19 Şubat 2018 Pazartesi

Mazimdeki İzmir-3.. 1960’lı-1970’li yıllar

Karşıyaka ile anılarım çok sınırlı. İskelesini, iskelenin hemen yanındaki meşhur Tilla Restoranı, çarşısını, sahilindeki güzel evlerini hatırlıyorum. Çarşı parke taşlarla döşeliydi ve iki yönlü trafik akışı bulunuyordu. Çarşının hemen girişinde sağ tarafta bir gazeteci vardı. Karşıyaka’ya gittiğimizde ilk olarak Karşıyakanın meşhur ayranından içer, ikinci olarakta bu gazetecide her zaman bulunan Küçük Prens çizgi romanlarından bir tane alırdık. Toplam on iki adetten oluşan bu seriyi gide gele tamamladığımı ve keyifle okuduğumu hatırlıyorum. Karşıyaka sahil evlerinin hemen bitiminde çamurlu ve bataklık bir alan vardı, buraya gelenler çoğu kez dizlerine kadar çamura batmaktan kurtulamazlardı. Altınyol açılmadan önceki Karşıkaya yolu, Bayraklının içerisinden geçen iki şeritli dar bir yoldu. Bayraklı civarına gelindiği zaman bölgedeki yağ fabrikalarından çıkan pirina kokusu çok rahatsız ederdi.
Devlet Hastanesi ve doktorlar
1960 yıllarda İzmir’in büyük hastaneleri arasında yer alan Devlet Hastanesi Konak’ta şimdi boş olan ve yakın zamana kadar Kadın Hastalıkları ve Doğum Hastanesi olarak kullanılan binadaydı. İzmir’in en tanınmış doktorları bu hastanede bulunurdu. Aynı zamanda hastanenin bir kısmı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi tarafından kullanılırdı. Hastane İzmir dışından gelen hastalarada hizmet verdiğinden oldukça yogundu. Hatta hastanenin hemen çıkışında bulunan bir özel hastanede bu yoğunluktan payını alırdı. Devlet Hastanesinde çalışan doktorların muayenehaneleri de Konak civarında ve daha çok Beyler Sokaklarındaydı. Beyler Sokakları bir birine pralel olan üç sokağa verilen isimdir. Eski zamanlarda zengin Türk ailelerinin oturduğu bu sokakların ismi o zamandan beri değişmedi. Konak’tan başlamak üzere birinci, ikinci, üçüncü, Beyler Sokağı ismiyle bilinirler. Buralarda bulunan evler zaman içerinde iş hanlarına dönüşünce, doktorlar da bu bürolarda muayenehane açmışlardı. Saat 15-16 civarında hastaneden çıkan doktorlar muayenehanelerine gider ve gecenin geç vakitlerine kadar hasta bakarlardı. Tabi bu yoğunluktan nasibini almak için Konak çevresinde çoğu seyyar olan bir takım esnaf belirmişti. Bunları en enteresanı ise doktor simsarlarıydı. Genellikle İzmir dışından gelip levhalara bakarak doktor arayanların yanına dostça yaklaşır, halini hatırını sorduktan sonra şikayetini öğrenir ve ona çok iyi bildiği bir doktora götüreceğini söylerdi. Hasta bu anlatılanlara ikna olursa onun götüreceği doktora giderlerdi. Tabi bu simsarlara yüz vermeyen pek çok doktor olmasına rağmen bazı doktorlar da bu simsarlara rağbet ederlerdi.
Unutulmaz uçak kazası


O yıllarda İzmir’in şehirler arası uçuşa açık olan tek hava limanı Çiğli’de bulunuyordu. 1974 yılının ocak ayında Çiğli Havalimanı bakım amacıyla uçuşa kapatılınca şehirler arası uçuşlar o zamanlar askeri hava limanı olarak kullanılan şimdiki adı Adnan Menderes, o zamanki adı Cumaovası olan havalimanından yapılmaktaydı. 24 ocak 1974 tarihinde sabah 7.30 da İstanbula gitmek üzere havalanmakta olan THY Van uçağı pistten kalkmak üzereyken düşer. Bu kazada 68 yolcunun 62 si ve uçuş personelinin tamamı vefat ettiler. İşte bu uçağın yaralılarının sirenler içerisinde İzmir Devlet Hastanesine getirildiklerini hatırlıyorum. Hastanede alarm verilmişti ve tüm doktorlar görev başındaydı. Yollar normal trafiğe kapatılmıştı. Sadece havalimanından gelen araçlara yol veriliyordu. Tüm yaralılar ve kazada vefat edenler hastaneye getiriliyorlardı. Kazayı duyan yolçu yakınları, yaralılara kan vermek için hastaneye koşanlar büyük bir paniğe neden olmuşlardı. Çok hüzünlü bir gündü. Getirilen yolcuların çoğu vefat etmişti, buna rağmen bu kazada mağdur olan insanlara yardım etmek için herkes elinden gelen tüm çabayı göstermişti. Bu kaza hakında biraz bilgi vermek istiyorum. Kaza tamamen vefat eden pilotların hatasına bağlanmasına rağmen, gerçek böyle miydi? THY 1972 yılında bir Hollanda firmasından beş adet Fokker f28 marka uçak satın aldı. Ve bu uçaklar hemen hizmete girdi. İzmir’de düşen Fokker f 28 uçağından kısa bir süre sonra, ocak 1975 te aynı model uçak Marmara Denizine, bir başkası 1979 da Ankara yakınlarında düştü. Kalan iki uçağı seferden kaldıran THY bunları başka ülkelere sattı. Satılan bu iki uçakta kısa bir süre sonra o ülkelerde düştüler. Dolayısıyla pilotaj hatasına bağlanan bu olay gerçekten pilotaj hatasımıydı? Yoksa uçaklarda bir arıza veya imalat hatasımı vardı? Gerçek hiçbir zaman anlaşılamadı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder