APOLLON etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
APOLLON etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ağustos 2014 Salı

DİDYMA ( DİDİMA )


Miletos kentinin kutsal alanı olan Didyma, Didim ilçe merkezinden yaklaşık bir kilometre uzaklıktadır. Apollon’a adanmış bir kült merkezi olmasının yanı sıra önemli bir bilicilik merkeziydi. Miletos şehriyle ulaşım, kara yoluyla zor ve zahmetli olduğundan genellikle deniz yoluyla sağlanıyordu. Ziyaretçiler Panormos limanına geldikten sonra buradan üzerinde büyük heykellerin bulunduğu taş döşeli kutsal bir yol ile Didyma’ya ulaşırlardı.

Didyma Apollon Tapınağı ( Didymation )

Apollon, mitolojide müzik, güzel sanatlar, şiir, güneşin ve ateşin tanrısıdır. En önemli özelliklerinden biriside kehanet yapabilen yani bilici bir tanrı olmasıdır. Bu kahinlik yeteneğini gerektiğinde insanlara transfer edebildiğine inanılıyordu. Halk arasında sevilen tanrılardan birisi olan Apollon için Anadolu’nun bir çok yerinde kehanet merkezleri inşa edilmişti. Buralara resmi işler için şehir yetkilileri danışabildiği gibi, belirli zamanlarda bireysel baş vurular da kabul ediliyordu. Didyma’daki Apollon tapınağı ( Didymation ) Anadolu’daki İon tapınakları içerisinde en muhteşem olanıdır. Tapınak özellikle kehanet merkezi olarak çok değerliydi.
Bu muhteşem tapınak yapılmadan önce aynı bölgede İonya göçleri sırasında Arkaik Dönem olarak tarihlendirilecek zamanda gene Apollona adanmış olan küçük bir tapınak bulunuyordu. Ünlü Lidya Kralı Kresus’un bu tapınağı ziyaret ettiğinden bahsedilir. Tapınak Apollon tarafından görevlendirildikleri söylenen Brankhosoğulları tarafından yönetilirdi. Kutsal yolun iki yanında bu soya ait kadın ve erkeklerin koltukta oturan heykelleri diziliydi. Pers’lerin İÖ 494 yılında Anadolu’ya akınları sırasında Miletos ile birlikte Didyma’da yıkılıp, yağmalandı. Tapınak içerisinde bulunan heykel ve değerli eşyalara Pers’ler el koymuş ve burada yaşayan halkı ise Dicle kıyılarına sürmüşlerdi. Bundan sonra yaklaşık 150 yıl bakımsız halde kalan tapınak Büyük İskender’in bölgedeki hakimiyeti sırasında (İÖ 334) yeniden inşa edilmeye başlandı. Büyük İskender bu tapınağın ve kehanet merkezinin yönetimini Miletos kentine verdi. Bunun üzerine Miletos kahini İÖ 331 yılında Büyük İskender’i ‘Zeus’un oğlu’ olarak ilan etti.
Yeni yapılan tapınağın mimarları Miletos’lu Daphnis ve Efes’li Panionios’tu. Tapınağın çok büyük olması nedeniyle uzun yıllar bitirilemedi. Zaman zaman Roma Krallarının maddi yardımına rağmen inşası İS. 2.yy’a kadar uzadı. Bu tarihte yapımına son verilse de yinede tam anlamıyla bitirilemediği görülür. Duvarların bir kısmının yeterli özende olmayışı , bazı sütunların yivsiz oluşları bu eksikliklerin bir göstergesi olarak kabul ediliyor. Hristiyanlığın yayılması sırasında tapınağın içerisinde bir kilise ile rahip binaları bulunuyordu. Bizanslılar döneminde tapınak askeri kışla olarak kullanıldı. Büyük bir yangın ardından gelen deprem ile tapınağın büyük bir bölümü yıkıldı.
Tapınağın planı : Doğal bir tepenin üzerinde yer alan tapınağın uzunluğu 70, genişliği ise 20 metredir. Cephede on, yanlarda ise yirmi bir adet sütunu bulunuyordu. Yöresel figürler ile bezeli olan sütunların üzeri mermer bir çatı ile kaplıydı. Her sütunun kabartmalı bir kaidesi bulunuyordu. Kutsal merdivenler kullanılarak çıkılan yüksek bölümdeki sütunlarının arasından bronzdan yapılmış bir Apollon heykelinin bulunduğu kutsal alana geçilirdi. Bu bölüm yüksek duvarlar ile çevrili bir avluydu. Tanrı heykeli bu avlunun içerisindeki bir yükseltinin üzerindeydi. Tapınakta bir sunak alanı da vardı. Devrin inanışına göre ibadete gelen halk tapınağın içerisine giremez, öndeki sunağın çevresinde toplanırlardı. Ancak rahip diye adlandırabileceğimiz din adamları ve Apollon kültü ile ilgili olan kahinler tapınağa girebilirdi. Apollon heykelinin bulunduğu iç kısmın kapıları belirli zamanlardaki törenler sırasında açılarak halka bu heykel gösterilirdi. Bu tanrı heykelini görmek halkta panik ve korku yaratırdı. Tanrıya armağan olarak getirdikleri hediyeleri sunak alanına bırakarak veya o alanda kurban keserek tanrıya bağlılıklarını gösterirlerdi. Bazı dolunay zamanlarında ay ışıkları özel ışık oyunlarıyla heykelin yüzüne düşürülürdü. Bu görüntünün halk üzerindeki etkisi daha etkili ve de heyecanlı olurdu.
Kehanet Odası : Tapınağın en çok ilgi gören bölümlerinden biriside kehanet odasıydı. Adyton denilen kutsal avlunun doğusunda 24 basamaklı bir merdiven ile kehanet odasına çıkılırdı. Burası bilicinin kehanetini bildirdiği tapınağın önemli bölümlerinden birisiydi. Kehanet odası penceresiz, üç kapılı, tabanı ve çevresi mermer kaplı ve tavanının yüksekliği yirmi metre olan sade döşenmiş bir odaydı. Kehanet odasından gerektiğinde merdivenle çatıya çıkma imkanı olduğu gibi bir tehlike anında tünel yardımıyla alt kattaki üstü açık avluya da inme imkanı vardı.
Yıkık sütun : Tapınağın arka kısmında büyük olasılıkla bir deprem sırasında yıkılarak toprağın üzerine yan yatmış olan bir sütun bulunuyor.
Sütunu oluşturan ufak dairesel mermer parçalar bu düşmenin etkisiyle bir birleriyle olan bağlantıyı kaybederek yan yana tespih taneleri gibi duruyorlar. Bu kalıntı ibadet alanındaki devasa sütunların bu ufak mermer parçalarının birleştirilmesiyle oluştuğunu gösteriyor.

Bu muhteşem tapınak aynı zamanda o devirlerdeki kehanet merkezleri hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayan eşsiz bir örnek olduğunu düşünüyorum. Yurdumuzun kültür hazinelerini görmek isteyenler mutlaka Didymation’u ziyaret etmeliler. 













31 Temmuz 2014 Perşembe

ALABANDA

Alabanda Antik Şehri, Çine ilçesi Araphisar Köyündeki  eski ismi Marsyas olan Çine çayının  yakınlarındadır. 
Alabanda  Şehrinin İ.Ö. 3000 yılında Karyalılar tarafından kurulduğu biliniyor.  Eski Yunan kaynakları Karyalıların Ege Denizine yayılmış bir deniz kavimi olduklarını yazar. Dorların  Batı Anadolu’nun  sahil kesimine yönelik Yunan kolonizasyonu nedeniyle   Karyalılar daha iç kesimlere  Aydın ve Muğla civarına   yönelerek burada  şehirler kurmuşlardı. Alabanda’ da bu kentlerden  birisidir.  
Şehrin isminin anlamını araştıranlar  ala’nın  at, banda kelimesinin  zafer  anlamına geldiğini ve   Alabanda’nın   ‘Zafer atı’ anlamına geldiği konusunda fikir birliği yapmışlardır.
Şehir meclisinin aldığı kararla Alabanda şehri Zeus ve Apollona adanmış kutsal topraklar olarak kabul edilir.   Bundan  sonra Apollon’un adı şehre özel olmak üzere Apollon İsotimus, Zeus’un adı ise Zeus Khpysaoreus olarak değiştirilir.  Kentin bastırdığı paraların üzerinde uçan at Pegasos’un kabartmaları yer alıyordu. Bunun kentin kuruluşu ile ilgili efsane ile alakalı olduğu düşünülmektedir.
Roma İmparatorluğunun Anadolu hakimiyeti sırasında Alabanda’nın  Asya kentleri içerisinde önemli bir konumda olduğu ve bölge başkentliği yaptığı dönemde Miletos, Nysa, Tralleis ve Priene şehirlerinin   kendisine bağlı olduğu biliniyor. Şehir Bizans döneminde Aphrodisias’a bağlı küçük  bir psikoposluk merkeziydi.  
Alabanda yakınlarında elde edilen yüksek kaliteli mermerlerin oldukça kıymetliydi. Şehirde ayrıca cam işleme sanatı gelişmişti. Tarım işletmeciliğinden  oldukça  iyi verim alınıyordu. Bu olumlu koşullar şehrin ekonomik durumunun iyileştirerek halkına zenginlik ve bereket getirdi.

Zengin ve muhteşem şehir Alabanda’dan günümüze ulaşan fazla bir bulgu yok. Arkeolojik kazılar devam ettiği antik şehirde iki  tapınağı  toprak altında bulunuyor. 





Agorasının yeri tam olarak belirlenemedi. Tiyatro’nun çoğu kısmı henüz ortaya çıkmamış. 

Şu anda görülen tek bulgu Alabanda şehrine ait meclis evi olduğu  düşünülen yapıdır. Yapının kuzey ve güney duvarları büyük ölçüde, diğer duvarları ise kısmen ayaktadır.



Şehrin nekropol alanı geniş bir alanda izleniyor. Mezar buluntularının başlıcalarını  taştan yapılmış lahitler ile az miktarda oda mezar oluşturuyor. 



24 Temmuz 2014 Perşembe

KNİDOS

Datça ilçemizin yakınlarında bulunan muhteşem antik kent Knidos, döneminin önemli ticaret ve bilim merkezlerinden birisiydi.
Araştırmalar bu bölgedeki yerleşimin İÖ 3000 yılına kadar uzandığı göstermesine rağmen bu dönem hakkında buluntu elde etmek mümkün olmamıştır. Kent hakkındaki ilk bilgileri Heredot’tan almaktayız. Heredot, kentin İÖ 12.yy’da adalardan göçler halinde gelen Dor kabileleri tarafından kurulduğundan bahseder. Knidos, Ege’nin güneyine yerleşen Dor’ların bu bölgede kurduğu altı önemli kentten birisidir. Kent aynı zamanda Dor birliğinin kutsal merkezi olarak bilinir. Bu birliğe mensup kentler, Apollon’a adanmış bu kült merkezinde dört yılda bir şölenler düzenlemekteydiler.
İÖ 7-4 yy arasında Knidos zengin bir şehirdir. Ticaretteki başarısının yanı sıra tıp, mimari ve astronomi alanında önemli bilim adamları bu kentte yaşamışlardı.
Kentin en parlak dönemleri Helenistik döneme denk gelen İÖ 323-30 yılları arasındadır.
İÖ 2.yy’da Knidos bölgenin önemli bir seramik merkeziydi. Burada imal edilen seramiklere ait parçalarının Karadeniz ve Akdeniz kıyılarında görülmesi şehrin ticaret ağının zenginliğini göstermesi bakımından önemlidir.
Pers ve Büyük İskender hakimiyetinden sonra Roma hakimiyetine giren kent İS 7.yy’daki çoğu Anadolu kıyı kentlerinde olduğu gibi Arap akıncılarının istilasına uğrar. ( Arapların bölgedeki varlığını Knidos’taki bir kilisedeki Arapça yazıt doğrulamaktadır.) Bu işgal ve talanlar sonucunda ticari yaşantısı bozulan şehir, ortaçağ başlarında önemini kaybederek tamamen terk edildi.
Ünlü gezgin ve coğrafyacı Strabon kentten çifte limanlı kent olarak bahseder. Bu iki liman büyük ve küçük olarak adlandırılır. Yerleşimin batısında kalan küçük liman askeri, büyük liman ise ticari amaçlı olarak kullanılıyordu. Askeri limanın yirmi gemiyi içerisine aldığı bilinmektedir. Girişine çekilen demir zincir istenmeyen gemilerin limana girmesini önlüyordu. Dost gemiler geldiği zaman bu zincir açılarak gemilerin içeriye geçmesine izin veriliyordu. Şehrin güneyindeki yarımadanın en ucundaki yuvarlak yapı antik dönemden kalmış bir fener kalıntısıdır.
Kent yerleşiminin yamaçlar üzerinde büyük bir alana yayıldığını görmekteyiz. Şehrin etrafı yaklaşık dört kilometre uzunluğunda olan sağlam sur duvarları ile çevriliydi. Nekropol alanı dışındaki tüm yapılar bu duvarlar ile korunmaktaydı. Sur duvarları ise belirli aralıklarla dizilmiş gözetleme kuleleriyle daha da emniyetli hale getirilmişti.
Strabon kentin bilim açısından çok gelişmiş olduğundan bahseder. Şehirde yaşayan ünlü bilim adamları, matematikçi Eudoksos, tarihçi Agarthides, Cesar’ın dostu Theopompos ve oğlu Artemidoros. Ünlü hekim Kyesias tır.
Dönemin en önemli matematikçilerinden olan Eudoksos, Platonun öğrencisiydi. Atina’dan Knidos’a gelerek büyük saygınlık görmüş ve yaşamını burada devam ettirmişti. Eudoksos integral hesapları üzerine önemli çalışmalar yaptı. İlk defa daire alanlarının çaplarının karesiyle orantılı olduğunu gösterdi. Eudoksos astronomi ile de ilgilenmişti. Gezegenlerin yörüngelerinin saptanmasının yanı sıra bazı gök cisimlerinin konumlarının ilk olarak o açıklamıştır. Knidos’ta büyük bir gözlem evi kurduğu ve çalışmaların burada devam ettirdiği biliniyor. Fakat bu gözlem evinin yerini bulmak mümkün olamadı.

Knidos’taki önemli buluntular
Dionysos Tapınağı : Kentte toplam dört adet olduğu düşünülen tapınaklardan birisidir. Büyük limanın yakınlarında sahile yakın bir bölgede yer almaktadır. Frizlerinde şarap tanrısı Dionysos ilgili sahneler bulunmasından dolayı Dionysos için yapıldığı anlaşılıyor. Deniz yoluyla gelenleri muhteşem görüntüsü ile karşılayan bu tapınağa sütunlu bir yol ile ulaşılırdı. Tapınağı oluşturan mermerlerin alt kısımda olanları yöresel beyaz renkli olup üst kısmını oluşturanları mavi beyaz renkli olanları ise Rodos’tan özel olarak getirtilmişti. Bu yapının üzerine İÖ 500 yılları civarında bir kilise inşa edilir. Tapınağa ait mermerler ve diğer mimari malzemeler kilisenin inşası sırasında kullanılmıştır.
Stroa : Antik kentlerde bir sokak veya agoranın yanında yer alan üstü kapalı sütunlu galerilerdir. Knidos’ta Stroa, Dinnysos Tapınağı ile küçük tiyatronun yer aldığı alt terasta inşa edilmişti. Stroa’da yer alan bölmeli odaların büyük bölümü dükkan ve depo olarak kullanılmıştı. Bu mekanların bir kısmını dinsel amaçlı olarak değerlendirildiği düşünülüyor. 7.5 metre yüksekliğindeki yapının alt kısmını dikdörtgen gri mavi sert kireç taşlarından oluşmuş olup bunun üzerine hafif kumtaşı bloklar konulmuştu. İlk kez Helenistik Dönemde inşa edilen yapıya 2.yy’da sütunlu galeri eklenmiştir.
Tiyatro : Knidos’ta iki adet tiyatro bulunmaktaydı. Bunlardan 20000 kişi izleyicisi olan büyük tiyatrodan günümüze çok az buluntu ulaşmıştır. Büyük liman yakınlarında görülen ve 5000 kişilik kapasiteye sahip olan diğer tiyatro ise küçük tiyatro olarak bilinir. Bu tiyatro ilk olarak şehrin zenginlik zamanları olarak bilinen İÖ 2.yy’da Helenistik dönemde inşa edilmiştir. Roma döneminde ise yenilenerek daha gösterişli bir hale getirildi. Tiyatronun geniş tonozlu iki tane giriş kapısı ve iki katlı sahne binası bulunuyordu.
Agora : Küçük tiyatronun batı tarafında yer alıyordu.
Apollon Tapınağı : Kentin en önemli tapınağıydı. İÖ 2.yy’da inşa edilmiştir. Adak yerine merdiven ile çıkılmaktaydı. Tapınak yumuşak poros taşlardan inşa edildiği için zaman içerisinde çok yıpranmıştır. Tapınağın kuzey kısmındaki merdivenlerin töreni seyredenlerin oturması için yapıldığı düşünülmektedir.
Yuvarlak Tapınak Terası : Yuvarlak tapınağın ( Tholos ) temel podyumu gri mermerden olup,üst yapısı yumuşak posos taşındandır. Merdivenli giriş ve sunak yapının doğusundadır.Yuvarlak teras sütunlarla çevrilmiş olup üst tarafında Korint başlıklar görülmekteydi.
Hazine Daireleri : Yuvarlak tapınak terasının batı ve doğusunda sadece temelleri görülen iki yapının hazine dairelerine ait olduğu, en doğudaki uzun binanın ise dini törenler ve ziyafetler için kullanıldığı düşünülmektedir.
Propylon : Caddeden Apollon tapınağına geçişte yer alan büyük ve gösterişli kapıydı. Günümüze sadece sütun kaideleri ulaşmıştır.
Korint Tapınağı : Tüm şehre hakim bir tepenin üzerinde ve yedi basamağın üzerinde yer alır. Ön kısmında bulunan kalkan kabartması dikkat çeker. Bu tapınağın İS 2.yy’da Roma İmparatoru Hadriyanus zamanında yapıldığı düşünülmektedir. Merdivenli kısım seyircilerin oturması için yapılandırılmıştı. 
Kiliseler : Knidos’ta şehir içerisine dağılmış olan beş adet kilisenin varlığı bilinmesine rağmen günümüze sadece bu kiliselere ait kalıntı ulaşmamıştır.
Güneş saati : Knidos’taki ilginç buluntulardan bir tanesi de antik dönemde kullanılan güneş saatidir. Şehrin merkezi yerine bazen de birkaç değişik noktasına bu güneş saatlerinden bırakılırdı. Genellikle mermer bir blok üzerine zamanı gösteren sayılar işaretlenir, merkeze yerleştirilen bir çubuğun gölgesi hangi rakamın üzerine düşmesiyle saat anlaşılırdı. Knidos’un günümüze ulaşan güneş saati Helenistik dönemde inşa edilmiştir.
Nekropol : Kentin doğusunda ve surların dışında geniş bir alana yayılmıştır.
Muhteşem antik kent Knidos, Datça’nın yakınlarında. Deniz ve kara yolu ile ulaşımı kolay, gezmesi keyifli. Arkeoloji gezginlerinin bu kenti mutlaka görmesi gerektiğini düşünüyorum.