19 Şubat 2018 Pazartesi

Mazimdeki İzmir-5 1960’lı- 1970’li yıllar

Mahalle bakkalı
O dönemde mahalle bakkallarında peynirden, gaza, tekel ürünlerinden, zeytine, deterjanlara kadar bir evin ihtiyacı olan her şey bulunurdu. Bakkal dükkanında gaz büyük demir bidonlarda saklanır, buradan litre ile satılırdı. Genellikle gaz sobasının deposu veya plastik bir bidon ile bakkala gidilir ve buradan ihtiyaç kadar gaz alınırdı. Yoğurtta aynı şekilde kilo ile alınırdı. Yoğurt konacak kap evden götürülürdü. Bakkalın kabın darasını almayı unutmaması için dikkatle izlenir, dökmeden eve getirilmeye çalışılırdı. Pirinç, şeker, fasulye, nohut gibi kuru bakliyatlar büyük çuvalların içerisinde dururdu. İstenilen miktar kağıt bir kese kağıdına konularak ihtiyaç sahiplerine verilirdi. Bisküviler üstü cam olan teneke kutuların içerisinde saklanır yine kilo ile alınırdı. Tabi o zamanlar hiçbir şey peşin para ile alınmazdı. Bakkal defterleri vardı. Bakkalın kalın defterine karşılık herkesin küçük bir cep defteri bulunurdu.. Bakkaldan alış veriş yapıldığı zaman bakkal her iki deftere alınanları ve karşısına ücretlerini yazar, ay sonunda toplar ve alış veriş yapanlara yollardı. Fiyat gelince hemen ödemek adettendi.
Kola kola çıkmadan önce sevilen içeçekler arasında Cincibir ve değişik bir tada sahip, oldukça tatlı bir içeçek olan Sunal Kokteyl vardı. Daha sonra Kola Kola çıktı. Cam Şişede ve 60 kuruşa satılırdı. Birde yanında gofret oldumu toplam bir lira.. Okuldan dönüşlerde bu ikili çocukların çok hoşuna giderdi. Kısa bir süre sonra Pepsi ve diğer gazoz ve içecek çeşitleri çıktı.

Numarayı bulan kazanıyor
Gazoz ve kola markaları çoğalmaya başlayınca firmalardan birisi kola kapaklarının altına rakkamlar koymaya başladı. Şişenin teneke kapağının altındaki mantarı kaldırdığınız zaman 100’e kadar olan rakkamlarla karşılaşırdınız. Ama hediye sadece bir tanesine verilirdi. Hangi rakkam olduğunu hatırlamıyorum ama 60 diyelim. 60 yazılı kapaktan kim daha çok getirirse yarışmayı o kazanacak ve ikramiye olarak bir miktar para ödülü verilecekti. İkinciden beşinciye kadar ise çeşitli ikramiler kazanılacaktı. Herkes kapak toplamaya başladı. Tabi bizde toplamaya başladık. Sanırım o numaranın bulunduğu 80 kadar kapak biriktirdik. Yarışmanın sona erdiği bir pazar günü bu içeçeklerin yapıldığı fabrikaya götürdük. Getirenlerin kapakları sayılıyor ve bir deftere kaydediliyordu. 1-2 tane bile getirenler olduğu gibi yarışmaya katılanlar genellikle 10-15 kapak getirmişlerdi. Bizden önde olan sadece bir kişi vardı. Biz ikinci sıradaydık ve hiç fena değil diye düşündük. İkincilikte iyidir. Heyecanla eve döndük. Ertesi gün sonuçlar açıklandı. Birinci gelen yaklaşık 4000 kapak getirmişti, ikinci, üçüncü buna yakın miktarlardı. Hesaba katmadığımız kahveciler olmuştu. Ödül alanların hepsi kahveciydi….

Bayrak ve şehir bulmaca
İlkokul yıllarımdayken sakız fabrikalarının tuzağına düştüğümüzü hatırlıyorum. Bir marka sakızların içerisinden ülke bayrakları çıkardı. Bu bayrakları biriktirip, sakız fabrikalasının verdiği deftere yapıştırırdık. Tabi tüm ülkelerininki çıkar, birinci sırada bulunan Türkiye asla çıkmazdı. Türkiye haricinde tüm defteri tamamladığımızı hatırlıyorum. Türkiyeyi de bulup defteri fabrikaya yollarsak 50 TL para kazanacaktır. Ama olmadı…
Bu bayrak toplama kampanyası o kadar çok rağbet görünce başka bir sakız firması da Türkiye’nin şehirlerini bulma kampanyası başlattı. Sakızların içerisinden plastik bir şehir çıkıyor, bunu Türkiye haritasına yapıştırarak Türkiye haritasını tamamlamak gerekiyordu. Bu özellikle ilk okul öğrencileri arasında çok ilgi gördü. Tabiki Yozgat şehri çıkmadığı için haritayı tamamlamak mümkün olamıyor, kazanan hep sakız fabrikaları oluyordu.
8 mm filmler
Evlerde ufak sinema oynatma makineleri vardı. Bu makineler 8 mm lik filmleri oynatırlardı. Portatif olarak açılıp, film izlemeden sonra kapatılabilinen sinema perdesi üzerine yansıtılan görüntü ile bu filmler keyifle izlenirdi. Sessiz filmlerdi. Ama biz çocukken bunlardan çok keyif alırdık. Genellikle komik filmlerdi, seyretmesi keyifliydi. Lauel ile Hardy ve Şarlo filmleri en çok sevdiğimiz filmlerin arasında yer alıyordu. Filmler o yıllarda bir sektör doğurmuştu. Genellikle fotoğrafçılar tarafından kiraya verilirdi. Kiraları günlük 2.5 ile 3 lira arasında değişiyordu. Bir filmin süresi yaklaşık beş dakika kadardı. Daha sonraları biraz daha büyükleri piyasaya çıktı. Bunların süresi ise yaklaşık on beş dakika kadardı. Bazı aileler kendileri film çekme makinası almışlardı. Filmi çeker sonra banyo edilmek üzere fotoğrafçıya verilir, uzun bir süre sonra film alınır ve kendi makinasında izlemesi mümkün olurdu.
Aslında çekilen fotoğraflarda öyleydi. Fotoğrafçı banyosunun yapılması için bir süre beklerdi. Renkli fotoğraflar ise İzmir’de banyo edilmez, İstanbul’a yollanırdı. Dolayısıyla gelmeleri epey bir zaman alırdı.

                                                    Mazimdeki İzmir yazı dizim devam edecek




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder