. Getirenlerin
kapakları sayılıyor ve bir deftere kaydediliyordu. 1-2 tane bile
getirenler olduğu gibi yarışmaya katılanlar genellikle 10-15
kapak getirmişlerdi. Bizden önde olan sadece bir kişi vardı. Biz
ikinci sıradaydık ve hiç fena değil diye düşündük.
İkincilikte iyidir. Heyecanla eve döndük. Ertesi gün sonuçlar
açıklandı. Birinci gelen yaklaşık 4000 kapak getirmişti,
ikinci, üçüncü buna yakın miktarlardı. Hesaba katmadığımız
kahveciler olmuştu. Ödül alanların hepsi kahveciydi….
Bayrak
ve şehir bulmaca
İlkokul
yıllarımdayken sakız fabrikalarının tuzağına düştüğümüzü
hatırlıyorum. Bir marka sakızların içerisinden ülke bayrakları
çıkardı. Bu bayrakları biriktirip, sakız fabrikalasının
verdiği deftere yapıştırırdık. Tabi tüm ülkelerininki çıkar,
birinci sırada bulunan Türkiye asla çıkmazdı. Türkiye
haricinde tüm defteri tamamladığımızı hatırlıyorum. Türkiyeyi
de bulup defteri fabrikaya yollarsak 50 TL para kazanacaktır. Ama
olmadı…
Bu
bayrak toplama kampanyası o kadar çok rağbet görünce başka bir
sakız firması da Türkiye’nin şehirlerini bulma kampanyası
başlattı. Sakızların içerisinden plastik bir şehir çıkıyor,
bunu Türkiye haritasına yapıştırarak Türkiye haritasını
tamamlamak gerekiyordu. Bu özellikle ilk okul öğrencileri arasında
çok ilgi gördü. Tabiki Yozgat şehri çıkmadığı için haritayı
tamamlamak mümkün olamıyor, kazanan hep sakız fabrikaları
oluyordu.
8 mm filmler
Evlerde
ufak sinema oynatma makineleri vardı. Bu makineler 8 mm lik filmleri
oynatırlardı. Portatif olarak açılıp, film izlemeden sonra
kapatılabilinen sinema perdesi üzerine yansıtılan görüntü ile
bu filmler keyifle izlenirdi. Sessiz filmlerdi. Ama biz çocukken
bunlardan çok keyif alırdık. Genellikle komik filmlerdi,
seyretmesi keyifliydi. Lauel ile Hardy ve Şarlo filmleri en çok
sevdiğimiz filmlerin arasında yer alıyordu. Filmler o yıllarda
bir sektör doğurmuştu. Genellikle fotoğrafçılar tarafından
kiraya verilirdi. Kiraları günlük 2.5 ile 3 lira arasında
değişiyordu. Bir filmin süresi yaklaşık beş dakika kadardı.
Daha sonraları biraz daha büyükleri piyasaya çıktı. Bunların
süresi ise yaklaşık on beş dakika kadardı. Bazı aileler
kendileri film çekme makinası almışlardı. Filmi çeker sonra
banyo edilmek üzere fotoğrafçıya verilir, uzun bir süre sonra
film alınır ve kendi makinasında izlemesi mümkün olurdu.
Aslında
çekilen fotoğraflarda öyleydi. Fotoğrafçı banyosunun yapılması
için bir süre beklerdi. Renkli fotoğraflar ise İzmir’de
banyo edilmez, İstanbul’a yollanırdı. Dolayısıyla gelmeleri
epey bir zaman alırdı.
Mazimdeki İzmir yazı dizim
devam edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder