Karşıyaka
ile anılarım çok sınırlı. İskelesini, iskelenin hemen
yanındaki meşhur Tilla Restoranı, çarşısını, sahilindeki
güzel evlerini hatırlıyorum. Çarşı parke taşlarla döşeliydi
ve iki yönlü trafik akışı bulunuyordu. Çarşının hemen
girişinde sağ tarafta bir gazeteci vardı. Karşıyaka’ya
gittiğimizde ilk olarak Karşıyakanın meşhur ayranından içer,
ikinci olarakta bu gazetecide her zaman bulunan Küçük Prens çizgi
romanlarından bir tane alırdık. Toplam on iki adetten oluşan bu
seriyi gide gele tamamladığımı ve keyifle okuduğumu
hatırlıyorum. Karşıyaka sahil evlerinin hemen bitiminde çamurlu
ve bataklık bir alan vardı, buraya gelenler çoğu kez dizlerine
kadar çamura batmaktan kurtulamazlardı.
Altınyol açılmadan önceki Karşıkaya yolu,
Bayraklının içerisinden geçen iki şeritli dar bir yoldu.
Bayraklı civarına gelindiği zaman bölgedeki yağ fabrikalarından
çıkan pirina kokusu çok rahatsız ederdi.
Devlet
Hastanesi ve doktorlar
1960
yıllarda İzmir’in büyük hastaneleri arasında yer alan Devlet
Hastanesi Konak’ta şimdi boş olan ve yakın zamana kadar Kadın
Hastalıkları ve Doğum Hastanesi olarak kullanılan binadaydı.
İzmir’in en tanınmış doktorları bu hastanede bulunurdu. Aynı
zamanda hastanenin bir kısmı Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi
tarafından kullanılırdı. Hastane İzmir dışından gelen
hastalarada hizmet verdiğinden oldukça yogundu. Hatta hastanenin
hemen çıkışında bulunan bir özel hastanede bu yoğunluktan
payını alırdı. Devlet Hastanesinde çalışan doktorların
muayenehaneleri de Konak civarında ve daha çok Beyler
Sokaklarındaydı. Beyler Sokakları bir birine pralel olan üç
sokağa verilen isimdir. Eski zamanlarda zengin Türk ailelerinin
oturduğu bu sokakların ismi o zamandan beri değişmedi. Konak’tan
başlamak üzere birinci, ikinci, üçüncü, Beyler Sokağı ismiyle
bilinirler. Buralarda bulunan evler zaman içerinde iş hanlarına
dönüşünce, doktorlar da bu bürolarda muayenehane açmışlardı.
Saat 15-16 civarında hastaneden çıkan doktorlar muayenehanelerine
gider ve gecenin geç vakitlerine kadar hasta bakarlardı. Tabi bu
yoğunluktan nasibini almak için Konak çevresinde çoğu seyyar
olan bir takım esnaf belirmişti. Bunları en enteresanı ise doktor
simsarlarıydı. Genellikle İzmir dışından gelip levhalara
bakarak doktor arayanların yanına dostça yaklaşır, halini
hatırını sorduktan sonra şikayetini öğrenir ve ona çok iyi
bildiği bir doktora götüreceğini söylerdi. Hasta bu
anlatılanlara ikna olursa onun götüreceği doktora giderlerdi.
Tabi bu simsarlara yüz vermeyen pek çok doktor olmasına rağmen
bazı doktorlar da bu simsarlara rağbet ederlerdi.
Unutulmaz uçak kazası
O
yıllarda İzmir’in şehirler arası uçuşa açık olan tek hava
limanı Çiğli’de bulunuyordu. 1974 yılının ocak ayında Çiğli
Havalimanı bakım amacıyla uçuşa kapatılınca şehirler arası
uçuşlar o zamanlar askeri hava limanı olarak kullanılan şimdiki
adı Adnan Menderes, o zamanki adı Cumaovası olan havalimanından
yapılmaktaydı. 24 ocak 1974 tarihinde sabah 7.30 da İstanbula
gitmek üzere havalanmakta olan THY Van uçağı pistten kalkmak
üzereyken düşer. Bu kazada 68 yolcunun 62 si ve uçuş
personelinin tamamı vefat ettiler. İşte bu uçağın yaralılarının
sirenler içerisinde İzmir Devlet Hastanesine getirildiklerini
hatırlıyorum. Hastanede alarm verilmişti ve tüm doktorlar görev
başındaydı. Yollar normal trafiğe kapatılmıştı. Sadece
havalimanından gelen araçlara yol veriliyordu. Tüm yaralılar ve
kazada vefat edenler hastaneye getiriliyorlardı. Kazayı duyan
yolçu yakınları, yaralılara kan vermek için hastaneye koşanlar
büyük bir paniğe neden olmuşlardı. Çok hüzünlü bir gündü.
Getirilen yolcuların çoğu vefat etmişti, buna rağmen bu kazada
mağdur olan insanlara yardım etmek için herkes elinden gelen tüm
çabayı göstermişti.
Bu kaza hakında
biraz bilgi vermek istiyorum. Kaza tamamen vefat eden pilotların
hatasına bağlanmasına rağmen, gerçek böyle miydi? THY 1972
yılında bir Hollanda firmasından beş adet Fokker f28 marka uçak
satın aldı. Ve bu uçaklar hemen hizmete girdi. İzmir’de düşen
Fokker f 28 uçağından kısa bir süre sonra, ocak 1975 te aynı
model uçak Marmara Denizine, bir başkası 1979 da Ankara
yakınlarında düştü. Kalan iki uçağı seferden kaldıran THY
bunları başka ülkelere sattı. Satılan bu iki uçakta kısa bir
süre sonra o ülkelerde düştüler. Dolayısıyla pilotaj hatasına
bağlanan bu olay gerçekten pilotaj hatasımıydı? Yoksa uçaklarda
bir arıza veya imalat hatasımı vardı? Gerçek hiçbir zaman
anlaşılamadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder