19 Şubat 2018 Pazartesi

Mazimdeki İzmir.. 1960'lı - l970'li yıllar…

60'lı,70'li yıllar anlayış ve hoşgörünün egemen olduğu zamanlardı. Dürüst insanların yaşadığı senelerdi. O zamanlarda yalancılık dolandırıcılık ve bilhassa hırsızlık hiç hoş karşılanmaz, böyle alışkanlıkları olanlar hemen toplum dışına itilirlerdi. Yani o yıllar farklıydı. . İnsanlar dürüst, doğru ve şahsiyetliydi. Emeğiyle para kazanır bunu ailesiyle paylaşırdı.
Birikmiş anıları aralarken pek çok kişi, pek çok yer, pek çok olay gözümün önünde canlandı. Bunları bir kısmını sizlerle paylaşmak istedim. Ama o yıllar ile ilk hatırladığımı yazımın başına, giriş kısmına yazdım.
1960-1970 li yıllar zor kazanılan paranın savrulmadan gıdım gıdım harcanabilindiği zamanlardı. Mesela uçağa hiç binilmezdi. Aslında uçak seferleride çok azdı. Taksi zorunluluk olmadığı taktirde tercih edilmezdi. Taksimetrede olmadığından taksi şöförüyle pazarlık edilir, daha sonra araca binilirdi. Tercih edilen ulaşım araçları belediye otobüs ve troleybüsleriyle dolmuşlardı.
Sahil yolu yapılmadığı için Konak Üçkuyular arasındaki ulaşım Mithatpaşa yolundan troybüs ve dolmuşlarla sağlanırdı. Şimdiki Fahrettin Altay Meydanının adı o zamanlar Kenedy Meydanıydı. Daha sonra bu isim değiştirilerek Kurtuluş Savaşı sırasında İzmir’e ilk giren komutanın adı verildi. İşte bu meydandan kalkan troleybüsler Konak istikametini takip ederek Talatpaşa yoluyla Alsancak, Kahramanlar ve Tepecik istikametine giderlerdi. Talatpaşa yönüne giden 1, Kahramnalar 2, Tepecik ise 3 numaralı troleybüsler olarak bilinirdi. Üç tanede yeni adıyla körüklü troybüs vardı. Bunlara o zamanlar çifteli troleybüs denilirdi. Belediyenin işlettiği otobüs ve troleybüslere arka kapıdan binilir, kapının hemen yanında oturmakta olan biletçiden bilet alınarak aracın ön kısmına doğru ilerleyerek ön kapıdan iniş yapılırdı. Tabi ara sırada kontrol memurları araçların içerisinde dolaşır, biletleri kontrol ederlerdi. Biletsiz binenler ise ceza ödemek zorunda kaldıklarından bilet ininceye kadar atılmazdı. Troleybüslerin halk aradında boynuz diye tabir edilen ve telerden eletrik almaya yarayan uzantıları troleybüsü kullanan şöfürün hızlı gitmesi veya ani bir hareket yapmasıyla telden çıkardı. Tabi bu durumda boynuzu tekrar yerine yerleştirmek biletcinin görevleri arasındaydı. Elektrik telinin kopması daha büyük bir sıkıntıyı beraberinde getirirdi. Eshot idaresinin özel mavi renkli bir aracı bunu düzeltmek için olay yerine gelirdi. Enteresan bir araçtı. Tavanında balkon gibi bir oda vardı. Arıza telin altına gelindiği zaman bu odanın içerine bir veya iki kişi girer, sonra yukarı doğru yükselen bir asansör yardımıyla telin hizasına kadar yükseltilir, tamir işi bittiği zaman ise bu sefer alçaltılarak görevlilerin aşağı inmesi sağlanırdı. Bu enteresan aracın hiç penceresi olmayan bir arka odası daha vardı. Burada da tamir için gerekli olan alet ve edavat saklanırdı.
Dolmuşlara gelince, bu araçlar station vagon cinsi Amerikan arabalarının ufak bir modifikasyonu sonrası dolmuş haline getirilmeleriyle oluşmuşlardı. Bunların arka koltuk üç, orta iki, ön iki olmak üzere yedi yolcu ve seyyar tabure ile birlikte sekiz yolcu taşırlardı. Bagaja konulacak yükünüz varsa ayrıca ücret ödemeniz gerekirdi.
Mithatpaşa caddesi o yıllarda parke taşlarla kaplıydı. 1960 yılların başında geceleri deve kervanların geçtiğini hatırlarım. Deve kervanın çanları gecenin sessizliğinde ben geldim derecesine haber verirlerdi. Kervanın ön tarafında daima bir eşek arka tarafındada bir köpek bulunurdu. Kervanın Urla’dan zeytinyağı getirdiği söylenirdi.
Özellikle kış akşamları tahin pekmezci ve bozacıyıda unutmamak gerekir.
Gündüzleri mahallede dolaşan daha değişik esnaflarda vardı. Atıyla gelen sütçü, gügümler içerinde getirdiği sütü atının her iki yanına asar ve atını uygun bir yere bağladıktan sonra kapı kapı dolaşarak sütünü satardı.
Mahallemizin değişmez esnafları arasında bir gazetecimizde vardı. Her sabah erken saatlerde koltuğunun altına doldurduğu gazeteleri abone olan evlerin kapısına bırakırdı. Kimin hangi gazete aldığını asla unutmadığı gibi istediği gazeteyi o gazete yığınının arasından bir seferde kolayca bulurdu. Ay başı oldumu evleri dolaşır ve gazete paralarını toplardı. Yaz aylarında tamamı beyaz renkte olan elbiseleri ve beyaz renkli arabasıyla satış yapan dondurmacıyı Mithatpaşa Caddesinde oturan herkes bilir. Üç çeşit dondurması vardı. Sütlü ve kakaolu hiç değişmeyen iki çeşitti. Üçüncü limonlu,şeftali gibi mevsim meyvelerinden oluşurdu . Konak’tan yürüyerek Küçükyalı’ya gelir, Köprü civarında kısa bir dinlenme molası verdikten sonra yoluna devam ederdi. Akşamüstü ise karşı yoldan tüm dondurmalarını satmış olarak evine dönerdi.


Mazimdeki İzmir yazı dizim devam edecek

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder