Spor,
bilhassa futbol o yıllarda çok ilgi görürdü. Maçlar Alsancak
Stadının toprak zemininde oynanırdı. Saha toprak olduğundan
toz çıkmasını önlemek amacıyla maçtan önce ve devre arasında
arazöz sahaya girer ve sahanın her yanını ıslatırdı. Kapalı
tribünün üzerindeki oturma kısmı o yıllarda yoktu. Üst tribün
yapıldıktan sonrada sporcuları uzaktan, ufak gösteriyor diye
pekte sevilmedi. Alsancak Stadının kapalı ve açık tribünü
Altay, Göztepe, Karşıyaka, Altınordu ve İzmirspor tarafları
tarafından bölünmüştü. Her takımın taraftarı kendisine
ayrılan bölümde maçı izlerdi. Kazanana saygı gösterilir,
küfür, kötü söz veya kavga asla olmadı. O yıllarda Altay ve
Göztepe birinci ligte, Altınordu, Karşıyaka ve İzmirspor kısmen
birinci ligtede ve genellikle ikinci ligte yer alırlardı. Üçüncü
ligteki İzmir temsilcileri Ülküspor ve Yeşilova’ydı. Şimdiki
UEFA kupasının adı o yıllarda Fuar Şehirleri Kupasıydı.
Uluslar arası fuarı olan şehirlerin takımları arasında
oynanırdı. Tabi Türkiye’de uluslar arası fuarı olan tek şehir
İzmir olduğundan bu kupaya, İzmir takımlarından bir önceki
sene ligde en çok puanı almış almış olan takım katılırdı.
Haliyle bu ya Göztepe veya Altay olurdu. (Göztepe efsanevi
kadrosuyla bu kupada çeyrek finale kadar yükselme başarısı
gösterdi. ) O
dönemde sık sık Alsancak Stadında maç izlemeye giderdik.
Genellikle ilk olarak üçüncü lig maçı, arkasından ikinci lig
en sonundada birinci lig takımları olan Altay veya Göztepe’nin
maçını izlenirdi. Hele maç bu ikisi arasındaysa çok heyecanlı
ve iddialı geçerdi. Genellikle maçtan sonra Bornova Sokağına
doğru yürünür, Süleyman Ağa Mandırasının meşhur olan ballı
yoğurdundan yedikten sonra cam su şişelerinde satışa sunulan
ayranından içilirdi. Kıbrıs Şehitleri Caddesi parke taş
döşeli ve iki yönü trafik akışına açık olan hareketli bir
caddeydi. Bu cadde üzerinde de İbrahim Ağa Mandırası çok
bilinirdi. Özellikle Şubat ayında satışa çıkarttığı koyun
yoğurdu gerçekten enfesti.
Mahallede Oyunlar
Futbola
olan yoğun ilgiden fırsat bulduğumuz her yerde top peşinden
koşardık. Mahalle maçlarında geçerli kural , üç korner bir
penaltıydı. Şut çekişmeler, voleybol oynama ve ping pong o
günlerin spor hatıraları arasında yer alır. Evimiz deniz
kenarındaydı ve büyük bir bahçesi vardı. Bu bahçe top oynamak
için çok elverişli olduğundan yaklaşık her gün bu bahçede top
oynardık. Topun denize kaçtığı zamanlarda ise denizde avlanmakta
olan balıkçılardan yardım isterdik. Çoğu seferde yardımımıza
koşarlar denize kaçan topumuzu bize getirirlerdi. O zamanlar
şimdiki gibi spor ayakkabılarıda yoktu. Sadece genellikle beyaz
renkli olan lastik ayakkabılar spor yarışmalarında ve maçlarda
kullanılırdı. Spor karşılaşmaları dışında normal
ayakkabılarımızla maç yapardık. Ayakkabılar o kadar çabuk
eskirdi ki, yenisi alınacağına altına pençe yapılarak bir
müddet daha giyilirdi. Pençeli ayakkabılar yolda yürürken
metalik bir ses çıkartırdı. Zıplayan küçük toplar,
genellikle kız çocukları tarafından sevilirdi. Bu top yere
vurularak zıplatılır sonra ayaklarının arasından kaç kere
geçirdiklerini sayarlardı. Tabi cam meşelerle oyanan meşe
oyunu, akşamları evin kapısı önünde saklanbaç oynamalar ve
plajlarda ki uzun eşek oyununu unutmamak gerekir.
Kordon
Kordon’un
girişi olan Cumhuriyet Meydanı’nın da otomobil tamirhaneleri
olduğunu hatırlıyorum. Aslında Alsancak’ın pek çok yerinde
otomobil tamirhaneleri ve benzin istasyonları bulunurdu. Amba
Otelinin altında ve karşısında, Alsancak Camisinin yakınında
vede Kordon’un sonunda birer benzin istasyonu bulunurdu. Kordon
restoranlarıyla çok meşhurdu. O zamanki restoranların bazıları
İmbat Restoran, Bergama Restoran, Erol’un Yeri ve daha sonraları
açılan Yengeç Restoran uzun yıllar Kordon’da hizmet
vermişlerdi. Birahaneler açılmaya başlanınca Kordon’da
birahane akımı başladı ve arka arkaya pek çok birahane açıldı.
Bunlardan bazıları günümüze kadar gelmesine rağman bazıları
daha kısa ömürlü oldular.
Mazimdeki İzmir yazı dizim
devem edecek
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder